Cuma, Aralık 11, 2009

ROMAN

12. Sınıf Dil ve Anlatım Roman Konusunun TAMAMI: "Sayfa 67 68 69 70 72 73 74 77 78 79 80 81 83 84 85 86 87 88"
Sayfa 67
Hazırlık-
1. “Hayatımı Yazsam roman olur.” Sözü, romanın insanı baz alarak yaşadığı ya da yaşayabileceği olayları belirli bir zaman, mekan ve kişiler çerçevesinde anlattığına işaret etmektedir.Çünkü insanoğlu, yaşadığı bu dünyada zamandan, mekandan ve olaylardan bağımsız değildir.

1. Etkinlik:-
Aşağıda okunması istenilen bazı romanların özetleri ile romanlardan kısa parçalar bu eserlere ulaşamayacak veya tamamını okuyamayacaklar için verilmiştir.


3. Etkinlik-
Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” adlı eserine yine şuradan ulaşabilirsiniz:

http://edebiyatonline.net/roman-ozetleri/

Sayfa 68

5. Etkinlik:-
Ortak olarak okuduğunuz 3 romanı sınıfta anlatınız.

6. Etkinlik-

Aşk-ı Memnu romanının olay örgüsü şu şekildedir.

- Adnan Bey’in eşinin bir süre önce ölmesiyle şimdiki hayatlarının anlatılması.
- Adnan Bey’in Göksu’da sandal gezintisi yapması ve Firdevs Hanım’la tanışması
- Adnan Bey’in Bihter ile evlenmesi
- Bihter’in konağa gelişiyle yeni bir düzenin konakta başlaması.
- Nihal’in Behlül ile Bihter’in konuşmalarını duyup aralarındaki ilişkiyi öğrenmesi.
- Beşir’in bütün olup biteni Adnan Bey’e anlatması.
- Bihter’in intihar etmesi.
- Adnan Bey ve Nihal’in yeniden baş başa kalması.

Sayfa 69

1. Olay örgüsünü oluşturan parçalar, romanın teması etrafında bir araya getirilmiş ve birbirini tetikleyen parçalar olarak kurgulanmıştır.
2. Aşk-ı Memnu romanındaki olayların kronolojik sırası şöyledir:
- Adnan Bey’in eşini kaybetmesi
- Göksu gezintilerine katılması
- Bihter ile evlenmesi
- Behlül ile Nihal’in nişanlanması
- Bihter’in Adnan Bey ile evliliğinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra yine bir Göksu gezintisi akşamı benliğini sorgulaması.
- Behlül ile Bihterin ilişkisinin başlaması.
- Nilah’in bu ilişkiyi Behlül’ün cüzdanından düşen nottan yola çıkarak öğrenmesi ve bayılması
- Zenci köle Beşir’in her şeyi Adnan Bey’e anlatması.
- Bihter’in intihar etmesi.

Sayfa 69 70 72

7. Etkinlik

• Verilen şemaya göre, kronolojik olay zinciri, zamanı bir bütün olarak kapsamaktadır.Olay örgüsü ise bir bütün halindeki bu zamanın belirli bir kısmı ya da anını içermektedir.

8. Etkinlik
Kişiler:
• Adnan Bey: Hali vakti yerinde, kırk beş yaşlarında bir İstanbul beyefendisidir. Eşinin ölümü üzerine Bihter ile evlenmiş ve konağındaki yaşamına devam etmiştir.
• Bihter: Hafif meşrepliği ile tanınan Melih Bey Takımı’nın bir üyesi ve Firdevs Hanım’ın kızıdır.Sadık kalacağı zengin bir koca bulmak ve mutlu bir yaşam kurmak arzusuyla Adnan Bey ile evlenir.Fakat ona sadık kalamayarak Behlül ile bir aşk-ı memnu(yasak aşk) yaşar.
• Nihal: Adnan Bey’in masum ve meleksi bir portre olarak sunulan, genç kızlık dönemine girişinden Behlül ile nişanlanmasına kadar hayatı hep başkalarının kararı ile yönlendirilen bir kızdır.
• Behlül:Adnan Bey’in yeğeni olan ve konağa rahatlıkla girip, çıkabilen, Nihal ile nişanlanıp Bihter ile yasak bir aşk yaşayan, Beyoğlu’nun sorumluluk gerektirmeyen günübirlik ilişkilerinden geri kalmayan pragmatik birisidir.
• Beşir: Adnan Bey’in konağında çalışan ve yaşanan yasak ilişkiye ve Nihal’in acıklı durumuna dayanamayıp her şeyi Adnan Bey’e anlatan zenci köledir.

*** Aşk-ı Memnu’dan alınan yukarıdaki olay halkasının teması “yasak aşkın ya da ihanetin sonu”dur.
*** Aşk-ı Memnu romanındaki olay halkalarında bulunan temalar, romanın temasına paralel olarak sunulan, onu değişik açılardan tamamlayan parçalardır.

3. Soru:Aşk-ı Memnu romanının teması “yasak aşk”tır. Bu tema romanda yaşanan yasak aşkın insan hayatları üzerindeki etkisi üzerinden anlatılmıştır.
4. Soru:Aşk-ı Memnu romanının teması “yasak aşk”tır.Romandaki bu tema, romanın yazıldığı Servet-i Fünun Dönemi edebiyatçılarının benimsediği “sanat, sanat içindir” anlayışıyla örtüşmektedir.Çünkü bu anlayış bireyselliği beraberinde getirir.Kendisinden önceki Tanzimat Döneminin aksine toplum sorunlarına eğilmek yerine bireysel duyuş, düşünüş ve zevk baz alındığı için böyle bir tema seçilmiştir.Servet-i Fünun romanlarında sosyal çevre, aile ile sınırlandırılarak toplum yerine aile fertleri arasındaki olaylar anlatılmıştır.Servet-i Fünun’un bütün romanlarında “aşk,kötümserlik ve kaçış” üç ana unsur olarak karşımıza çıkar.Aşk-ı Memnu romanının teması da bu bakımdan romanın yazıldığı dönemin özelliklerine uyar.

Sayfa 73

9. Etkinlik-
Aşk-ı Memnu romanındaki mekanlar ve özellikleri şunlardır:
• Konak: Adnan Bey’in sahibi olduğu, kızı Nihal, oğlu Bülent ve mahiyetinde çalışanlarla birlikte yaşadığı, romandaki olayların ana merkezidir.
• Göksu: Sandal sefalarının yapıldığı, Adnan Bey’in hayatına yeni bir yön verdiği, Bihter’in içindeki kadını uyandıran dönemin meşur eğlence yeridir.
• Ada: Roman kahramanlarının ruhen sıkıldıkları zamanlarda bir kaçış ve dinlenme yeri olarak kullandıkları mekandır.

Sayfa 75 – 77

10. Etkinlik Tablo-
Kronolojik Zaman
• Adnan Bey’in Göksu gezisi
• Bihter ile Adnan Bey’in evliliği
• Bihter ile Behlül’ün ilişkisinin başlaması
• Adnan Bey’in her şeyi öğrenmesi
• Bihter’in intiharı ana zamanlardır.
Zamanda Geriye Dönüşler:
• Romanda Bihter’in evliliğinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra kendisiyle hesaplaşırken çocukluğunu hatırlaması romandaki en belirgin geriye dönüştür.

11. Etkinlik:-
Olay örgüsündeki zaman, bir bütün olan kronolojik zamanın içinden alınan bir bölüm konumundadır.Kısaca söylemek gerekirse bütünden bir parçadır.

Sayfa 78

12. Etkinlik:-Verilen metinden de anlaşılacağı üzere, anlatıcı, romanın olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarının belirli bir temaya göre bir araya gelip bir anlam kazanmasındaki temel taşıdır.Başka bir ifadeyle okurun gözleri durumundadır.

13. Etkinlik – Tablo-
Hakim(ilahi) Anlatıcının bakış Açısı:
• her şeyi bilen, her şeye hakim anlatıcıdır.
…..
Sayfa 79

15. Etkinlik-
• Aşk-ı Memnu romanında öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılmıştır.
• Romanda dil göndergesel işlevdedir.
• Söylenmek istenilenin karşı tarafa(alıcı) tam anlamıyla çağrışım yapması, anlatıla doğrultusunda seçilen anlatım türü ve dilin işlevi ile ilgilidir.

16. Etkinlik-
• Aşk-ı Memnu romanı realizm akımı doğrultusunda kaleme alınmıştır.
• Realist anlayış Aşk-ı Memnu romanındaki olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurları ile romanın temasının gerçekçi bir dille anlatılmasını ve okurda gerçeklik duygusu uyandırmasını sağlamıştır.

Romantizm:
- Sefiller, Yazarı: Victor Hugo, Konusu: “Jan Valjan’in yaşamı”

Realizm:
- Madame Bovary, Yazarı: Gustave Flaubert, Konusu: Yasak Aşk

17. Etkinlik-
Okuduğunuz herhangi bir romanla ilgili (ör. Aşk-ı Memnu) kişisel duygu ve düşüncelerinizi yansıtan yazılar kaleme alınız.

Sayfa 80

18. Etkinlik-
Tarihi Roman: Devlet Ana, Osmancık
Macera Romanı: Monte Cristo, Kontu, Robinson, Cruose,
Sosyal Roman: Sinekli Bakkal, Saatleri ayarlama Enstitüsü, Kiralık Konak
Tahlil Romanı: Eylül

19. Etkinlik:- 1. Grup: Yeşil Gece adlı romandan alınan metin parçası ifadenin bir engele uğramadan akması, gereksiz söz tekrarlarından kaçınılması ile ses akışını bozan, telaffuzu zor seslelere yer vermemesi açısından akıcıdır.
2. Grup: Verilen metin parçası gereksiz ifadelerin bulunmamasını ve anlaşılması güç cümlelere yer verilmemesi açısından duru-açıktır.
3. Grup: Verilen metin parçasının sade ve süssüz olması, duygu ve düşüncelerin kesin ve kısa ifadelerle dile getirilmesi açısından yalındır. Romanın akıcı, duru-açık ve yalın olması yapısının ve temasının okura tam anlamıyla ulaşması açısından önemlidir.

20. Etkinlik-
Anlatım Bozukluğu bulunan cümleler:
• Rıhtımdaki – Kıyamet ve Mahşer gününü düşünürken bile tasavvur edemedi – kalabalığı, Galata ve İstanbul sırtlarında birbirinin üstüne kurulmuş, havalara asılmış gibi görünen binaları, kubbeleri bulanık gözlerinin ne çıldırtıcı bir ahret rüyası içinde göründüğünü hatırlıyordu.(Ek fazlalığı)
• Artık, ne düşündüğünü ne istediğini, bu dünyada vazifesi ne olduğunu biliyordu.(Ek eksikliği)
Cümlelerin düzeltilmiş halleri:
• Rıhtımdaki – Kıyamet ve Mahşer gününü düşünürken bile tasavvur edemediği – kalabalığı Galata ve İstanbul sırtlarında birbirinin üstüne kurulmuş, havalara asılmış gibi görünen binaları, kubbeleri bulanık gözlerinin ne çıldırtıcı bir ahret rüyası içinde gördüğünü hatırlıyordu.
• Artık, ne düşündüğünü ne istediğini, bu dünyada vazifesinin ne olduğunu biliyordu.

21. Etkinlik-

İsim: sabah, elbise
Sıfat: siyah, yeni
Zarf: birkaç, üçgün
Zamir: bu, o
Edat: ….
Bağlaç: ile, ve
Ünlem: ….
Fiil: al- tut-
• Bu kelime türleri romanın anlamının tam olarak algılanması amacıyla kullanılmıştır.

Sayfa 81

23. Etkinlik-
- Verilen metne göre Atatürk’ün en belirgin liderlik özellikleri doğuştan gelen sezgi, araştırmacı turum, çok okuma özelliği ile kararlı olması ve kararlı davranmasıdır.

Sayfa 83
Anlama Yorumlama
1. Romanın toplumun aynası olduğu düşünülürse toplum için ne kadar önemli olduğu da anlaşılacaktır.Çünkü edebi bir eser olarak roman, ortaya çıktığı toplumun maddi ve manevi bütün kültür unsurlarını başka bir deyişle zihniyetini bünyesinde barındırır.Bununla birlikte topluma yol gösterme ve ilerleme yolunda topluma öncülük etmek gibi bir işleve de sahiptir.

Sayfa 84 85 86

24. Etkinlik:
Roman olay örgüsü, birbiriyle ilişkili olayların zincirleme akışıyla oluşur ve romanın yapı unsurlarından en önemlisini meydana getirir. İşte resimdeki nar da, küçük parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir yapıya sahiptir.

25. Etkinlik:-
Siz de okuduğunuz bir romanı (inceleme bölümünde tahlil edilen Aşk-ı memnu ile ders kitabında değişik yönleriyle verilen romanlar gibi) verilen plana göre inceleyiniz.

26. Etkinlik: -
Ateşten Gömlek romanında Atatürk bir roman kahramanı gibi fakat geri planda, bir lider olarak anlatılmıştır.Onun vatanı ve milleti için yaptıkları Kurtuluş Savaşı’nın seyrine paralel olarak verilmiştir.

Ölçme ve Değerlendirme
1. ……… karakter ………
………tip ………
………kahraman anlatıcı ………
2.
D
D
Y (Romandaki anlatıcı, varlığından söz edilen hayali bir anlatıcıdır.)

3.Doğru Cevap “C” seçeneğidir. “babamın” sözcüğü gereksiz olarak ikinci kez tekrar edilmiştir.
4. C
5. B : “serin” sözcüğü sıfat, diğerleri isimdir.
6. D: “onun” ve “senin” zamirlerinden hangisi olduğu belirsizdir.
7.C
8. C: Soru sıfatı olarak kullanılmıştır.
9. B

12. sınıf Masal

Dil Anlatım 12. sınıf “MASAL” konusu Sayfa 25 29 30 31 32 33 34 35 36

1.Bu kelime ve kelime gurupları olağan üstü varlıkla efsanevi bir dağı çağrışmaktadır.
2.İçinde olağan üstü olaylar ve varlıklar bulunan bir eser,hayal gücümüze de hitap ettiğinden bizi heyecanlandırır.


Hiçler Şehri’nde bir kız vardı. Bir gün eli yaralandı. Yarası iyileşmeye başladıktan birkaç gün sonra, merhem ve ilaç alıp yarasına sürmek için halasına gitti. Halası, “Bende merhem yok” dedi. Onun yerine iki yumurta verdi kıza.

- Bu yumurtaları pazara götürüp sat ve parasıyla attardan merhem al, dedi.

Şimdi dinleyin bakın, kızacağız başından geçenleri nasıl anlatıyor: Pazara giderken yolda yumurtalarımı kaybettim. Çok üzüldüm. Elimi keseye soktum. Kesenin dibinde bir kuruş buldum. Sonra yumurtaları bulmak için o bir kuruşu bir adama verdim.
Adam bana iğneden bir minare yaptı. Minareye çıktım. Şehrin dört bir yanına baktım. Yumurtalardan birinin tavuk olup bir ihtiyarın elinde dolaştığını gördüm.

İkinci yumurta horoz olmuş, bir köyde harman biçmekle meşguldü. Önce “Gidip horozu alayım”, dedim. Minareden aşağıya indim. Köye gittim. Oraya varınca horozumun kendisi için çalıştığı çiftçiye:
- Horozumu ver. Ayrıca sana çalıştığı kadarının ücretini de ver dedim.
Uzun tartışmalardan sonra çeltik ekili tarlanın ürününden bana bir öküz dengi hak vermesinde anlaştık. Harman kaldırıldıktan sonra yirmi beş batman pirinç benim payıma düştü.
Pirinçleri götürmek istedim. Çuvalım yoktu. Bir pire öldürdüm. Derisinden çuval yaptım. Pirinçleri içine doldurup horozun sırtına yükledim. Yürümeye başladım.
Çok pirincim olduğu için pirinç ticareti yapmaya karar verdim. Şehirden çıktım. İki konaklık yol gittim.Bir de baktım, horozun sırtı pirinç yükünden yara bere olmuş. Orada bulunanlara:
- Bu yaranın ilacı nedir? diye sordum.
- Ceviz içini kavurup horozun sırtına sürersen yarası iyileşir, dediler.
Bir ceviz içini kavurdum. Yarası iyileşsin diye sırtına koydum ve yattım. Sabah uyandığımda bir de ne göreyim, horozun sırtında kocaman bir ceviz ağacı bitmiş! Çocuklar ağacın etrafına toplanmışlar, ceviz düşürüp yemek için ağaca taş ve kesek atıyorlar! Ağacın dalına çıktım. Ağaçta yüz eşek yükü taş ve kesek toplandığını gördüm. Bir keser bulup yer dümdüz olana kadar kesekleri parçaladım. Burasının salatalık ve karpuz ekimi için uygun olduğunu gördüm.
Bir parça salatalık ve karpuz tohumu ektim. Ertesi sabah pek çok salatalık ve karpuz bitmişti. Bir karpuz koparıp kesmeye başladım. Karpuzu keserken çakım kayboluverdi.
Belime bir hamam peştamalı bağlayıp çakımı bulmak için karpuzun içine girdim. Çok büyük ve kalabalık bir şehir gördüm orda. O şehrin çarşısına gittim. Aşçı dükkanında bir dinar verdim, biraz çorba satın aldım ve içmeye başladım.
Çorba o kadar lezzetliydi ki kasesini bile yaladım. Kaseyi o kadar yaladım ki inceldi, inceldi neredeyse delinecekti. Bir de baktım ki kasenin dibinde bir kıl belirdi. Kılı alıp dışarı atmak isterken kılın ardından bir deve yuları çıktı. Yuları çektim. Arkasından yedi katar deve geldi. Develerin hepsi tam teçhizatlıydı.
Birbiri ardı sıra geldiler. Çakım da en arkadaki devenin kuyruğuna bağlanmıştı.
Masalımız burada bitti, ama serçecik daha evine gitmedi.

Sedef Bacı İNCELEME sorularının Cevapları -

1.Masallar olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekan unsurlarından oluşturduğu bir yapıya sahiptir.masallardaki olaylar,kişiler ve mekanlar olağanüstü niteliklere sahiptir ve çoğu zaman hayali bir özellik göstermektedir.zaman ise belirsiz bir dilimdir.masallarda iyi-kötü,haklı-haksız gibi zıtların birlikteliği ve çatışması söz konusudur.halk masalları anonim bir özellik gösterir ve kuşaktan kuşağa sözlü gelenekle aktarılır.

2: olay örgüsü

-padişahın karısının ölmesi

-padişahın kara vezirin kızıyla evlnmesi
-kara vezirin kızının padişahın kızına kara sürmesi
-kara vezirin kızının üç şehzadeyi kuşa çevirmesi
-padişaahın kızının ,kardeşlerini bulmaya gitmesi ve onlarla buluşup dağların ötesinde bir yere uçması
-padişahın kızının iyileşmesi ve rüya görmesi
-bir padişah oğlunun sedef kızı görüp saraya götürmesi
-sedef kızın öldürülmek istenmesi
-üç şehzadenn insana dönüşmesi
-sedef kızın padişahın oğluyla evlenmesi
masaldaki bu olay örgüsü,masalın yapısını oluşturan temel unsurdur.

5. Etkinlik - edebiyatonline.net

Sedef Bacıda Bulunan özellikler Sırasıyla:

- Sedef Kız ve üç kardeşinin Saraydan gitmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- Kara Vezirin kızının sedef ve kardeşlerini dinlemesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız ve üç kardeşinin zarar görmesi

- Sedef Kız’ın kardeşlerini aramaya gitmesi.

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın kardeşlerini aramaya gitmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın Rüyası

- Sedef Kız’ın ve üç kardeşinin büyüsünün bozulması.

- Sedef Kız ve üç kardeşinin eski hallerine dönmesi.

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın idamını önlemek için kardeşlerinin gelmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’a konuşmadan ayrık otuyla elbise ördürülmesi.

- Sedef Kız’ın örgüyü tamamlaması.

- Sedef Kız’ın Padişaha herşeyi anlatması

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın evlenmesi.

Sedef bacı adlı masalın birinci paragrafı serim,diğer parağraflar düğüm,son üç parağraf ise çözüm bölümüdür.
Bu bölümler tema etrafında olay örgüsünün akışıyla birleşmektedir.

7.ETKİNLİK
“Sedef Bacı” masalındaki karşılaşmalar
-sedef bacının karaa vezirin kızıyla karşılaşması
-sedef bacının padişahın oğluylaa karşılaşması

Masallardaki karşılaşma ve çatışmalar,masalların vermek istedikleri iletiyi okuyucu veya dinleyiciye ulaştıran,onun ilgisini ve dikkatlerini ayakta tutan ve masalın yapı unsurlarının birleşmesine yardımcı olan en önemli unsurdur.

8.ETKİNLİK
masaldaki kahramanlar

iyi-kötü

haklı-haksız
güzel-çirkin
yardımcı-saldırgan
korkak-cesur
dürüst-hilekar
cimri-yardım sever
bahtlı-bahtsız
şeklinde sınıflandırılır.bu ifadeler insana özgü durumları ifade etmektedir.

SORU 3: masaldaki mekanlar:saray,dağ,diğer saray,has bahçe.Bu mekanlar masalda olayın geçtiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır.

10.ETKİNLİK
Sedef bacı masalında bir varmış bir yokmuş ,altı ayla bir göz,şafak sökerken,sabah sabah,akşam üstü,bir gün,gün akşam olmadan,o akşam,kırkgün kırk gece, gibi belirsiz zaman ifadeleri vardır.bu ifadeler saat ve takvimle ölçülebilen zamandan farklı olarak masalın olağan üstü durumuna katkıda bulunmaktadır.
SAYFA 32.
SORU4: Sedef bacı masalında herşeyi bilen vee herşeye hakim olan ilahi bakış açısına sahip bir anlatıcı bulunmaktadır

11.ETKİNLİK
Masalı istediğimiz bir yaşam biçimi ve insan ilişkisi üzerine kurduğumuzda olağan üstü unsurların kalkacağını unutmamalıyız.Bu sebeple masallar özgün halleriyle gerçeklik taşımazlar.

12.ETKİNLİK
sedef bacı masalı tekerlemeyle başlayıp yine tekerlemeyle bitmiştir.bu özellik masalların okuyucu ya da dinleyici karşısında dikkat çekmesini sağlar.

SORU5.
Sedef Bacı masalında öyküleyici beetimleyici ve olağaan üstü durumların nlatıldığı kısımlarda fantaastik yani düşsel anlatımdan yararlanılmıştır.

SORU 6:
Masalda göndergesel işlev hakimdir.

7:Masallar olağanüstü,kişiler,zaman,ve mekandan oluşan bir yapıya ve belirli bir temadan etrafında birleşen brimlere sahip olmaları dolayısıyla sanat metni özelliği gösterrler.

13.ETKİNLİK
-babasının bile gözünden düşüp ocak başına aattırmış onu.(nesne ekskliği)
-ya dağ dağ dolaaşır bulurum ya da araya araya yollarında ölürüm.(özne eksikliği)
cümlelerin düzeltilmiş halleri:
-bu iftira,babasının bile gözünden düşüp ocak baaşına attırmış onu.
-ya dağ dağ dolaşır bulurum onları yada araya araya yollarında ölürüm

14.ETKİNLİK
sedef bacı metnimiz akıcı-duru-açık ve yalındır

15.ETKİNLİK
İSİM-deve,pire,padişah,telek,çam,göl
SIFAT-on parmak,yağlı kaara,değme saray,üç kuş,bahtı kaara kız,üvey ana
ZAMİR-böyleeleri,onlar,sen,o,biz,bu
ZARF-araya araya,o gün,döne döne,ortalık kararınca,sütten ak,sudan pak

ANLAMA VE YORUMLAMA
1.masllar özellikle çocuk eğitiminde onlaara ahlaki değerleri kazandırmada kullanılabilecek önemli bir araçtır.
2.çocukların hayal dünyasının zenginli masallardaki olağaan üstü durumlaar ve kişilerin varlığı,onların masallara ilgi duymalaarına ve hayal dünyasında güzel bir yolculuk yaapmalarına sebep olduğu için tüm dünyadaki çocuklaar masalları sevmektedir

16.ETKİNLİK
FABL – MASAL

BENZERLİKLER FARKLILIKLAR

düşsel olaylar vardır————-olay————-olağan üstü olaylar vardır.
insan dışındaki varlıklardır——–kişi—————-olağan üstü kişilerdir.
belirsiz zaman vardır————-zaman———-belirsiz zaman vardır.
hayaali mekanlar vardır———mekan———-hayali,olağan üstü mekan.
hakim anlatıcı vardır————anlatıcı———-hakim anlatıcı vardır.

19.ETKİNLİK
(Masal)

Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi öncelikle, Sindirella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır. Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. Lafontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir.
Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1:…….iyi-kötü ve haklı-haksız
:…….tekerleme……..
:……belirsiz……..
2: D………..D………..D……….Y……..
3:A
4:E
5:E(ESTETİK- BASİT SÖZCÜK)
6:B

4. Etkinlik

Dil ve Anlatım 12. sınıf Öykü

Dil Anlatım 12. Sınıf Hikaye(Öykü) sayfa 37 41 42 47 … 63 Yanıtlar

1. "Herkesin bir hikayesi vardır" sözü, insanın başından geçen bir olayın, belirli bir zaman ve mekanda yaşandığını ifade etmektedir. Ki insanoğlu yaşamı boyunca hem yaşadıkları hem de yaşattıklarıyla yaşamın içinde var olur.
Halk hikayesi örneği: Kerem ile Aslı
Maupassant Tarzı Hikaye Örneği: Pembe İncili Kaftan
Çehov Tarzı Hikaye Örneği: Yoldan Geçen Öykü
Ben merkezli hikaye örneği: Sinağrit Baba
Hikaye Türünün Tarihsel Gelişimi
2. Etkinlik-
4. Etkinlik-
“Hikâye”,
Türk kültür tarihinde en azından bin yıllık geçmişe sahip köklü ve yaygın bir kelime. Asırlardan beri, giderek zenginleşen bir mânâ çemberi içinde, dilimizde hem kelime hem de kavram olarak kullanılmış ve kullanılmakta. Arap dilinin “hakave” kökünden türeyen kelimenin Türkçe’ye İslâmiyet sonrası dönemde girdiğini tahmin etmek zor değil. İtiraf edelim ki, onun koltuğuna oturtulmak istenen “öykü”nün, zihnimiz, dilimiz, kulağımız ve gönlümüzde aynı derinlik, zenginlik, berraklık ve sıcaklığa sahip olduğunu söylemek, iki yüzlülük olacak.
“Hikâye” kelimesinin mânâsı hakkında lügat sahipleri şu açıklamalarda bulunuyorlar:
“Bir söz ve haberi nakl ve rivayet eylemek, bir nesneye benzetmek, bir kimseyi fiilen yahut kavlen taklit eylemek, bir kimseden bir kelam nakleylemek, düğümü çözüp muhkem eylemek.” (Âsım, Kâmûs Tercümesi)

“Nakletme, bir vak’a ve sergüzeşti sırasıyla anlatma, rivayet; hakikî veya uydurma ve ekseriya hisse kapmağa mahsus sergüzeşt ve vukuât; kıssa, mesel, roman.” (Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî)

“Nakletme, anlatma; bazı vukuâtın heyet-i mecmuası; fıkra, roman.” (Muallim Nâci, Lügat-i Nâci)

“Bir hâdisenin sûret-i vukuunu etrafıyla anlatmak ve söylemek, nakl ve rivâyet etmek; bir hâdise hakkında söylenen sözler, nakl, rivayet; hakikî veya hayalî bir vak’aya dair söylenen gülünç veya şâyân-ı itibar sözler; kıssa, masal, roman.” (Hüseyin Kâzım Kadri, Türk Lügati)

“Nakl, beyân-ı rivayet. Sergüzeştîn-i hikâye. Hikâye-i macera. Hikâye-i hâl, masal. Roman ki sahih veya gayr-i sahih bir vak’ayı şâmil makale, kitap.” (Ebüzziya Tevfik, Lügat-i Ebüzziya)

“Anlatma, roman, masal, olmuş bir hâdise” (Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat)

“Az çok ayrıntıları verilerek anlatılan olay; baştan geçen bir olayı anlatma; belli bir zaman ve yerde az sayıda kişinin başından geçen, gerçeğe uygun birtakım olaylar anlatan ya da birkaç kişinin karakteri çizilen roman türünden kısa yapıt, öykü; aslı olmayan söz.” (TDK, Türkçe Sözlük)

“Olmuş veya olması mümkün olayları yazılı veya sözlü olarak anlatma; bu şekilde anlatılan olay, mesel, kıssa; anlatma, nakletme; olmuş veya olması mümkün olayların anlatılması esasına dayanan edebî tür; boş, gereksiz laf, uydurma.” (D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük)

Lügatlerdeki açıklamalara dikkat ettiğimizde, “hikâye”nin kelime anlamı kadar kavram anlamı üzerinde de durulduğu ve yer yer bir edebî tür çerçevesi içinde tarif edilmeye çalışıldığını görürüz. Ancak tarif edilmeye çalışılan türün, günümüz okuyucusunun zihnindeki hikâye ile örtüştüğünü söylemek zor. Zira kelime veya kavramın açıklaması/tarifinde birden çok edebî tür/formun ismi zikredilmekte ve bunlar onunla müteradif olarak görülmektedir. O zaman, hikâye üzerinde konuşulurken dikkatlerden uzak tutulmaması gereken önemli bir husus; kelimenin kültür tarihimizde; “tarih, destan, kıssa, masal, mesel, menkıbe, rivayet, lâtife, fıkra, hurafe, roman, öykü, anlatı, benzetme” mânâlarında da kullanılmış olmasıdır. Söz konusu kullanımlardan “destan”, “kıssa”, “masal”, “menkıbe”, “lâtife”, “fıkra”, “öykü” ve “roman”nın bugün ayrı birer tür; “tarih”in ise sosyal bilim dalı olarak kabul edildiği herkesin malumudur.

Sanırım bu durum, hikâye kavramının kapsam alanı hakkında bize önemli ip uçları verecektir. Bunların başında da, insanoğlunun “dil”i veya “söz”ü kullanım tarzlarının başında, “tahkiye” veya “tahkiyeli ifade”nin yer aldığı gerçeği gelir. Bizim için daha da önemli olan ip ucu ise, -kültürümüzdeki genel ve geniş mânâsıyla- hikâyenin, edebiyat sanatının iki ana “form”undan birisini karşılamış olmasıdır. Kavram, böyle bir değeri, hem sahip olduğu tarih hem de edebiyat sanatı içindeki yeri ve öneminden elde etmektedir. Zira hikâye, -adı farklı da olsa- gerek Türk edebiyatı, gerekse diğer milletlerin edebiyat tarihlerinde köklü bir geçmiş ve geniş bir alana sahiptir. Söz konusu tarih, “mit” veya “destan”lara kadar götürülebilecek[1]; kapsam alanı ise, bütün milletlerin edebiyatlarının en az yüzde ellisini teşkil edebilecektir. O zaman, insanın söz sanatlarını keşfetmesinden bugüne, duygu, düşünce, hayal, intiba ve yaşadıklarının estetik ifadesinde, büyük ölçüde hikâye formunu tercih ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabiî ki bu tercih, sanatkâr açısından olduğu kadar okuyucu/dinleyici açısından da geçerlidir. İnsanoğlu, tarihin her devrinde ve dünya coğrafyasının her meskûn mahallinde hikâye anlatmış, dinlemiş veya okumuştur. Kaynağı ilâhî olan kitaplarda bile, mesajın sık sık hikâye formuna yüklenilerek takdim edilmiş olduğunu hatırlatmaya bilmem lüzum var mı?

O zaman hikâye, bugün “öykü”de ifadesini bulan tek bir türün değil, “mit”ten “modern hikâye” veya “roman”a kadar uzanan türler manzumesinin “genel” adıdır. Bu itibarla o, âdeta yüzyıllardan beri edebiyat deryasını gür sularıyla besleyen ana ırmaklarından birisidir. Tabiî ki, bu ırmağın insanlık tarihiyle yaşıt sergüzeşti boyunca suyunun hızı, miktarı, akış tarzı, rengi, kokusu, tadı ve kendisine farklı mesafe ve miktarlarda katılan kolları değişmiştir. Daha da önemlisi, onu besleyen pek çok kol, aynı vadide kalmasına rağmen, zaman içinde kendi başlarına var olma serüveni yaşamıştır.

Böyle bir formu, böylesi geniş bir kapsam ve tarihi içinde kucaklamaya kalkışmanın pek kolay olmadığını, sanırım herkes kabul eder. O sebeptendir ki bu yazı, yazarının, hikâyenin kültür tarihimiz içinde kazandığı en genel ve geniş mânâsından “öykü”nün daracık mânâsı arasında yaşadığı serüven dünyasındaki zihnî gezintisini ihtiva eden bir “deneme”dir. Zira form üzerinde, bütünü kapsayıcı birtakım teorik açıklamalarda bulunabilmek veya ona ait kriterlerden söz edebilmek, onu tarihi ve bu tarih içinde söylenmiş/kaleme alınmış bütün örnekleriyle birlikte kucaklamayı zarurî kılar. Unutmamalıdır ki teori, çoğu zaman pratikten yola çıkılarak kurulur. Dolayısıyla edebiyat teorisyeni, edebiyat tarihi, edebiyat tenkidi, mukayeseli edebiyat ve -belki de en önemlisi- bizzat edebiyat eserine muhtaçtır.

Edebiyat “bilim”iyle uğraşanların öncelikle şu gerçeği bilmesinde büyük fayda var: Genel veya bugünkü dar anlamıyla hikâye, diğer bütün edebî form veya türlerde olduğu gibi, tarihi içinde, dinamik bir oluş veya oluşum süreci yaşamıştır. Bir başka ifadeyle o, değişerek gelişmiş veya gelişerek değişmiş; bu esnada da pek çok edebî türle iç içe olmuş ve birçok yeni türe “analık” etmiştir. Değişimin sürekliliği, “tek” ve “donmuş” bir hikâye formundan bahsetmeyi imkânsız kılmaktadır.

Aslında bu durum, bütün sanat dalları ve bunların alt formları için de geçerlidir. Zira sanatın en temel ilkesi, yaratıcılık’tır. Her bir yaratma da, kendisiyle başlayıp yine kendisiyle biten ayrı birer olgudur; tekrar edilemez. Sanatın diğer temel ilkeleri olan ferdîlik ve orijinallik de, büyük ölçüde yaratmanın söz konusu mahiyetinden kaynaklanır. Söz konusu yükümlülüklerin insanı olan sanatkâr, kalemi eline aldığında, “gelenek”in birtakım hazır kalıplarıyla karşı karşıya kalır. Bu noktada o, ne bütünüyle geleneğe esir, ne de ondan büsbütün âzâdedir. Sözün kısası; sanatı ve sanat formlarını kesin bir standardizasyona tâbî tutup dondurmak, mümkün olmadığı gibi, onun tabiatına da aykırıdır. Bize düşen, bahis konusu formun “edebî gelenek” içindeki iç ve dış yapısında yaşadığı değişim ve dönüşümleri ana çizgileriyle tasvir etmektir.

Kabul etmek gerekir ki hikâye, tarihinin her döneminde veya her toplumun edebiyatlarındaki örneklerinde, öncelikle anlatma fiili üzerine kurulmuş bir edebî formdur. “Anlatma”, “hikâye etme” veya “tahkiye”, onun en temel alâmet-i fârikasıdır. Nitekim lügatler, hemen hemen istinasız bir biçimde “nakl/nakletme, rivayet, anlatma, anlatı, tahkiye” vurgusunda bulunurlar. Kelimenin kavram olarak tarif denemelerinde de durum bundan pek farklı değildir.

Aslında edebiyatın kendi içindeki “form/tür”leri, çok büyük ölçüde dil malzemesinin, -sosyal, kültürel ihtiyaç ve kabuller istikâmetinde- farklı biçim veya tarzlarda kullanılması ve kurgulanmasından doğarlar. Bir başka ifadeyle türler, geleneğin sanatkâra sunduğu, okuyucunun da yakından âşina olduğu kurumlaşmış estetik vasıta ve değerler bütünüdür. Zira edebiyat, “dil”le yapılan bir güzel sanattır. Onu diğer güzel sanat dallarından ayıran en önemli özellik de, malzemesinin dil olmasıdır. “Edebî türler teorisi bir sıralama prensibidir. Bu teori edebiyatı ve edebiyat tarihini zaman, yer, dönem ve millî dil gibi unsurlara göre değil fakat özellikle edebî kuruluş veya yapı çeşitlerine göre sınıflandırılır.[2]

Bu gerçeği Türkiye’de ilk defa açıklıkla edebiyat bilimi ile uğraşan akademik çevrelerin gündemine getiren Prof. Dr. Şerif Aktaş, edebiyatın kendi iç tasnifinde veya form/türlerinin tespitinde dilin kullanma ve kurgulanma tarzlarının esas alınmasını teklif eder.[3] Çünkü edebî eserin konusundan veya yine onun tâlî birtakım şekil özelliklerinden yola çıkarak edebiyat form/türlerini izaha kalkışmak, edebiyat bilimcisini yarı yolda bırakacaktır.

Şerif Aktaş’ın yaklaşımına göre, “destan”, “kıssa”, “masal”, “menkıbe”, “halk hikâyesi”, “mesnevî”, “fıkra”, “öykü” ve “roman”, edebiyatın Anlatma Esasına Bağlı Eser/Türler grubunu teşkil ederler.[4] Söz konusu eser/türlerde dil, bir şeyleri anlatma, hikâye etme, nakletme istikâmetinde kullanılır. Dolayısıyla adı geçen eser/türleri, Gösterme Esasına Bağlı Eser/ Türler (tiyatro) ve Coşkulu Anlatım Tarzına Bağlı Eser/Türler’den (şiir, mensur şiir) ayıran en temel nitelik, dili kullanma ve kurgulama biçimi/tarzıdır.

Bu sebeple anlatma, ilk önce hikâyeyi, “tiyatro” formundan kesin olarak ayırır. Çünkü tiyatronun en belirgin ve vazgeçilemez niteliği, “gösterme/sahneleme” esası üzerine kurulmuş olmasıdır. Şahıs kadrosunun yaşadığı olaylar, sahnede bire bir gösterilir veya temsil edilir. Dolayısıyla tiyatro, hikâye gibi anlatmaz, gösterir, sahneler. Bununla birlikte hikâye de zaman zaman gösterme/sahnelemeden faydalanabilir. Özellikle konuşma/diyalog ve “modern hikâye”de gördüğümüz dramatizasyon, hikâyeyi belli ölçüde tiyatroya yaklaştırır. Ancak bir hayli sınırlı olan bu gösterme, hiçbir zaman tiyatro seviyesine ulaşamaz.

Kısacası; uzun tarihi içinde anlatma esasına bağlı bütün eser/türleri kucaklamış olan hikâye anlatır, nakleder ve tahkiyede bulunur. Onda dil, temelde anlatma, hikâye etme ve nakletme çerçevesinde kullanılıp kurgulanır. Her devir ve toplumun hikâyeciden beklediği; gösterme, yorumlama, açıklama, ispatlama, tasvir ve tahlil etmesi değil; anlatma ve hikâye etmesidir.

Bu noktada ikinci bir soru ile karşılaşırız; “Hikâye, ne veya neyi anlatır?” Kabul etmek gerekir ki, bütün güzel sanatların ve tabiî olarak edebiyatın hem kaynağı hem yaratıcısı hem konusu hem de hitap ettiği biricik odak merkezi “insan”dır. Edebiyatın bir alt birimi olan hikâyenin kaynağı ve konusu da, elbette ki insan olacaktır. İnsanın duyguları, düşünceleri, hayalleri, intibaları, yaşadıkları, içinde yaşadığı hayat (bu hayatın insanları ve olayları) ve buna duyduğu tepkiler. Bu noktada hikâye, -yukarıda vurgulanan anlatmayı esas alması dışında- gösterme ve coşkulu anlatım tarzına bağlı eser/türlerle müşterektir. Zira edebî eser/türler için bir konu sınırlaması getirilemez veya edebî olan-olmayan şeklinde bir konu tasnifi yapılamaz. Dolayısıyla insanı merkez alan veya onu şu veya bu şekilde ilgilendiren her konu, edebî eserin malzemesidir. Daha da önemlisi, sanat veya edebîlik, anlatılanda değil, anlatma/söyleme tarzında kaynağını bulur.

O zaman sorumuzu biraz daha açmak zorundayız. “Hikâye ne veya neyi, nasıl anlatır?” Bu soru bizi, bir taraftan türün dil ve üslûbuna götürürken; bir taraftan da iç yapısına ve iç yapısını teşkil eden temel yapı unsurlarına götürecektir.

Hikâye, olay/olaylar’ı anlatır. Bizim de içinde yaşadığımız dünyada yaşanmış, yaşanabilir veya bütünüyle hayal mahsulü olay/olaylar. Formun iskeletini, sanatkârın belli bir düzen içinde kurguladığı ve adına olay örgüsü veya vak’a zinciri dediğimiz, olay/olaylar teşkil eder. “Destan, masal, halk hikâyesi, hikâye ve romanda vak’a asıl unsurdur, diğerleri vak’anın etrafında birleşerek eseri vücuda getirirler. (…) Vak’ayı yok saydığımızda, bu vadiye giren edebî nevilere ait eserlerden bir yığın söz kalır.”[5]

İnsanoğlunun hikâyeye bu kadar ilgi duyması ve onu sevmesinin sebebini bu noktada çözümleyebiliriz. Temelde yatan faktör, "merak"tır. "Ne olmuş?, Nasıl olmuş, Neden olmuş?, Sonra ne olmuş?” sorularında barizleşen insanın merak duygusu, onu hikâyeye götürür. Merak duygusu, çoğu zaman onun “hoşça vakit geçirme” arzusuna hizmet etmiş ve etmektedir. “Tahkiyeli ifadede asıl mesele ilgi, merak ve tesir uyandırabilmektir. Bunların sağlanması için bir ana vak’a ve onun parçaları olan olaylar düzenlenir.”[6] Ancak söz konusu sorular ve sanatkârın bunlara verdiği cevaplar, alelâdelik veya basit bir merakın sâiki ve cevabı olmaktan kurtuldukça, ciddî mânâda “gerçek”in kapılarını aralamaya başlar. İnsanın bizzat kendisi ve kendisini kuşatan hayata dair gerçekler.

O zaman hikâye için, insanın merak duygusunun var ettiği ve sonu kimi zaman hoşça vakit geçirmeye, kimi zaman da mutlak gerçek’e çıkan sorular yumağına, olayların estetik kurgusu ve anlatımıyla cevap bulma/verme gayretinin ürünü olan edebî türdür, tarzında bir tarif getirebiliriz.

Eğer hikâyede olay örgüsünden bahsediliyorsa, elbette bunları yaşayan veya var eden insan veya insan hüviyetindeki varlıklara; yani şahıs kadrosuna ihtiyaç duyulacaktır. Zira olay/olayların kendiliğinden oluşmasını beklemek, fizik kanunlarına aykırıdır. Üstelik hikâyenin konusunun insan olduğu gerçeğini bir kere daha hatırlayalım. Unutmayalım ki, olay örgüsüne anlam ve değer kazandıran insandır. Bu sebeple hikâyede amaç olay örgüsü değil, insan ve onun meseleleridir.

Hikâye formunun vazgeçilemez unsurları durumundaki olay örgüsü ve şahıs kadrosu, -sadece isimden ibaret bile olsa- belli bir mekân ve zamana ihtiyaç duyacaktır. Olayların sahnesi durumundaki reel veya irrel bir mekân ve şahıs kadrosunun bahis konusu olayları içinde yaşadığı reel veya irrel bir zaman. Böylece hikâyenin iskeletini oluşturan temel unsurlar tamamlanmış olur; yani olay örgüsü, şahıs kadrosu, mekân ve zaman her tür hikâyenin iskeletini teşkil ederler. Bu noktada genel mânâdaki hikâyenin ilk tarifine ulaşmış oluruz. Hikâye; belli bir zaman ve mekân bağlamı içinde, belli bir şahıs kadrosunun yaşadığı olay/olayları anlatan tahkiyevî bir edebî formdur.

Söz konusu temel unsurlara ilave edilmesi gereken çok önemli bir başka unsur daha vardır ki o, anlatıcıdır. Formun üzerine oturtulduğu anlatma fiilini gerçekleştirecek olan anlatıcı. Sözlü dönem hikâyesinin anlatıcısı, etiyle kemiğiyle dinleyici karşısındaki insandır; fakat yazılı dönemin hikâyesinde, gerçek insan anlatıcının yerini itibârî anlatıcı almıştır. İtibârî anlatıcı, -biz kendisini görmesek de- kimi zaman itibârî dünyanın tanrısı yetkileriyle donatılmış olarak, kimi zaman da şahıs kadrosundan herhangi biri olarak okuyucu/dinleyici karşısına çıkar. Kendine has bakış açısı ve tercihleri çerçevesinde hikâyesini anlatır. Dolayısıyla anlatıcının olmadığı bir zeminde hikâyeden bahsedilemez.

Yukarıda belirtilen ve her nevi hikâyenin iskeletini teşkil eden unsurların (olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman, mekân bakış açısı ve anlatıcı) mahiyetleri, gerçekle olan ilişkileri, hacimleri, kurgulanış tarz ve esasları, türün tarihi boyunca kültür, medeniyet, sanat anlayışı ve sanatkârlara göre, farklılıklar arz etmiştir. Söz konusu farklılıklar, bir taraftan hikâyenin tarih içindeki değişik görünümlerini belirlerken, diğer taraftan da anlatma esasına bağlı eser/türlerin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Meselâ; “masal” veya “destan”ın anlattığı olayların gerçekliği ile “modern hikâye” ve “roman”ın anlattığı olayların gerçekliği arasında büyük fark vardır. Yine “masal” ve “modern hikâye” ile “destan” ve “romanın” olay örgülerinin hacimleri arasında çok açık orantısızlık söz konusudur. “Destan” ve “masal”ın anlatıcısı, içimizden birisi; “modern hikâye” ve “roman”ın anlatıcısı ise itibarî bir varlıktır.

Ancak ortak olan taraf, yazar veya toplum muhayyilesinin (anonim eserler) söz konusu unsurlarla giderek belirginleşen itibârî (fiktif) bir dünya kurmuş olmasıdır. Yani, içinde yaşadığımız dünyadan derlenen malzemenin, belli bir seçme, ayıklama ameliyesinden sonra, sanatkârın zihnindeki konuya uygun ve estetik bir biçimde yeniden kurgulanması. Dolayısıyla hikâye bize, her zaman itibârî bir dünya sunar. Bu dünyanın insanları, olayları, mekânları ve zamanı, içinde yaşadığımız dünyadakilere benzemekle birlikte gerçekte onlardan farklı ve başkadırlar. Hikâyeyi, “tarih”, “hatıra” “biyografi” ve “otobiyografi”den ayıran temel farklılık da buradadır. Ayrıca itibârîlik, bütün eserlerin edebîliği noktasında, olmazsa olmaz değerlerden birisidir. Sanatkârın başarısı, kendisinin veya başkalarının yaşadıklarını, bire bir taklit etmesinde değil, bunlardan hareketle zihnindeki konu/temaya uygun, son derece tutarlı ve estetik bir itibârî âlem yaratabilmesindedir.

Bu noktada hikâyenin, “şiir”den çok açık biçimde ayrıldığını söylememiz gerekir. Zira hikâyeci konu, tema ve mesajı, şairin yaptığı gibi doğrudan doğruya ve direkt olarak ortaya koyamaz. Konu, tema ve mesajını, yukarıda belirtilen temel unsurlara yüklemek mecburiyetindedir. Dolayısıyla hikâyedeki olaylar, şahıslar, mekânlar ve zaman, gerçekte sanatkârın zihnindeki konu, tema ve mesajın somutlaştırılmasında birer figür veya semboldür. Söz konusu durum, bütün anlatma esasına bağlı eser/türler gibi, hikâyenin de önemli ölçüde sembolik bir form olduğu gerçeğini hatırlatır. Ondaki sembolik yapı, “masal” ve “mesnevî”lerimizde kendini çok daha açık biçimde ifşa eder. Demek ki hikâyede konu, tema ve mesaj, olay örgüsü, şahıs kadrosu, mekân ve zaman unsurlarının kurgulanmasından doğan itibârî dünyanın bütününe yüklenmiş veya bütün içinde gizlenmiştir. Yani direkt olarak değil, endirekt olarak okuyucunun zihni ve sezgisine bırakılmıştır. Hâlbuki şair, duygu, hayal, düşünce ve intibalarını doğrudan doğruya dile döker, açıklar, yorumlar, izah eder. (Burada söylemek istediğimiz; şiirin imajlarla yüklü fiktif dünyasından öte bir husustur.)

Ayrıca şiirde çok büyük ölçüde kendi ruh dünyasının üzerine kapanan sanatkâr, hikâyede dikkatini daha çok içinde yaşadığı hayat ve bu hayatın insanları üzerinde yoğunlaştırır. “Hikâyeciler, şairlerin aksine, kendi ‘ben’lerinden çok ‘başkaları’ndan bahsederler. Bilhassa ‘insanlar arasındaki anlaşmazlık ve çatışma’ hikâyede önemli bir yer tutar. (…) Dikkatini kendi ‘ben’inden çok başkalarına yönelten hikâyeci, insanı anlamağa çalışan psikolog, sosyolog veya filozofa yaklaşır. Öyle sanıyorum ki hikâyeci, insanı ilim adamlarından daha iyi anlar. Çünkü onun konusu ‘genel’ olarak insan değil, ‘özel’ olarak insandır, yani ‘şahsiyet’ ve ‘fert’tir. ”[7] Dolayısıyla hikâye, şiire göre daha objektiftir. Şiir ise sübjektif ve lirik. Hikâyeci, şairin sübjektifliğini olabildiğince geri plâna itmek durumundadır. Nitekim hikâyeci, itibârî anlatıcı vasıtasıyla yavaş yavaş kendisi ile eseri arasındaki göbek bağını koparmış; koparmak zorunda kalmıştır. Ayrıca hikâyenin dili çoğunlukla mensur; şiirinki ise çoğunlukla manzumdur.

Hikâye formunun geneli üzerinde konuşurken belirtilmesi gereken önemli bir başka husus; doğu (özellikle İslâm kültür ve medeniyetine mensup milletler) ve batı (Antik Yunan-Lâtin kültür ve medeniyetinden hız alan pozitivist zihniyet yapısına bağlı milletler) hikâyelerinin birbirinden farklı olduğu gerçeğidir. Bunun arkasında Tanrı, varlık ve insan anlayışındaki farklılıklar; dolayısıyla buna paralel olarak şekillenen sanat anlayışındaki farklılıklar mevcuttur. Sonunda da mimesis ve tecrit kavramlarıyla özetlenebilecek iki ayrı sanat veya yaratma tarzı ile karşı karşıya geliriz. Bilindiği gibi batı, ta Eflâtun ve Aristo’dan bugüne olan sanatı ve bu arada hikâyesini, haricî âlemin “taklit”i veya “yansıtma”sı esası üzerine inşa eder. Pozitivist zihniyetin gelişmesine paralel olarak da bu yaklaşım tarzını, gerçeğin sebep-sonuç ilkesi dâhilindeki bire bir taklidi/yansıtılmasına kadar götürür.

Hâlbuki doğu hikâyesi ve sanatı, böyle bir anlayıştan; yani “görünen ve “olan”ın salt dış görüntüsünü yansıtmak veya taklit etmekten uzaktır. Doğuda hikâyeci, görüneni/olanı değil, bunun arkasındaki “öz”e ulaşma amacındadır. Dolayısıyla haricî âlemin görünen kabuğunu aşarak arkasındaki öze ulaşmak ister. Zira onun için asıl hedef “kesret” değil, “vahdet”tir. Bu sebeple doğu hikâyesinde sembolik yapı çok daha belirgin ve esastır (Hüsn ü Aşk). Doğu hikâyesinde, batı hikâyesinin vazgeçilemez taraflarından biri olan insanın kaderiyle yüz yüze gelmesine; çıkmaza veya trajik duruma düşmesine izin verilmez. Bu noktada o, sık sık “olağanüstü”, “mucize” ve “harikulâde”nin kanatlarına sığınır. Ayrıca “kıssadan hisse”, doğu hikâyesinin temel amaçlardandır.

Buraya kadar olan satırlarda söylediklerimiz, çok büyük ölçüde genel mânâdaki hikâyenin olduğu kadar, anlatma esasına bağlı diğer eser/türlerin de temel ve vazgeçilemez unsur ve nitelikleridir. Unutmamalıdır ki “destan”, “masal”, “menkıbe”, “efsane”, “halk hikâyesi”, “mesnevî”, “fıkra” ve “roman” da olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman, mekân ve anlatıcı müşterekliği içinde bize temelde hep hikâye anlatırlar. İşte, modern hikâye formunu kendine has somut nitelikleriyle izah etmek durumunda bulunan edebiyat bilimcisinin sıkıntısı, bu aşamada kendini çok daha açık bir biçimde hissettirir. Zira modern hikâyenin kendine has niteliklerini tespit edebilmek, onu, modern hikâye ile diğer anlatma esasına bağlı türlerin tek tek mukayesesi mecburiyeti ile yüz yüze getirir. Unutulmamalıdır ki, türün ayrıcı nitelikleri, söz konusu müşterekliklerin dışında veya müşterek unsurların iç farklılıklarındadır.

Anlatma esasına bağlı eser/türleri, modern hikâye ekseninde tek tek mukayese etmeye kalkışmanın, bu yazının sınırlarını çok zorlayacağı açıktır. Bu sebeple yazımızın bundan sonrasını modern hikâyenin genel hikâyeden farklı olan taraflarını işaret etmeye ayıracağız.

Günümüzdeki hikâye veya modern hikâye kavramının karşıladığı tür, batıda ancak XIX. yüzyılda, Türk edebiyatında ise XIX. yüzyılın sonlarında kesin formuna ulaşmış, müstakil bir tür hâline gelip tam mânâsıyla bağımsızlığını kazanmıştır. Guy de Maupassant, Walter Scott, Edgar Allen Poe, Hoffmann, Anton Çehov gibi yazarlar, modern batı hikâye türünün; Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Refik Halit, Memduh Şevket, Sait Faik ise, modern Türk hikâyesinin klâsik yapısına kavuşmasında büyük emeği geçmiş isimleridir.

Modern hikâyenin, gerek geçmiş gerekse günümüzdeki anlatma esasına bağlı türlerden farklı ve ayırt edici ilk ve en önemli özelliği, kısa mensur metin olmasıdır. Bir oturuşta okuyuvereceğimiz bir metin. “Kısa mensur metin” olma, onu “roman”, “destan”, “mesnevî” ve yer yer “halk hikâyesi”nden ayırır. Ancak burada “kısalık”ın tam ölçüsünü vermek zordur. Nitekim tür bu noktada kendi iç istikrarsızlığı yaşamaktan kurtulamaz. Uzun hikâye, kısa hikâye, mini hikâye gibi hacme bağlı isimlendirmeler, söz konusu istikrarsızlığı yansıtır.

Aslında modern hikâyenin kısalığını, metnin hacminden ziyade, onun iç yapısını teşkil eden; konu, olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman ve mekân unsurlarının darlığında veya daraltılmış, sınırlandırılmış olmasında aramak gerekir. Yani temel yapı unsurlarının mahiyeti ve niteliğindeki farklılıklarda. Modern hikâye yazarı öncelikle, hikâyesini üzerine bina edeceği olaylar zincirini, bunu var edip yaşayacak olan insan sayısını, olayların yaşanma zamanı ve mekânını, romana göre son derece sınırlı tutmak mecburiyetindedir. Bu sebeple modern hikâyede olaylar, uzun ve karmaşık değildir. Konunun ayrıntılarına girilmez. Kahramanlar bütün yönleriyle değil, büyük ölçüde tek bir yönleriyle irdelenir. Her türlü anlatımda ayrıntıya, savrukluğa yer verilmez. Söz konusu dar bir dünya içinde yoğunlaşılıp, türün imkânlarını zorlanmadan estetik ve itibarî bir dünya kurulması gerekir. Dolayısıyla hikâyeciden beklediğimiz, “destan” ve “roman”da olduğu gibi, koca bir toplumun veya devrin hayatını kucaklamak; bir insanın uzun yıllar içindeki hayatını bütün yönleri ve olayları ile sunmak değildir. Toplum veya insan hayatından alınan bir “kesit” veya bir “dilim”in estetik takdimi, onun esas amacı olmalıdır.

“Hikâye ile romanın farkı vardır. Roman bir vak’anın alettafsil hikâyesidir ki, aza-yı vak’a ile eşhâs-ı vukuâat üzerine kariinin teveccüh ve hissiyâtını celb ve cem’e herşeyden ziyâde dikkat olunur. Hikâye ise vak’anın sadece nakil ve rivâyetinden ibarettir; tefsilâta tahammülü yoktur. Âdeta hikâye bir romanın hülâsası demektir. İnfiâlât-ı şedideye de tahammülü yoktur. Ne söylenecekse birkaç sahife içinde söylenip bitirilivermelidir; fakat her hülâsada olduğu gibi bunda da marifet vukuâtın canlı noktalarını tefrik ve intihabdır.”[8]

Kısacası hikâye; “şahıs, zaman, mekân bakımından daralmış; konu edindiğini (objeyi veya süjeyi) sınırlandırarak hareket unsurlarını en aza indirmiş; düşünce, duygu, hayal ve takdim tekniği bakımından en yoğun olan tahkiyeli ifade türüdür.”[9]

Olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman ve mekân unsurlarının “gerçek” veya “gerçeğimsi” ile olan sıkı ilişkisi, modern hikâyeyi, “destan”, “masal”, “efsane” ve “menkıbe”den ayırır. Batı pozitivist zihniyetinin eseri olan modern hikâye, mucize, olağanüstü ve harikulâdeden uzaktır. O, son iki yüzyılın büyük ölçüde yalnızlaşmış insanını, bu insanın günlük hayat içindeki yaşadıklarını, sıkıntılarını, bunalımlarını, çıkmazlarını, kendisi ve toplumla olan çatışmalarını, anlatır. Kimi zaman itibarî âlemin dış görüntüsü ve olayları üzerinde yoğunlaşırken, kimi zaman da buradan hareketle insanın iç dünyasına eğilir. Bu noktada o, gücünü muhayyileden çok realiteden alır. Kurgusunda, pozitif aklın sebep-sonuç ilkesini tercih eder.

“Her hikâyeci bize eseri ile hayatın ve insanın ayrı bir yönünü gösterir. Hikâye anlaşılması son derece güç olan hayatın ve insanın içine âdeta bir pencere açar. Günlük hayatta biz hayatı ve insanı dıştan görürüz ve pek az anını biliriz. Hikâyeci bu dış görünüşün arkasındaki gerçekleri keşfeder. Güzel hikâyelerin hemen hepsinde, bilinmeyen bir gerçeğin ifadesi vardır.”[10]
Modern hikâye
, yaklaşık iki asırlık tarihi içinde, iki ana çizgide belirginleşir. Bunlar; Maupassant tarzı hikâye (vak’a hikâyesi)ve Çehov tarzı hikâye (durum hikâyesi) formlarıdır. İlkinde daha ziyade belirgin bir vak’a üzerine kurulan tür, ikincisinde günlük hayatın tabiîliğini esas alır.

Modern hikâyenin dili, bütünüyle mensurdur. Üstelik bu dil, tamamiyle sanatkârın ferdiliğini yansıtan bir üslûba sahiptir. “Destan”, “masal”, “efsane”, “menkıbe” ve “halk hikâyesi” gibi, müşterek şuurun, çoğu zaman kalıplaşmış anonim dili, modern hikâyenin dışındadır.



Hulâsa hikâye;
öncelikle insanın sözü keşfettiği günden bugüne en çok başvurduğu bir anlatım tarzı; edebiyat sanatı içinde “mit”ten “modern hikâye”ye kadar uzanan pek çok anlatma esasına bağlı eser/türün müşterek üst formu; son iki asırdır da, anlatma esasına bağlı eser/türler şemsiyesi altında müstakil bir edebî türdür. Modern hikâye; gerçek ya da gerçeğe uygun olay ve durumların; insan, zaman ve mekân unsurlarıyla birlikte itibârî bir dünya çerçevesinde ve üzerinde durulan konu, tema ve mesaja uygun bir biçimde kurgulanıp; ayrıntıya girilmeden ve bütünüyle yoğunlaştırılarak, okuyucuya estetik haz verecek tarzda anlatılmasından doğan kısa ve mensur bir edebî türdür.
İnceleme-
Olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarından oluşan bir yapısının olması hikayelerin temel ortak özelliğidir.

2.
Kamyon hikayesinin yapısını olay örgüsü, kişiler, mekan ve zaman unsurları oluşturmaktadır.

6.
Etkinlik-
Kamyon adlı hikayenin olay örgüsü:


- Kamyonun yolculuk için hazırlanması

- Genç bir köylünün yolculuk için gelmesi
- Yolculuğun başlaması
- Genç köylünün kamyondan atlayarak uçurumdan düşmesi.

Olay örgüsünü meydana getiren bu parçalar, tema etrafında birleşerek hikayeyi oluştururlar

Kamyon adlı hikayenin ana kahramanı, genç köylüdür.Kamyon şoförü, yamak, manifaturacı, genç köylünün babası ve arkadaşı ile kamyondaki yolcular yardımcı kahramanlardır.Bu kahramanlar temanın verilmesinde ve olay örgüsünün akışında ana kahramana yardımcı kişilerdir.

Karakter: Duygu, düşünce, konuşma ve davranış bakımından bireysel nitelikler gösteren, kendine özgü kişilik özellikleriyle diğer insanlardan ayrılan, yer aldığı eserin olay örgüsü ve içeriği ile ele alınıp çözümlenebilecek ve bu bakımdan başka eserlerden ayırt edebilecek kahramanlardır.

Tip: Belirli davranışlar sergileyen, zihniyet ve çevreyi temsil eden, benzerleri diğer hikayelerde de bulunabilen, kalıplaşmış kahramanlardır.

Buna göre kamyon adlı hikayenin ana kahramanı bir karakterdir.

3. Hikayedeki mekanlar:
- Zincirli Han
- Kamyon Kasası

Bunlar dışında bir geriye dönüşle anlatılan genç köylünün köyü vardır.
Bu mekanlar olayların yaşandığı yerler olarak karşılaşma ve çatışmaların tema etrafında verilmesi yardımcıdır.

4. Bu mekanlar, tema etrafında hikaye kahramanların karakter özelliklerine uygun olarak yapıyı oluşturan unsurlardır.

5. Hikayede belirgin bir zaman ifadesi söz konusu değildir.Hikayede "yolculuğun ikinci günü akşamına doğru" şeklinde bir ifade mevcuttur. Bu anahtar ifadeden yolculuğun başladığı ilk gün hikayenin başlangıcı kabul edilebilir.Hikayede genç köylünün babası ve arkadaşı ile ilgili kısımda ise geçmiş zamana bir dönüş söz konusudur. Bu zaman dilimleri hikayenin yapısına bütünlük kazandırmak amacıyla kullanılmıştır.



8. Etkinlik-

Hikayenin teması, yoksulluk ve çaresizliktir.Bu tema, hikayenin yazıldığı dönem ve yazarların benimsediği gelenekle paraleldir.Temayı, günümüz şartlarını da göz önünde bulundurarak güncelleştirebilirsiniz.

9. Etkinlik- fikirle.com

Hakim(İlahi) Anlatıcının Bakış Açısı - özellikleri: Herşeyi bilen, herşeyden haberdar, kahramanların, psikolojisi ve olay örgüsüne hakimdir.

Müşahit(III. Şahıs) – Anlatıcının Bakış Açısı: Kamera tarafsızlığıyla her şeyi gözleyen ve olduğu gibi yansıtan anlatıcıdır.

Kamyon hikayesinin farklı anlatıcıların ağzından anlatılması hikayenin kurgusunun ve temasının verilmesinde bir bütünlük sağlamak amacıyladır.

6. Hikayede betimleyici ve öyküleyici anlatım türleri kullanılmıştır.
Öyküleyici anlatıma örnek olarak hikayenin bütünü, bu bütünün içerisinde betimleyici anlatıma örnek olarak da hikayenin şu kısımları verilebilir:

"Kamyon, Zincirli Han’ın dar ve başık kapısından, yan duvarlara sürtünüp sıvaları dökülerek ve üzerine bağlanmış sepetlerle çuvalları 4 tarafa fırlatarak ıkına sıkına çıktı…(Bu cümlelerle başlayan kısmı örnek olarak verebiliriz.)

Sayfa 42

10. Etkinlik

Hikaye Türleri:



a)
Halk Hikayesi

b)
Maupassant(olay) Tarzı hikaye



c)
Çehov(Durum) tarzı hikaye

d)
Ben merkezli Hikaye

a) Halk Hikayesinin özellikleri:

16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.

b) Maupassant(olay) Tarzı hikaye:

Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için Mopasan Tarzı Hikâye de denir

Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekindir..

c) Çehov(Durum) tarzı hikaye:

Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.

Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için Çehov Tarzı Hikâye de denir.

d) Ben merkezli Hikaye: Ben merkezli hikayelerde anlatılan olay yada bunun üzerine kurulan olay örgüsü, kişisel bunalım ve çıkmazların anlatılmasında bir araç olarak kullanılır.Yazar, hayalindekini gerçekleştirmek, ona bir çeşit canlılık vermek için bu aracı kullanır

Sayfa 47

7. Soru:

Ferhat ile şirin adlı metinde her şeyi bilen ve herşeye hakim "ilahi bakış açısına" sahip bir anlatıcı ile olayları tarafsız bir şekilde anlatan "müşahit anlatıcı" vardır.

Sayfa 48
11. Etkinlik

Ferhad ile Şirin adlı metinde anlatılanlar kurgulanırken olağanüstü özelliklerden dolayı doğal gerçeklikten uzaklaşılmıştır.
Hikayede "aşk" gibi evrensel bir temanın işlenişi okuyucu ya da dinleyicide estetik bir duygunun oluşmasını sağlar.

12. Etkinlik

Halk hikayelerinde belirsiz zaman ifadeleri ile genellikle hayali olağanüstü mekanlar kullanılır.
Hikayede kullanılan zaman ifadelerinin kronolojik zaman çizgisi üzerinde gösterilmesi mümkün değildir.

13. Etkinlik

Ferhad ile Şirin hikayesinin ana kahramanları: Ferhad, Şirin ve Mehmene Banu’dur. Bu kahramanlar dışında olay örgüsünün akışına yardımcı olan diğer kahramanlar ise şunlardır:
- Müneccimbaşı Yusuf Ağa
- Mimarbaşı
- Behzad Usta
- Gülendam Hatun
- Yaren Hatun
- Behram Ağa
- Selvinaz
- Rüstem Aga
- Şerif
- Hüsrev
- Şapur

Hikayenin ana kahramanlarının olağanüstü nitelik taşıdıkları için doğal gerçeklikten uzaklaştıkları görülmektedir.

14. Etkinlik

Ferhad ile Şirin adlı hikayenin teması "aşk"tır.
Hikayedeki "sultan,saray, nakkaş, müneccimbaşı, mimarbaşı, vezir, zindan" gibi sözcükler hikayenin ait olduğu dönemi gösteren anahtar sözcüklerdir.

8. Soru:

Yapısının olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarından oluşması, edebi bir dilin kullanılması, döneminin zihniyetini yansıtması, evrensel bir temanın olması hikayeyi sanat metni yapar.

Sayfa 49 50 51 52 – 087956′nın SIFIRI

15. Etkinlik-

- Hikayedeki olay, kişi ve mekanlar gerçeklik duygusu uyandırmaktadır.

- Hikayedeki çaresizlik – umut çatışması hikaye örgüsü içinde merak uyandıracak şekilde düzenlenmiştir.

- Hikaye beklenilenin aksine beklenmedik bir şekilde bitmiştir.

- Hikayedeki mekanlar ile kişiler arasında bütünleşme vardır.

- Hikayede bireysel fanteziler yani, yazarın hikayenin bütünlüğüne etki edecek bir müdahalesi yoktur.

- Doğal çevrenin anlatımında betimlemelerle gözleme yer verilmiştir.

- (10. Etkinliğe bir göz atınız)

16. Etkinlik-

Hakim(İlahi) Anlatıcının Bakış Açısı:
Herşeyi bilen, herşeye hakim kahramanların, psikoloji ile olay örgüsünden haberdardır.

Kahraman(Ben, 1. Şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı:
Kendi dil ve üslubuyla olayları birinci ağızdan anlatan anlatıcıdır.

9. 087956 adlı hikayenin teması "çaresizlik"tir.

10. Hikayedeki olay parçaları, mekan ve kişiler ile mekan etrafında bütünleşmiştir.Çünkü hikayedeki olaylar belirli mekanlarda ve belirli kişiler arasında yaşanır.Bunları bir araya getirip kurgulayan ise temadır.

11. Hikayedeki kahramanları “10 lira, büyük ikramiye 500 bin lira, muhterem dinleyiciler,956 yılı” gibi anahtar ifadeler hikayenin 1950’li yıllarda yazıldığını ve dönemin zihniyetini yansıttığını gösteren örneklerdir.

12. Hikaye kahramanları “kahraman anlatıcı,İclal,amca,yenge’dir.Bu kahramanlara yardımcı olarak “aşçı, kahraman anlatıcının arkadaşı” vardır.Hikaye kahramanları günlük yaşamımızda karşımıza çıkabilecek doğal gerçekliği bulunan kahramanlardır.

13. Hikayedeki “yılbaşından bir hafta kadar önce ayın şu kadarı, ayın yirmi dokuzu demeden,956 yılı” gibi ifadeler zamanı belirlemekte yardımcı olan ifadelerdir.

Sayfa 57
18. Etkinlik-
Olay örgüsü: Belirgin bir olay örgüsü vardır.
Kişiler: Doğal gerçekliği bulunan kişilerdir.
Zaman: Belirgin bir zaman dilimi vardır.
Mekan: Doğal gerçekliği bulunan mekanlar vardır.

Ümit Fakir’in Ekmeği
Olay örgüsü: Olay yerine içinde bulunulan durum anlatılır.
Kişiler: -
Zaman: Akan zamanın içinden bir dilim vardır.
Mekan: -

• Ümit Fakir’in Ekmeği adlı hikaye hayatın doğal akışı içinde herkesin karşılaşabileceği bir kesittir.Bu durum hikayenin Çehov (durum) tarzıyla yazıldığının göstergesidir.
• Hikayede Maupassant tarzındaki gibi belirgin bir karşılaşma ve çatışma yerine hayatın doğal akışı içinde karşılaşılabilecek bir olay, günlük yaşamın bir kesiti içinde verilmiştir.
• Bakınız, 10. Etkinlik(Çehov Tarzı Hikaye)

14. Hikayede her şeyi bilen ve her şeye hakim olan “ilahi bakış açısı”na sahip bir anlatıcı vardır.
15. Hikayenin Teması “yoksulluk”tur.Bu tema etrafında olay parçaları mekan ve kişiler kurmaca gerçeklikle bir araya getirilmiştir.

19. Etkinlik-
Hikayedeki “serbest, lastik ayakkabı, iki buçukluk” gibi ifadeler hikayenin yazıldığı dönemin bazı özelliklerini yansıtan anahtar sözcüklerdir. Bu ifadeler hikayenin teması olan yoksullukla örtüşen bir anlatımla sunulmuştur.

20. Etkinlik -

Ümit Fakirin Ekmeği adlı hikayenin kahramanları kadın ve serbestçidir.
Yardımcı kahraman olarak badanacı Hasan, Semahat, Asım Bey de kurguda olay örgüsüne dahil edilmişlerdir.
Hikayedeki ana kahramanlar olan kadın ve serbestçi günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz doğal gerçekliği olan kişilerdir.

21. Etkinlik-
isimler: kadın, yol, mezarlık, ayakkabı, pirinç, salata…
Sıfatlar: zayıf kadın, çiçekli eşarp, gezgin serbestçi, iyi kalpli, çatlak ayna…
Zamir: o, biz, sen, ben…
Zarf: boş boş, gibi, ……a doğru…
Bağlaç: hem kızı okutuyor hem iyi yiyip içiyorlardı, ve,fakat…

Sayfa 58-
22. Etkinlik

Günlük yaşamınızın bir kısmını durum hikayesi olarak yazınız…

Sayfa 59 -
23. Etkinlik

Ben merkezli hikayelerde anlatılan olay yada bunun üzerine kurulan olay örgüsü, kişisel bunalım ve çıkmazların anlatılmasında bir araç olarak kullanılır.Yazar, hayalindekini gerçekleştirmek, ona bir çeşit canlılık vermek için bu aracı kullanır.Bu bir yönüyle yazarı, psikolojik bakımdan rahatlatan, ruhi bunalımlarını okurlarıyla paylaştıran bir çıkış yolu gibidir.

60. Sayfa-
Bireyi birey olarak ele alan hikayelerde anlatanla, anlatılan iç içe girmiş durumdadır.Odalardan Biri adlı hikayenin kahramanı olan Müşfik Börekçi, aslında yazarın psikolojik durum, arzu ve hayallerinin tercümanıdır.

17.
Hikayenin teması “yalnızlık”tır.Bu tema, hikayede kurmaca gerçeklikle verilmiştir.

18.
Hikayedeki kahraman anlatıcı ile otel katibinin karşılaşması, yalnızlık ile insanların çatışmasının simgesi konumundadır. Katip ile karşılaşma, hikaye kahramanını yalnızlığının huzursuzluğuna neden olmuştur.

19.
Odalardan Birinde Adlı hikayede mekan olan otel odası, kahramanın odayı olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi algılandığının göstergesidir.Odadayken hissettikleri, düşündükleri odayı onun zihninde yeniden şekillendirmiştir.

20.
Hikayedeki “saat bir buçuğa geliyor” ifadesi hikayedeki belirgin saat konumundadır.Fakat olay bu ifadede belirtilen zamandan kısa bir süre önce başlamış ve kısa bir süre sonra da bitmiştir. Bu durum, kısa bir zamana sığdırılan büyük ruhi bir dünyanın olduğunu da gösterir.

21. Odalardan Birinde adlı hikayede kahraman merkez alınmıştır.Ben merkezli hikayelerde anlatılanlar aslında anlatıcı için birer araç durumundadır.

22.
Bakınız: 10. Etkinlik(Ben merkezli Hikaye)

24. Etkinlik – Tablo-

Hikayede kahraman anlatıcı vardır.Olay, insan ve mekanı algıladığı ve yaşadığı psikoloji çerçevesinde birinci ağızdan anlatmıştır

25. Etkinlik-

Olay: Bakınız;
18. Etkinlik

Mekan:Bakınız;

18. Etkinlik

Kişi:Bakınız;

18. Etkinlik

Zaman:Bakınız;

18. Etkinlik

Anlatıcının Bakış Açısı: Kahraman Anlatıcı
Tema: Çaresizlik

Ümit Fakir’in Ekmeği
Olay: ——
Mekan: —–
Kişi:——
Zaman: ——
Anlatıcının Bakış Açısı: Hakim Anlatıcı
Tema: Yoksulluk

Odalardan Biri
Olay: Olay "ben"im etrafında şekillenmiştir.
Mekan: Doğal gerçekliği vardır.
Kişi:Doğal gerçekliği vardır.
Zaman: Akan zamandan bir dilim alınmıştır.
Anlatıcının Bakış Açısı: Kahraman Anlatıcı
Tema: Yalnızlık
23. Hikayedeki yalnızlık teması, fiziki yalnızlıktan çok ruhi yalnızlık olarak karşımıza çıkmaktadır.Günüzüm modern insanının en büyük problemlerinden birisi olan yalnızlık, hikaye kahramanının dile getirişiyle aynı zamanda fiziki bir yalnızlığa da beraberinde getirmektedir.Toplumsal ilişkilerin gevşemesi ve karşılıklı anlayış ve saygının da azalmasına bunun sonucunda bir hayal ve arzu dünyasında yaşayan bireyin ortaya çıkmasına sebeb olmaktadır.

24. Hikayede öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri kullanılmıştır.

Sayfa 61-

Hikayedeki anlatım bozukluğu olan tek cümle:
- İstasyona 7 dakikada, evine 10 dakikada varır.(gereksiz sözcük kullanımı)
- İstasyona 7, evine 10 dakikada varır.
27. Etkinlik-

Verilen metin akıcılık, duruluk-açıklık bakımından uygunluk göstermekle birlikte dil ve ifadesindeki sanatlı söyleyiş dolayısıyla yalın değildir.

25. Tüm hikayelerde dil, ağırlıklı olarak göndergesel işlevinde kullanılmıştır.

28. Etkinlik -

Zihninizde tasarladığınız şekilde hikayenizi yazınınz.Hikayenizi yazarken olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekana dikkat ediniz.

Sayfa 62 – 63
ANLAMA YORUMLAMA

29. Etkinlik-
- Serim: Hikayenin başlangıcından “ya müsteşar kabul etmeseydi, diye düşündü.” Cümlesine kadar.
- Düğüm: “o göğsünü ilikledi…” cümlesiyle başlayıp son parağrafa kadar olan kısım.
- Çözüm: “Sicil müdürü…” ifadesiyle başlayıp, hikayenin sonuna kadar olan kısım.
- Çatışma Türleri:Hikayede kahramanın kendi içinde bir çatışma halinde olması söz konusudur.
- Mekan: Cavit Bey’in odası(evi)
- Zaman: “Ağustos,Cuma günü.” İfadesi belirgin bir zaman ifadesidir.
- Kahramanlar: Cavit Bey, müsteşar ana kahramanlardır.Kahramanların fiziki görünüşüne değinilmemiştir.Fakat yaşananlardan Cavit Bey’in de müsteşarın da yardımsever bir yapıya sahip oldukları, bu doğrultuda hareket ettikleri anlaşışmıştır.
- Anlatıcının Bakış Açısı:Hikayede her şeyi bilen be her şeyden haberdar olan hakim anlatıcının bakış açısı vardır.
- Tema: Hikayenin teması “kurulan hayaller”dir. Bu tema hikayede açıkça ifade edilmiştir.
- Anlatıcının ifade tarzı: Anlatıcı, ifade tarzını anlatma yoluyla göstermiştir.

30. Etkinlik


Bakınız: 10. Etkinliğe

Sayfa 64 65 66

ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. …..müşahit anlatıcının bakış açısı…..
…..Çehov (durum) tarzı hikayeler…..
…..Maupassant(olay) …..
…..Maupassant(olay) …..
2. Sırasıyla:

Y
D
D
D
Y
D

3. B
4. B
5. C
6. D
7. A
8. E
9. A
10. B

26. Etkinlik

16.

7. Etkinlik-

1.

Perşembe, Aralık 03, 2009

10.SINIF Türk Edebiyatı

10.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları




SAYFA 10:
1- B
2- D
3- edebi eserler tarihi olayları yansıtır ve bilgi verir
4- D, D, Y
5- uygarlık tarihini, atom bombasının atılmasını
6- edebi eselerden hareketle bir milletin duygu ve düşüncede geçirdiği evreleri inceler: edebiyat tarihi
Toplumların yaşadıkları olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde inceler: tarih
Toplumların yaşamlarını her bakımdan inceler: uygarlık tarihi
Fikir duygu ve hayallerin söz veya yazı ile edebi şekilde ifade edilme sanatıdır: edebiyat

SAYFA 11:
1-a) tarihi daha iyi öğrenebilmek için dönemlere ayrılmıştır. Tüm dünyayı etkilediği için bu olaylar kullanılmıştır.
b) evet

SAYFA 12:
1-a) göç destanı
Kişiler: Uygur sultanı
Zaman: Uygurlar dönemi
Mekan: turfan, selenge, tola ırmakları ve çin
Mitolojik unsurlar kullanılmıştır ve olağanüstüdür.
Zihniyet: gelenek görenekleri, savaşları, akrabalıkları, yaşayışları görülüyor.

Kıssa-i Yusuf:
Yapı: beyitlerle yazılmıştır. Mesnevidir. Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Hz.Yusufun hayatı anlatılmıştır
Dil ve anlatım: islamiyetin etkisiyle ortaya çıkan Osmanlı Türkçesi
Zihniyet: İslam kültürünün edebiyata yansıması

Araba sevdası:
Yapı: bihruz beyin hayatı. Batılılaşmanın etkisi. Bihruz beyin evinde geçmiş bir metin
Dil ve anlatım: batı kültüründen etkilenerek yazılmış. Düz yazı
Zihniyet: Tanzimat dönemiyle batılılaşmanın etkisi

b) destan: İslamiyet öncesi dönem
mesnevi: İslami dönem
roman: batı etkisinde gelişen türk edebiyatı dönemi

SAYFA 13:
2- a) gazel:
Beyitlerle yazılmıştır. Aruz ölçüsü kullanılmıştır. Dili ağırdır. Yabancı kelimeler çoktur. Divan edebiyatı ürünüdür.

Koşma:
Dörtlüklerle yazılmıştır. Hece ölçüsü kullanılmıştır. Dili sadedir. Aşık tarzı halk edebiyatı ürünüdür.

b) halk edebiyatı halka divan edebiyatı ise okumuşlara hitap eder.

SAYFA 14:
1- E
2- D
3- D
4- mesnevi: beyit
Roman: batı uygarlığı
Destan mitolojik öğeler
5-D, D, Y

SAYFA 15:
1- E
2- E
3- E
4- D, D, D
5- tercümanı ahval, batı etkisinde gelişen türk edebiyatı, şiir ve inşa
6- D
7- C
8- İslamiyet öncesi türk edebiyatı: Şamanizm, yuğ, göktanrı, bozkurt
İslami dönem türk edebiyatı: tasavvuf, kaside, minyatür, aruz
Batı etkisinde gelişen türk edebiyatı: roman, opera, gazete, batılılaşma
9- D
10- A
11- D
12- yaşadığı dönemin etkisinde kaldığı için
13- C

SAYFA 17:
1- geçim kaynakları hayvancılık. Yaşam biçimleri göçebelik
2- a) insanlar olayları hep bir bahane bularak ondan olduğuna inanıyorlar ve olayları böyle kapatıyorlar
b) uzayda yaşam olup olmadığını merak ediyorlar.

SAYFA 18:
1- a) parçalarda belli oluyor
b) olağanüstü nitelikleri ortaya koyuyor
c) çözüm bulamadıkları konulara olağanüstülük katmışlardır.

SAYFA 19:
2- destanları milletler dilden dile yaşatıyorlar. Her millet bir destan dönemi yaşamıştır

SAYFA 20:
1- E
2- D, D, D, Y
3- C
4- mitolojik



SAYFA 21:
Hazırlık sorusu: nesilden nesile ağızdan ağza aktarılarak günümüze ulaşmıştır. Bir de kaşarlı mahmutun divan-ı lügatit türk adlı kitabında yazmaktadır.

SAYFA 23:
1- ergenekondan çıkmak için yol aramaları ve çıkmaları
Börtö çenenin bütün boylara haber göndererek ergenekondan çıktıklarını haber vermeleri
Tatarlarla tekrar savaşıp kazanmaları
2- a) vergi alınmış, devlet yapısı güçlüymüş.
Zihniyet: bağımsızlık için uğraşmaları
Hayvancılıkla uğraşıyorlarmış. Çadırları ve sürüleri varmış.
b) Türkler kağanlar tarafından yönetiliyormuş. Göçebelikten yerleşik hayata geçmişler. Savaşçı bir millet.
3- nevruz bayramı

SAYFA 24:
1- A
2- D
3- Y, D, D
4- sözlü edebiyat ürünleri söylendikleri dönemin özelliklerini taşır. Geçmiş dönemlerin yaşam biçimleriyle ilgili bilgi verir. Bundan dolayı türk kültürü için önemlidir.
5- sözlü edebiyat ürünü: destan
Türk destanlarındaki ortak motif: demir
Ergenekondan çıkış günü: nevruz
6- mitolojik, mit

Etkinlik:
Kam: büyücü, doktor
Baksı: büyücü, doktor
Ozan: halk şairi
Şaman: din adamı



.SAYFA 25:
1- sevindikleri zaman insanlar dışa dönük olurlar. Mutluluklarını belli ederler. Yüzleri güler. Ölümler karşısında üzülürler ve içlerine kapanırlar.
2- ağıt ve mersiye de ölüm karşısında duyulan duygudan bahsedilmiştir. Gazel ve güzelleme de aşktan bahsedilmiştir.

SAYFA 27:
1- a) ölüm, acı, yas, son
b) bunu yapması kolay yaparsınız
c) inanmadıklarını göstermek için
2- a)
1. dörtlük: -dı mu, -di mü: redif , -l: yarım uyak
2. dörtlük: -tur, -tür: redif
3. dörtlük: -ok: redif
4. dörtlük: -rup, -rıp: redif
5. dörtlük: -yu, -yü: redif
6. dörtlük: -dı, -di: redif
7. dörtlük: -dı, -di: redif
8. dörtlük: -dı, - di: redif
9. dörtlük: -çıdı: redif, -n: yarım uyak

b) ölçü: 7li hece ölçüsü, kalıp: 4+3
c) anlamı kuvvetlendirir
ç) tema: alp er tunganın ölümü, konu: ölüm
3- deyimler:
- bent, benzi sarardı
- öç almak
- feryat etmek
- yarayı deşmek
- niyet etmek
4- a)
Kişileştirme:
- dağların başı (bile) kertilir
- felek iyice zayıfladı
Benzetme:
- erkekler kurtlar gibi hep birlikte uluyor
- (yüzlerine) safran sürülmüş (sanırsınız)
Abartma:
- yakalarını yırtıyor ve çığlık atıyorlar
- (bu etler vücuttan sarkıyor ve) yerlere değip sürükleniyor

b) şiire zenginlik katıyor ve akılda daha kalıcı olmasını sağlamaktadır.

SAYFA 28:
1- 1. koşuk: bahar
2. koşuk: zafer(savaş)
3. koşuk: ayrılık(vefasız sevgili)

2- a)
1. koşuk: -şıp, -şip: redif
2. koşuk: -uldı: redif
3. koşuk: -dım, -dim: redif

b) ölçü: 7li hece ölçüsü, kalıp: 4+3
3- deyimler:
- yüz yüze gelmek
- hayretler içinde kalmak
- yerden bitmek
- kurulmak
- ekin biçmek

SAYFA 29:
4- kişileştirme:
- mor ile yeşil yüz yüze geliyor
- ve birbirlerine sarılıyorlar

Benzetme:
- düşman) askeri ekin (biçilir) gibi biçildi
- (gözlerim) yağmur gibi kan(lı yaşlar) saçıyor (şimdi)
Abartma:
- insan(bu renk cümbüşünü görünce) hayretler içinde kalıyor
- yuvarlak otağ(ım) kuruldu

ANLAMA VE YORUMLAMA
Sagu ile koşuk arasındaki benzerlikler:
İkisi de sözlü edebiyat ürünüdür. İkisi de 7li hece ölçüsüyle yazılmıştır. İkisinde de deyimler ve edebi sanatlar vardır. Her ikisi de dörtlüktür. İkisinin de kalıbı 4+3 tür. Uyak şemaları aynıdır.(düz uyak)
Farklılıklar:
Sagunun nazım şekli: sagu
Tema: acı
Koşukun nazım şekli: koşuk
Tema: sevinç, savaş, aşk

SAYFA 30:
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1- D
2- ağıt
Doğa, aşk, yiğitlik
3- eski devlet büyüklerinin ölümü üzerine söylenen ağıt: sagu
Coşku ve heyecanın dile getirildiği manzume: koşuk
Eski Türklerde şair, din adamı: şaman
4- Y, D, Y, D


SAYFA 37:
1- oğuz kağanın doğuşu. Oğuzun gençliği. Oğuzun göğün kızı ile evlenmesi. Oğuzun yerin
Kızı ile evlenmesi. Oğuz hanın Türklerin büyük kağanı olması. Oğuz hanın batıda idil boyu akınları. Oğuz hanın Kıpçak akını. Karluk türk boylarının türeyişi. Kalaç türk boylarının türeyişi. Cürçed akını ve kanglı türk boylarının türeyişi. Oğuz hanın güney akınları. Oğuz hanın altı oğluna hanlık vermesi. Oğuz hanın büyük bir şölen vermesi.

TİP ÇÖZÜMLEME TABLOSU:
Tip nasıl bir insandır?
- olağanüstü özelliklerle doğmuş ve büyümüş. Halkı için hiçbirşeyden korkmayan kişidir.
Tip durağan mıdır, dinamik midir?
- dinamik
Destanın hangi kısmı sizin tip hakkında böyle düşünmenize neden oldu?
- doğuşu ve gençliği. Yaptığı savaşlar. Türk boylarının üzerine gitmesi
Sosyal ortam ve çevre bu tipi nasıl etkilemiştir?
- olağanüstü özellikler sergilediği için halkın ondan beklentisi fazladır
Bu tipin sizin toplum yapınızdan farkı var mı?
- var
Bu tipin diğer tipler üzerinde etkisi var mı?
- var
Tip kendi kişiliğinin farkında mı?
- farkında
Sizce gerçek hayatta bu destandaki tip gibi davranan biri olabilir mi?
- olamaz

SAYFA 38:
3- a) kağanların kağanı, yerin göğün kağanı, türk boylarının dize getirilişi
b) oğuz kağanın hayatı
4- hayır. Birilerinin benden bu kadar çok şey beklemesi beni rahatsız eder
5- zaman: belirli bir zaman dilimi yoktur
Mekan: idil boyu, Kıpçak boyu, orta asya
Mekanın anlatımı: sadece yer isimleri verilmiş
Kişiler: oğuz kağan, 6 oğlu, 2 eşi
Kişilerin olay örgüsündeki işlevi: oğuz kağan akınlar yapmakta ve halkın beklentilerini yerine getirmektedir
6- a) birçok var
b) dilden dile, nesilden nesile aktarılarak bu hale gelmiştir
2. etkinlik: İslamiyet öncesi türk edebiyatı dönemi
8- ilahi bakış açısıyla bahaeddin ögel

SAYFA 40:
1- nesnel bir anlatım sergilemiştir. Gören birisi olarak anlatmıştır.
2- olaylar günlük dilden alıntılar yapılarak lirik bir dil kullanılmıştır. Manzum bir şekilde yazılmıştır.
3- bunlarla beraber dile coşku gelmiştir
4- destan dili abartılıdır. Doğal dil sade bir yapıya sahiptir.
5- destan dili karışık, abartılı, liriktir. Gerçekçi değildir. Roman düzdür. Olağanüstülük yoktur. Gerçeğe yakındır.
6- amaç toplumu eğitmektir. Destanlarda idealize edilen tipler sayesinde toplum düzeninin yükseltmektedir
7- varolan döneme ait dönemin özelliklerini içerir. Nesilden nesile aktarılırken olağanüstülük artmıştır
8- o dönemin kahramanlıklarının nasıl geçtiğini anlatır


SAYFA 41:
Doğal destan ile yapma destan arasındaki benzerlikler:
Her ikisinde de olağanüstü öğeler vardır. Anlatımları liriktir. Topluma yer veren olaylar vardır. Temaları benzerdir. Toplumu eğitmek için yazılır. Manzumdur.
Farklılıklar:
Doğal destan: anonimdir. Belli bir oluşum süreci vardır. Mitolojik öğeler oldukça fazladır. Zamanı belli değildir.
Yapma destan: yazarı bellidir. Belli bir oluşum süreci yoktur. Mitolojik öğeler fazla değildir. Zamanı bellidir.

1-
Tema: kahramanlık, savaş, aşk, halkı ve toplumu derinden etkileyen olaylar ve bu olaylardaki etkili kişiler
Dil ve anlatım: manzume şeklinde yazılır
Mekan: bazen yer isimleri verilirken betimleme yapılır. Bazen de sadece yer isimleri verilir
Zaman: belirsiz bir zaman anlayışı vardır
Olay örgüsü: olağanüstü öğelerle zenginleştirilerek geniş bir olay örgüsü sağlanmıştır
2- bu dönem edebiyatı müzik eşliğinde dile getirilmiştir. Hece ölçüsü kullanılmıştır. Nazım birimi dörtlüktür. Döneme göre dil sadedir. Anonimdir. Dizelerde genel olarak yarım uyak hakimdir. Daha çok aşk, doğa ve ölüm konularını işler.

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME:
1- C
2- D
3- E
5- D, Y, Y
6- ilyada
Toplumsal

SAYFA 43:
1-
Yazının icadından önce insanlık tarihi:
Yazının icadından önceki dönemde bilgiler gelecek kuşaklara aktarılmadan önce yok olmaktadır. Bu nedenle de ilerleme çok yavaş olmuştur. İnsanlar gündelik bilgilerle yetinmek zorunda kalmışrı.

Yazının icadından sonra insanlık tarihi:
Sümerlilerin yazıyı icat edişiyle birlikte bilgiler gelecek kuşaklara aktarılmış ve insanlık tarihi bu dönemden sonra hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır
2- kısacası insanlar daha cahil olurdu.

SAYFA 44:
1- yaptıkları savaşlar anlatılıyor.çinliler anlatılıyor. Ve bu abideyi diktirdiğini söylüyor.
2- sesleniş, öğütler, milletime uyarılar
3- azimli, olayları doğru değerlendiren, milleti için her türlü fedakarlığı yapmış olan biri
4- b) türk milletine, türk gelenek ve göreneklerine sahip çıkarsan yaşarsın
5- düzgün cümleler kurulmuştur. Cümleler kısa ve anlaşılırdır. Yabancı kelimelere yer isimleri dışında rastlanmamıştır.

SAYFA 45:
6- a) hükümdarın tanrı tarafından seçilen kutlu birisi olduğuna inanılmıştır. Savaşlar yapıldığını anlaşmalar yapıldığını anlatmaktadır. Göktürklerin tarihi hakkında da bilgi edinebiliriz
b) günlük yaşamda kullanılan unsurların alfabeye yansıdığını görüyoruz.

SAYFA 46:
Sözlü edebiyat: koşuk, sav, sagu, destan
Yazılı edebiyat: göktür yazıtları, Uygur kitabeleri

SAYFA 47:
ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME:
1- B
2- D
3- Y, D, Y, Y, Y
4- 8. yüzyıl
Göktürk
Yollug
.5- Orhun bölgesinde adına taş diktirilen kağan: bilge kağan
Orhun yazıtlarının bulunduğu ülke: Moğolistan
Orhun yazıtlarında kullanılan türk alfabesi: Köktürk alfabesi

SAYFA 49:
BULMACA:
1- Moğolistan
2- mit
3- oğuz kağan destanı
4- klasik
5- Osman bey
6- ilyada
7- yuğ
8- tercümanı ahval
9- koşuk
10- sagu
11- nutuk
12- manaz
13- kurgan
14- alp er tunga
15- nevruz
16- ozan
17- tigin
18- Tanzimat fermanı
19- tonyukuk

SAYFA 50:
1- A
2- E
3- A
4- A
5- sagu
Ağıt
Mersiye
Yapay ve doğal
6- Y, Y, D, Y, D
7- B
8- din değişiklikleri, medeniyet değişiklikleri
9- C
10- D
11- A
12- C
13- E
14- D

S.53
Kültürel değerler ve değişimin nedenleri tablosu

Göktürklerde Kültürel Değerler:
1-Göktanrı inancı
2-Bu inancın etkisinin görüldüğü Göktürk Kitabeleri
3-Göktürk alfabesi
Uygurlarda Kültürel Değerler:
1-Budizm inancı
2-Bu inancın yansıdığı metinler
3-Uygur alfabesi
Değişim Nedenleri:
1-Din değişikliği
2-Yerleşik hayata geçilmesi
3-Hayat anlayışının değişmesi
Karahanlılarda Kültürel Değerler:
1-İslamiyet
2-İslamiyetin yansıdığı eserler
3-Karahanlı Türkçesi
4-Arap alfabesi
Değişim Nedenleri:
1-İslamiyetin kabulü
2-Din değişimiyle birlikte zihniyetinde değişmesi


S.53 2.Soru
Türkçenin Edebi bir olarak kullanılması ve değişmeyen öğeler Türkçe'nin kullanılmasıdır.Milliyetçilil ön plandadır..

S.53 Fotoğrafın yorumu
-konar göçerdirler.
-hayvancılık olduğu anlaşılıyor.
-atlar evcilleştirilmiştir.
-hanlıklarla yönetildiği anlaşılıyor

S.55 Ölçme ve Değerlendirme
1)E
2)B
3)Arap,Türkçe.
İlk.
Türkçedir.
4)D
5)Köktürk devleti=göktanrı inancı
Uygur devleti=Budizm,mani dini
Karahanlı devleti=İslamiyet

Mesnevi nazım şeklinin özellikleri:
1-mesneviler öğüt verici bir olayı anlatan uzun şiirlerdir.(savaş,aşk,tarihi olaylar ve tasavvuf)
2-mesneviler divan edebiyatında bir bakıma günümüzdeki roman ve hikayenin yerini tutuyordu.
3-beyit sayısı sınırsızdır.
4-her beyit kendi arasında kafiyelidir.(aa,bb,cc...)
5-aruzun kısa kalıplarıyla yazılır.
6-beş mesnevinin bir araya gelmesiyle hamse oluşur.
-mesnevi nazım şekli türk edebiyatında ilk defa ne zaman kullanılmıştır?
11.yüzyılda yusuf has hacip tarafında kutadgu bilig'de kullanılmıştır.

---------------------------------------------------------

11. Yüzyıl: İslami Dönem Türk Edebiyatı'na ait ilk eser 11.Yüzyıl'a ait olan 'Kutadgu Bilig'dir. Yusuf Has Hacip tarafından yazılmış öğretici bir eserdir. Siyaset-nâme niteliğindedir ve 6500 beyitten oluşur. Bu döneme ait diğer bir önemli eser de 'Divânû Lügâtit Türk'tür. Kaşgarlı Mahmut tarafından Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla yazılmış bir lügâttır. Bu döneme ait önemli bir eser de Edip Ahmet Yükneki'nin öğretici nitelikteki dini kitabı 'Atabetül Hakayık'tır.

12. Yüzyıl: Bu yüzyılın en önemli ismi Hoca Ahmed Yesevi'dir, Türk tasavvuf tarihinin ilk önemli şairidir. Hikmetleriyle büyük ün kazanmıştır. Bu yüzyılın diğer önemli ismi ise Kitab-ı Meryem, Kitab-ı Bakırgen ve Kitab-ı Âhirzaman adlı eserlerin sahibi, aynı zamanda Hoca Ahmed Yesevi'nin öğrencisi olan Hakim Süleyman Ata'dır.

S.56 Hazırlık Çalışması
Bir topluluğu millet haline getiren değerler o milletin dili, dini ve ırkıdır. Bu üç faktörden ırk birliği önemlidir; ama tek başına millet olgusunu açıklamaktan uzaktır. Aynı ırka mensup olduğu halde değişik milletler oluşturmuş ve dolayısıyla değişik devletler kurmuş insan toplulukları vardır. Dil insanların birbirine bağlayan en önemli faktörlerden birisidir. Ancak, aynı dili konuştuğu halde farklı devletler kurmuş insan toplulukları mevcuttur. Diğer yandan din de insanların bir millet oluşturmasında çok önemli bir faktördür. Farklı dinden olan, farklı mezhepten olan insanlar genellikle farklı milletler oluşturmuşlar, farklı devletler kurmuşlardır. Buna karşılık, aynı dinden olanların mutlaka aynı millet oluşturacakları söylenemez. Zira, aynı dine ve hatta aynı mezhebe mensup olmakla birlikte farklı devlet kuran birçok millet vardır. Görüldüğü gibi bu faktörlerin güçleri hakkında önceden bir şey söylenemez. Bu faktörlerden her biri, değişik yer ve zamanlarda diğerine nazaran daha belirleyici olmuştur

Atatürk'ün türk dili hakkındaki düşüncelerini içeren metin..

''Türk milletinin dili Türkçe'dir.Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay alabilecek dildir.Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır.Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir.Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, an'anelerinin, muhafaza olduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.
Türk demek dil demektir.Milliyetin çok bariz vasıflarından birisi dildir.Türk milletindenim diyen insanlar herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.Türkçe konuşmayan bir insan Türk harsına camiyasına mesubiyetini iddia ederse buna inanmak doğru olmaz''

S.60 ve 61

sayfa 60
1-Niçin susuyorsun?
2-Kim birini çagırırsa söze önce o başlar ve insan her zaman diline hakim olmalı,ne konuştuğunu
bilmelidir.
3-Bilgisiz her zaman susmalı,bilgili ise diline hakim olmalıdır bilgilinin sözünde her zaman hikmet vardır..
4-İnsan kendisine birşey sorulunca konuşmalıdır..
5-Dilin faydaları nelerdir???
6-Bilginin iki alameti dil ve boğazdır ruhun nasibi sözdür,kulaktan girer..
7-Sözün esası nedir ve kaç kısımdır?
8_Sözün yeri sırdır söz on kısımdır fakat biri söylenmelidir.
9-Sözün faydası ve zararı ne kadardır?
10-Yerinde kullanılan söz faydalıdır yersiz söz ise zararlıdır.
11-Söz ne zaman çok ne zaman az addedilir.(addetmek:saymak)
12-Söz güzel ne düşünülerek ancak sorulduğunda kısa söylenmelidir çok dinleyip az konuşmalıdır .Söz akılla söylenmeli bilgi ile süslenmelidir.
13-Sözün doğrusu kimden dinlenmeli,söz kime söylenmelidir?
14-Söz bilgiliden büyüklerden dinlenmeli,bilmeyenlere ve küçüklere söylenmelidir.
15-Dili söyletmeli mi susturulmalı mı?
16-Dil doğruyu söyeleyecekse söylenmeli söylenmeyecekse susmalıdır

2.a
Adalet: Kün Togdı
Saadet: Ay Toldı
Zeka: Ögdülmiş
Hukuk: Kün Togdı
Mutluluk: Ay Toldı
Hayatın Sonu: Odgurmış

2.b.
Akıl bir meşaledir... - Ögdülmiş
Huzur bendedir... - Ay Toldı
Ben işleri doğruluk... - Kün Togdı
ilgili insan fani... - Odgurmuş

2.c.
Yazar soyut kavramları (adalet, saadet, akıl, hayatın sonu) somutlaştırarak vermiştir. Somutlaştırmayı bu kavramları temsil eden "Kün Togdı, Ay Toldı, Ogdülmiş, Odgurmış" isimli kahramanlarla sağlamıştır.

3. Kutadgu Bilig, insanlara dünya ve ahiret hayatlarında yol göstermek için yazılmıştır.

4. Dil ve Söyleyiş Özellikleri: Kutadgu Bilig'de Karahanlı Türkçesi kullanılmıştır. Verilen metin parçası ve sözcüklerde yabancı kökenli sözcükler de bulunmaktadır. Edebi bir dil kullanılarak yazılan Kutadgu Bilig yeni bir nazım şeklinin (mesnevi) söyleyiş özelliklerini de yansıtmaktadır.
Kültür Özellikleri: Kutadgu Bilig, İslami dönemin yansımalarının bulunduğu ilk örnektir. Mesnevi nazım şekliyle, beyitlerle yazılması ve İslami unsurların yer alması ve döneminin ahlak anlayışını ortaya koyması bakımından eser önemli bir kaynak durumundadır.

5.a.
-Her insan diline hakim olmalıdır.
-İnsan, kendisine bir şey sorulunca konuşmalıdır.
-Söz, ruhun nasibidir.
-İnsan, konuşmaktan çok dinlemeyi öğrenmelidir.
-Söz, yerinde kullanılırsa faydalıdır.
-Söz, güzel, düşünülerek, kısaca söylenmelidir.
-Söz, bilgiliden ve büyüklerden dinlenmeli; küçüklere söylenmelidir.
-Dil, her zaman doğruyu söylemelidir.

5.b.
Kutadgu Bilig'de savunulan ve öğüt niteliğinde verilen düşünceler, bugün hala geçerliliğini korumaktadır.

6.
-Aruz ölçüsünü kullanmıştır.
-Eserini sembolik olarak yazmıştır.
-İslami dönemin ilk edebi ürününü yazmıştır.
-Türk edebiyatındaki ilk mesneviyi yazmıştır.
-Türk edebiyatındaki ilk siyasetnameyi yazmıştır.
-Eserini öğretici (didaktik) tarzda yazmıştır.

sayfa 61 4. etkinlik
Dil ve Söyleyiş Özellikleri: Kutadgu Bilig'de Karahanlı Türkçesi kullanılmıştır. Verilen metin parçası ve sözcüklerde yabancı kökenli sözcükler de bulunmaktadır. Edebi bir dil kullanılarak yazılan Kutadgu Bilig yeni bir nazım şeklinin (mesnevi) söyleyiş özelliklerini de yansıtmaktadır.
S.62 Etklinlik
A.MESNEVİ
B.ARUZ ÖLÇÜSÜNÜN KISA KALIBI KULLANIŞI
UYAK ŞEMASININ AA BB CC OLMASI

S.64


1.ahlak ve öğüt vermek için ve bilginin onemını belırtmek ıcınn
2.adip ahmet bilginin hayatta en onemlı şey olduğu hakkında öğütler vermiş bilgilinin her işinin iyi olduğunu belirtir
3.a) saadet yolu bilgi ile bulunur,kemik için ilik ne ise insan için bilig odur,br bilgili bin bilgisize bedeldir,bilgiyi Çin de bile olsa arayınız......
b)gecerlilğini korur bili herzamn onemlıdır ınsanlıktarıhı bılgı ıle gelışır.
4.a)bilgisizlikten ne kadar halk kendı elıyle put yapıp rabbım budur dedi
b)bin bilsende bir bilene danış,bilmemek ayıp değıl orenmemek ayıp....
5.hem dortluk hem beyıtten yazılmışislami kulturun etkısıyle beyıtler kullanılmış
6.islami donem 2. eser yazmış,eserin dil bilim acısından onemlı , eser dıdaktık yonde ele alınmış, hem dortluk hem beyıt kullanılmış

S.66 Etkinlik
1.Her dörtlüğünde hgikmet olduğu için şiirlerine hikmet adı vermiştir.Hikmet tasavvufi bir terimdir.
2.Dörtlüklerin son dizesinde de belirttiği gibi, Hz. Peygamber 63 yaşında toprağa girdi. Bende bu yaştan sonra toprağın altında yaşamalıyım diyerek, kendisine toprak altında bir hücre yaptıran Ahmed Yesevi'nin o günlerde meydana gelen bir olay, şöhretinin bütün Türkistan havalisine yayılmasına vesile olmuştu.
3. **Hikmet tarzı şiir geleneğinin ilk şairidir.
**Dini tasavvufla uğraşan şairimizdir.
**Yesevi tarikatının kurucusudur.
4.Ahmet Yesevi tasavvufla uğraşan şairlerimizdendir.Tüm yaşamını insanları islamiyet konusunda bilinçlendirmeye adamıştır.Metnin yazılış amacıda insanları islamiyet hakkında bilgi vermektir.
5.Halk edebiyatı geleneğinin devamı ,Tasavvuf Tekke Edebiyatı'nın başlangıcıdır.

ETKİNLİK
'Hakaniye Lehçesi''

Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut'un en çok beğendiği, öyle ki "Kaşgar dili","Kaşgar Türkçesi" olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde "Karahanlı Türkçesi" (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri gelir.
Kaşgarlı'nın şivelerle karşılaştırılırken "Türkçe" diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir.Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi(devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir

S.68 Sorular
1) türkçenin arapça kadar seçkin bir dil olduğunu göstermek amacıyla yazılmıştır.
2)divanü lügati't türk ile birlikte sözlük yazma geleneği başlamıştır. divanü lügati't türk türkçesidir.
3) islamiyet: islami dönem ilk eserlerinden en önemlisini kaleme almıştır.
arapça: eserini arapça olarak kaleme almıştır.bu durum onun arapçayı iyi bildiğinin göstergesidir.
türk kültürü:yaşadığı dönemin kültürünü yansıtmış ve günümüze kadar ulaşmasını sağlamıştır.
gezgin:türk türkmen yağma çiğil kırgız gibi türk boylarını dolaşmıştır.
dil bilimi:dil bilimi açısından o dönemin yaşayan sözcüklerin kelime kökleri eserine alınmıştır.
islamiyet öncesi sözlü ürünler:sagu koşuk sav gibi sözlü edebiyat ürünlerini dinleyerek yazıya geçirmiştir.
etimoloji:türkçenin ilk etimoloğudur.
türkçe:türkçenin ilk sözlüğünü yazmıştır eserinde 7500 sözcük yer alır.

69 ve 70

4a.Atatürke göre türk milleti demek türk dili demektir.türk dili kutsal bir hazinedir.çünkü bir toplumu millet yapan herşey dil sayesinde olur.bu sebeple türk dili türk milletinin kalbidir.
b.Kaşgarlı mahmut türk diline en büyük katkıyı yapanların başında gelmektedir.çünkü o dönemin maddi ve manevi kültür unsurlarını türkçenin bünyesince,türkçenin en eşsiz hazinelerinden biridir.
Kaşgarlı Mahmut ve Atatürk'ün Türk dili ile ilgili ortak görüşleri:
-Türk milleti demek Türk dili demektir.
-Türk milletinin her şeyi dilinde yaşamaktadır.(sevinci, üzüntüsü, öfkesi ...)
-Türk dili, dünyadaki en zengin dillerden biridir.
-Türk dili, yabancı dillerin saldırısından korunmalıdır.
-Türk dili zengin ve köklü bir dildir.


Türk dilinin 20 ülkede ve birçok özerk bölgede milyonlarca kişi tarafından kullanılması Türklerin hangi özelliğini gösterir?
Türkçe'nin büyük dillerden biri olduğunu gösterir. (Türkçe dünyanın 5. büyük dilidir.)

Kutadgu Bilig,Divan-ı Hikmet,Divaü Lügati't-Türk ve Atebetü'l Hakayık metinlerinden hareketle o dönemde benimsenen ve kültürel farklılaşmaya neden olan yeni değerler nelerdir?
Kültürel farklılaşmaya sebep olan İslam dininin kabulüdür. Adı geçen eserlerde İslami terimler ve isimler kullanılmaya başlanmıştır.

Türkçenin günümüzdeki durumu?
Türkçe günümüzde yabancı dillerin (özellikle İngilizce) etkisi altındadır. Nasıl ki bir dönem Farsça ve Arapça, Tanzimattan sonra Fransızca etkisine girdiyse şimdi de İngilizcenin etkisinde.

Atatürk'ün Türk dili için gösterdiği hedeflerin bugün neresindeyiz?
Atatürk saf Türkçeden yanaydı. Üstteki yorumdanda anlayacağınız üzere bugün saf Türkçeden söz etmek mümkün

Sayfa 70 deki 7. etkinlik
Hakaniye Lehçesi dendiği zaman akla Kaşgarlı Mahmut'un en çok beğendiği, öyle ki "Kaşgar dili","Kaşgar Türkçesi" olarak da adlandırılan, bir diğer şekilde "Karahanlı Türkçesi" (Karahanlıca)dilinin devirlerinden biri gelir.

Kaşgarlı'nın şivelerle karşılaştırılırken "Türkçe" diye adlandırdığı Hakaniye lehçesi, ilk Türk yazı dilidir.Bu yazı dili devresinden gelen eserlerin büyük kısmı Uygur yazısı ile yazılmış olduğundan bu döneme Uygur dönemi(devri), bu yazı diline de Uygurca denilebilir.

s.71 ölçme ve değerlendirme
1)d 2)c 3)d 4)y,d,d,y,d,d,d,d,5)hakaniye,kutadgu bilig,topgaç buğra,ahmet yesevi. 6)d 7)divanı hikmet,ata betül hakayik,divanı lügatit türk,kutadgu bilig.


10.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (sf.72 sonrası)


Sayfa 72
13 14 YY da anadolu da meydana gelen sosyal ve siyasi olaylar
13 ve 14. Yüzyil Turk Edebiyati

.13 ve 14. yüzyillarda Anadolu, siyasal bakimdan pek gok karga§amn yaşandigi bir donemdi. 13. yuzyilda Anadolu'da dort devlet vardi: Sel9uklular, ilhanlilar, Bizans ve Trabzon Rum imparatorlugu. Bunlann en güçlüsü Selçuklular idi.
Selcuklulann Mogollar tarafmdan 1243 yilmda Kosedag sava§i ile yikilmasi sonucu Anadolu'da bir cok beylikler kuruldu. Beyliklerin her biri kendi bagimsizlığını ilan etti. Bu kez beylikler arasi savaşlar başladi. Osmanli Beyligi 1299 yilinda kuruldu ve diger beyliklerle yaptigi savaslar sonucu geli§ip gii9lendi.
13 ve 14. yiizyilda Anadolu'da du§iince hareketlerinin merkezi Konya ve dolaylandir. Mogol akinlanndan korunmak amaciyla Turkmenistan Horasan'dan pek cok alperen gelerek Anadoludaki beyliklerin saraylanna sigiiAlar ve tasawuf du§uncesini yaymaya ba§ladilar. Bu ortamda tasavvuf edebiyati dogdu. Daha sonraki yuzyillarda da gelisip yayildi.
Tasawuf alamnda; Mevlana, Haci Bekta§ Veli, Yunus Emre, fieyyad Hamza, Ahmet Fakih, Nesimi, Giilflehri, Sultan Veled gibi pek 9ok sanat9i eserler verdi. Aym yuzyillarda din di§i konularda, Hoca Dehhani, Ahmedi, Hoca Mes'ut eserler verdi. Bir taraftan da Iran-Arap edebiyatlndan 9ok sayida 9eviriler yapildi. 1360 yilmda Kul Mes'ut tarafmdan "Kelile ve Dimne" adli fabl kitabi Turk9eye 9evrildi.
Bu yuzyillarda halk edebiyati alanmda "Battalname" ile "Dani§mend-name" adli eserler yazildi. Bunlardan "Battahiame'de Seyit Battal Gazi'nin din ugruna Bizans'a kar§i giri§tigi mucadelelerden soz edilir." "Dani§mend name'de ise Melik Ahmet ile oglu Gazi Bey'in kahramanliklan anlatihr. Bu oykulerde dini inanclar ve ilahi yardimlar on plandadir. Hz. Muhammet, Hz. Ali riiyada goruliir. Hizir gazilerin yardimcisidir. Bu eserlerde eski Turk destan geleneginin izleri islami karaktere burunmu§ niteUkte ya§atildi.
Bu yuzyillarda gerek dini (tasawufi) gerekse din di§i konulan i§leyen fikirler tizerinde, iranli §airlerden Firdevsi, Nizami, Sadi, Feridtiddin Attar ile Fars9a eserler yazan Mevlana'nm etkisi gorulur. Bilim ve edebiyat yoluyla Arap9adan, Fars9adan dilimize sozcukler yamnda bu dillere ait kurallar da girmeye ba§ladi. Ancak 1277 yilmda Karamanoglu Mehmet Bey bir fermanla bunu onlemeye 9ali§ti. "Bugiinden sonra, divanda, dergahta, barigahta, mecliste, meydanda "Tiirk9e den ba§ka dil kullanihnayacaktir." Bu ferman dilimizi yabanci etkilerden korumaya yetmedi.

Tasavvufun hızlı yayılması için 13. ve 14. yy.’lar Anadolu’su çok elverişli idi. Bunun birçok sebepleri vardır:
1- İslâmla muşerref olan Türklerin Anadolu’ya yerleşmesi Hıristiyan Avrupası’nda sert tepkiler doğurmuştur. Hıristiyanlar, ülkelerini teminat altına alabilmek ve kutsal kabul ettikleri Kudüs’ü almak için Türklere karşı Haçlı Seferleri düzenlemişlerdir. Bu seferlerin önünde Hıristiyan din adamları bulunurdu. İşte bunlara karşı Türkler’den de din ve tasavvuf önderleri savaşlarda ön plana çıkmışlardır. Gazaya giden İslâm cenkçilerine yardım eden, onları manen ve madden de destekleyen erenler ve alp erenler görüldü. Ahilik gibi yarı mutasavvıf, yarı asker fakat bütün ülkeyi tutmuş bir esnaf ve zanaatçılar teşkilatı bir yandan din savaşlarını desteklerken öte yandan tasavvufun yayılmasına zemin hazırlıyordu.
2- Türklerin kalabalık bulunduğu Horasan’da 11.yy’dan beri yoğun bir tasavvuf hayatı vardı. Çünkü bu ülke eski din ve medeniyetlerin etkisi altındaydı. Bilhassa 12.yy’da yetişen Ahmet Yesevi’nin derviş ve müritleri çok sayıda idiler. İşte 13.yy başında Horasan ve diğer Türk yurtları Moğallar tarafından işgal edilmişti. Moğolların dayatmacı, yağmacı ve kötü yönetiminden kaçan aydınlar Anadolu’ya kaçtılar. Çoğu Mutasavvıf olan ve Horasan Erenleri denilenlerin arasında, Belh’ten Konya’ya gelen Mevlâna ve babası da vardı.
Mevlâna ve babası Anadolu’ya yepyeni bir fikir, ahlâk ve iman canlılığı getirdiler. Büyük şehirlerde dergâhlar kurdular. Kasaba ve köylere varıncaya kadar tekkeler inşa ettirdiler.
3- 13. ve 14. yy’larda Anadolu’nun siyasi yapısı karışıktır. Sağlam bir devlet otoritesi yoktur. Moğol akınları ile memleket yağmalanıyor, yakılıp yıkılıyordu. Şehirde, köyde güvenlik kalmamıştı. Mal, mülk elden zorla alınıyor, ölmek ya da yaşamak tesadüfe bağlı bulunuyordu. Bu huzursuzluk, insana dünyadan el etek çekmeyi va’z eden ve pırıl pırıl ilâhi bir alemin kapılarını açan tasavvufa rağbeti sağlamıştır. Hayatları teminatsız insanlar, tarikatın mânevî havasında veya bazı şeyhlerin nüfuzu altında huzur arıyorlardı.
Tasavvuf konaklarda, şiir ve sanat neşesi olurken; halk arasında ahlâk öğütleri şeklinde yayılıyordu. Fakat tasavvufun yayılmasında rehberlik eden asıl teşkilat “Ahilik”ti. Bektaşilik, Melâmilik, Nakşibendilik, Bayramilik gibi millî tarikatler hep ahilik teşkilatından çıktı.
Tekke şiirinin Türk Edebiyatında kaynakları 12.yy’da Horasan’da Ahmet Yesevî’nin hikmetlerinde görülmüştür. Şiir ve fikir tarihimizdeki yerleri, dil ve edebiyatımızı kurtarmak yolundaki hizmetleri için hiç bir şeyle kıyas edilmeyecek değerdedir. Tekke şiirinin ilk ve en güzel örnekleri 13.yy’da görülmektedir. Bu geleneğin büyük şairi olan Yunus Emre, 13.yy’da yetişmiştir. 13. - 14. ve 15.yy’larda parlak çağını yaşayan Tekke şiiri, 20.yy’a kadar da eser vermeye devam etmiştir.9
Özellikle Yunus Emre, Anadolu sahasında halk diliyle halka islâm dininin bütün kurallarıyla anlatan Tekke edebiyatının en büyük şairidir. Orta Asya’da Ahmet Yesevî ile başlayan Türk Tasavvuf Şiiri, Türkistan, Horasan ve Anadolu’da en üstün seviyeye Yunus Emre’yle ulaşmıştır.
14. yüzyılda Anadolu’da Tekke edebiyatı, 13. yüzyıldaki kadar bahtiyar bir devir yaşamamıştır.
O kadar ki bu asırların Tekke şairleri, şiiri Yunus gibi söylemeğe çalışmakla kalmamış, bazen Yunus’un ya “ Emre”liğini ya da bizzat Yunus adını unvan olarak kullanmışlardır.


Sayfa 72
1.a Kafiye-Redif

... benden beni a -i / -ü: redif
... gerek seni a -n: yarım kafiye
... dün ü günü a
... gerek seni a

... sevinirim b
... yerinirim b
... avunurum b
... gerek seni a

..öldürür
...daldırır
...doldurur
...seni
dürür,dırır, durur REDİF

...üzem
...düşem
...endişem
...seni
em:TAM KAFİYE

...sohbet gerek
...ahret gerek
...gerek
... seni

gerekker:REDİF
et:TAM KAFİYE


Sayfa 74
6.Siirde ask;atese,denize,zincire benzetilmistir.Askın bunlara benzetilmesinde ne kadar cileli ve zor bir yol oldugunu anlatmak amacı vardır.

7.Siirde gecen isimler;Leyla-Mecnun,Hz.Yusuf 'tur.Leyla-Mecnun Allah askını anlatmak icin kullanılmıstır.Yusuf Peygamber de Kuran'da kıssası olan güzelligiyle ünlü bir peygamberdir.Yine Allah'ın güzelligini,askının büyüklügünü vurgulamak icin kullanılmıstır.

8.
-Mutasavvıf bir sairdir.
-Dini-Tasavvufi halk sairidir.
-Siirlerinde sade bir dil kullanmıstır.
-Siirlerinde tasavvufi konuları islemistir.

9. 1. ve 2. dörtlükler icin Yunus Emre'yi en iyi yansıtan dörtlüklerdir

Türk İslam Toplumlarında, kültürel hayat, islam kültür çevresinin etkisi altında gelişti. Türklerin bu çevreye girmeleri onların her alanda ilerlemesine ve yükselmesine sebep oldu. Türk düşüncesi, bir yandan tarihi gelişimini devam ettirirken diğer yandan İslam düşüncesi ve felsefesiyle bütünleşti. Bu toplumların hayat tarzlarında islamın yüce ve ebedi ilkelerine, esaslarına ve kurallarına uyum sağlayacak değişmeler meydana geldi. Hukuk düzenleri "Şerri" esaslara ve "Törelere" göre yeniden kuruldu, düzenlendi. Arap ve Fars dil ve kültürlerinin baskısına rağmen, Türk dili korundu. Karamanoğullarının başlattıkları resmi dilin türkçe olması hareketi, bazı olumsuz dönemler dışında devam etti. İslamın koruyuculuğunu üstlenen Türkler, Türk tasavvuf düşünce ve eylemleriyle müslümanlığın çağlar boyu gelişmesini ve yönlendiriciliğini sağladılar. Anadolu Türk toplumu oluşturduğu kültür çevresinde, manevi ve maddi kültür hayatını sürekli şekilde güçlendirdi. Kurduğu imparatorluklar o çağların siyasette, sosyal düzen ve sosyal adalette, iktisadi alanda, özellikle bilimde, eğitim ve öğretimde, hukuk hayatında, en medeni ve en ileri devletleri oldular. Osmanlı imparatorluğu kuruluşundan başlayarak, tarihi varlık alanından çekilişine kadar altıyüz yıl boyunca İslam Dünyasının, Türk İslam kültür çevresinin tek temsilcisi oldu. Bir dünya devleti niteliğini koruyarak, kültür hayatını inançlarda, adalette, dilde, musikide, sanat ve estetikte, mimaride, folklörde, eğitim ve öğretimde, sosyal ilişkilerde, diplomasi de özenle güçlendirdi. İnsanlık tarihine sayısız örnekler verdi. Kültür varlığımızın zenginleşmesini sağladı ,

islamiyetin kabulü ile türk toplumunda görülen kültürel değişimleri araştırınız
Türk İslam Toplumlarında, kültürel hayat, islam kültür çevresinin etkisi altında gelişti. Türklerin bu çevreye girmeleri onların her alanda ilerlemesine ve yükselmesine sebep oldu. Türk düşüncesi, bir yandan tarihi gelişimini devam ettirirken diğer yandan İslam düşüncesi ve felsefesiyle bütünleşti. Bu toplumların hayat tarzlarında islamın yüce ve ebedi ilkelerine, esaslarına ve kurallarına uyum sağlayacak değişmeler meydana geldi. Hukuk düzenleri "Şerri" esaslara ve "Törelere" göre yeniden kuruldu, düzenlendi. Arap ve Fars dil ve kültürlerinin baskısına rağmen, Türk dili korundu. Karamanoğullarının başlattıkları resmi dilin türkçe olması hareketi, bazı olumsuz dönemler dışında devam etti. İslamın koruyuculuğunu üstlenen Türkler, Türk tasavvuf düşünce ve eylemleriyle müslümanlığın çağlar boyu gelişmesini ve yönlendiriciliğini sağladılar. Anadolu Türk toplumu oluşturduğu kültür çevresinde, manevi ve maddi kültür hayatını sürekli şekilde güçlendirdi. Kurduğu imparatorluklar o çağların siyasette, sosyal düzen ve sosyal adalette, iktisadi alanda, özellikle bilimde, eğitim ve öğretimde, hukuk hayatında, en medeni ve en ileri devletleri oldular. Osmanlı imparatorluğu kuruluşundan başlayarak, tarihi varlık alanından çekilişine kadar altıyüz yıl boyunca İslam Dünyasının, Türk İslam kültür çevresinin tek temsilcisi oldu. Bir dünya devleti niteliğini koruyarak, kültür hayatını inançlarda, adalette, dilde, musikide, sanat ve estetikte, mimaride, folklörde, eğitim ve öğretimde, sosyal ilişkilerde, diplomasi de özenle güçlendirdi. İnsanlık tarihine sayısız örnekler verdi. Kültür varlığımızın zenginleşmesini sağladı.


sayfa 73
-m= redif -e=yarım kafiye
-m= redif -d yarım kadiye

1) b 8 li hece ölçücü vardır 4+4=8
tasavvufi bir eserdir
C) bu ialhiyi düz yazı gibi okuyamayız çünkü ahenk bozulur

2 b) yunus emrenin şiiri daha öabuk ezberlenir çünkü ahenk şiirin akılda kalmasını sağlar
umarım yardımcı olabilmişimdir bunların doğruluğundan eminim. &*uot;şiirin her biriminde neler anlatılmak istenmektedir&*uot; bu soruyu göremedim uamrım işine yara

Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni

Bu dörtlükte şair; Allah aşkıyla kendinden geçtiğini ve kendisine sadece Allah'ın ve sevgisinin gerekli olduğunu, bunun haricinde hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını söylemiş.


Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Varlık veya yokluk kaygısı olmadığını, tek avuntusunun Allah aşkı olduğunu söylemiş.


Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşık olabilmek için Allah'ı sevmek gerektiğini, aşk denizine ancak bu şekilde dalabileceğini söylüyor.


Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni

Dünümün ve bugünümün tek endişesi Allah'tır. Onun aşkının sarhoş edici şarabından içip Mecnun gibi dağlara düşmek istiyorum. Bana yalnızca Allah aşkı gerekiyor. Başka bir şeye ihtiyacım yok.

S.75 - 76 - 77

-Bu sözcükler ve eklerin belirli bir ilişki içerisinde verilmesi şiire nasıl bir katkı sağlar?
Bunlar birbirleriyle kafiyeli sözcükler. Şiire ahenk açısından bir katkı sağlar. Şiirin kulağa hoşgelmesini, akılda kolay kalmasını sağlar.

-Sözcükler ve ekler arasında kafiye,redif ilişkisini belirleyiniz
ne:redif i:yarım kafiye
gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif ag:tunç kafiye

eyü: zengin kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif

ınur:redif y:yarım kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif
ler:redif

lar(ler):redif k:yarım kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif
lar:redif

den:redif gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif ag:tunç kafiye


-Şiirin birim değerini ve sayısını belirleyiniz
Dörtlük

-Birimlerde anlatılanları ve şiirin temasını belirleyiniz.
Şair, şahının (Adbal Musa) üstün özelliklerinden bahsediyor.

-Şiirde geçen''şah,abdal,aba,hırka,post,aşık,evliya,pır''k avramları hangi düşünce sisteminin etkisini gösterir?
Bu terimler tasavvuf edebiyatında kullanılır.

-Şiirde geçen ''dara durmak''hangi anlamda kullanılmıştır?
Diz üstü duruşuyla temsil edilir. Nesimi gibi yol uğruna postu (deriyi) vermeye, asılmaya hazır olma anlamına gelir. Bunlar "Enel Hak diyen" Hallac-ı Mansur'un anısına tekkeye bağlanmanın yol uğruna canını feda etmenin bir simgesi olarak algılanır. Bir hizmetin konusu olan ya da bir hizmeti yerine getirmek isteyen her can, önce buraya çıkar ve teslim olur. Bu dara durmak, dara çekilmek, dara çıkmak, dara kalkmak terimleriyle ifade edilir. Pir, mürşit ve rehberin oluşturduğu cem mahkemesinde yargılanmak için durulan yeri anlatmak için de kullanılan bir deyimdir. Suç işleyen, hatalı görülen Yol eri, meydan yada meydan odasının ortasına çağırılarak sorgulanır, yargılanır, gerekirse hakkında durumuna uygun bir ceza verilir. Böylece bu uygulama sırasında cemaatin ve dedenin huzurunda yargılanan kimsenin bulunacağı şekil ve durumlar gösterilmeye çalışılmaktadır. Yargılanan meydan odasının ortasına gelir, ayaklarını mühürler, kollarını göğsünde çapraza alır, başı öne eğik durur. Sonraki aşamalarda uygun olan dar durumlarından birisi aldırılır. Dardan indirme töreni Hakk'a yürüyen hak yolcusu için göçüşünün üçüncü, yedinci ya da kırkıncı günü yapılan törene verilen addır.

-Nefeste geçen kişi adlarını bulunuz.Kişi adları şiirde hangi amaçla kullanılmıştır?
Şiirde kullanılma amacı şahının üstünlüklerini açık açık belirtmek

Metinden yola çıkarak Kaygusuz Abdal'ın fikri ve edebi yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz
Fikri yönünden incelediğimizde Kaygusuz Abdal'ın Alevi olduğunu görmekteyiz. Edebi yönüne baktığımızda tipik bir halk şairidir. Hece ölçüsü, anlaşılması kolay bir dil, halkın ilgisini çekebilecek güncel bir konu.

-Nefeste Kaygusuz Abdal'ın en güzel ifade eden dize ve sözcük sizce hangisidir?Neden?
Bence son dörtlüğün üçüncü dizesi. Çünkü pirinden ayrı kalmanın acısıyla yazdığı şiiri bu dizede özetlemiştir.

S.77

1- acep derdime derman bulunamamış
sabır ettikçe devamı qelmiyor
2-mum gibi baştan aşğıya yanıyorum
bu yanmanın sebebi yokmu
3-düşmanlar ben ağlıyorum diye gülüyor
şu kafirlerin imanı yokmu
4-gamzenin oku deler yüreğimi
snin gönlünde bana yer yokmu
5-kanımı su gibi toprağa attın
ne zannettin garibin kanı yokmu
6-yüzünün güzelliğiyle gururlanıyorsun
kusurun hiç yokmu
7-seni sevmenin imkanı yokmu.

1.kıt a;çektiğim bu aşk acısının dermanı yokmu?
2.kıt a;benim aşk acısıyla yanmamın bir sonu yokmu?
3.kıt a;düştüğüm bu duruma düşmanım gülmekten vazgeçsin.
4.kıt a;bakışların yüreğimi deliyor.
5.kıt a;ben senin için kanımı akıttım. sen benim için akıtacak kanın olmadıgını sanıyorsun.
6.kıt a;yüzünün güzelliği ile övünüyorsun ama kişiliğin beş para etmez.
7.kıt a;sen bana yüz vermiyorsun ama seni elde etmenin bir yolu yokmu?


Devam...

-Bu sözcükler ve eklerin belirli bir ilişki içerisinde verilmesi şiire nasıl bir katkı sağlar?
Bunlar birbirleriyle kafiyeli sözcükler. Şiire ahenk açısından bir katkı sağlar. Şiirin kulağa hoşgelmesini, akılda kolay kalmasını sağlar.

-Sözcükler ve ekler arasında kafiye,redif ilişkisini belirleyiniz
ne:redif i:yarım kafiye
gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif ag:tunç kafiye
eyü: zengin kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif
ınur:redif y:yarım kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif
ler:redif
lar(ler):redif k:yarım kafiye gelür şahum Abdal Musa'ya:redif
lar:redif
den:redif gelür şahum Abdal Musa'ya:redif lar:redif ag:tunç kafiye
-Şiirin birim değerini ve sayısını belirleyiniz
Dörtlük
-Birimlerde anlatılanları ve şiirin temasını belirleyiniz.
Şair, şahının (Adbal Musa) üstün özelliklerinden bahsediyor.
-Şiirde geçen''şah,abdal,aba,hırka,post,aşık,evliya,pır''k avramları hangi düşünce sisteminin etkisini gösterir?
Bu terimler tasavvuf edebiyatında kullanılır.
-Şiirde geçen ''dara durmak''hangi anlamda kullanılmıştır?
Diz üstü duruşuyla temsil edilir. Nesimi gibi yol uğruna postu (deriyi) vermeye, asılmaya hazır olma anlamına gelir. Bunlar "Enel Hak diyen" Hallac-ı Mansur'un anısına tekkeye bağlanmanın yol uğruna canını feda etmenin bir simgesi olarak algılanır. Bir hizmetin konusu olan ya da bir hizmeti yerine getirmek isteyen her can, önce buraya çıkar ve teslim olur. Bu dara durmak, dara çekilmek, dara çıkmak, dara kalkmak terimleriyle ifade edilir. Pir, mürşit ve rehberin oluşturduğu cem mahkemesinde yargılanmak için durulan yeri anlatmak için de kullanılan bir deyimdir. Suç işleyen, hatalı görülen Yol eri, meydan yada meydan odasının ortasına çağırılarak sorgulanır, yargılanır, gerekirse hakkında durumuna uygun bir ceza verilir. Böylece bu uygulama sırasında cemaatin ve dedenin huzurunda yargılanan kimsenin bulunacağı şekil ve durumlar gösterilmeye çalışılmaktadır. Yargılanan meydan odasının ortasına gelir, ayaklarını mühürler, kollarını göğsünde çapraza alır, başı öne eğik durur. Sonraki aşamalarda uygun olan dar durumlarından birisi aldırılır. Dardan indirme töreni Hakk'a yürüyen hak yolcusu için göçüşünün üçüncü, yedinci ya da kırkıncı günü yapılan törene verilen addır.
-Nefeste geçen kişi adlarını bulunuz.Kişi adları şiirde hangi amaçla kullanılmıştır?
Şiirde kullanılma amacı şahının üstünlüklerini açık açık belirtmek
-Metinden yola çıkarak Kaygusuz Abdal'ın fikri ve edebi yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz
Fikri yönünden incelediğimizde Kaygusuz Abdal'ın Alevi olduğunu görmekteyiz. Edebi yönüne baktığımızda tipik bir halk şairidir. Hece ölçüsü, anlaşılması kolay bir dil, halkın ilgisini çekebilecek güncel bir konu.
-Nefeste Kaygusuz Abdal'ın en güzel ifade eden dize ve sözcük sizce hangisidir?Neden?
Bence son dörtlüğün üçüncü dizesi. Çünkü pirinden ayrı kalmanın acısıyla yazdığı şiiri bu dizede özetlemiştir.


KAYGUSUZ ABDAL

Edebi yönüne baktığımızda tipik bir halk şairidir.
Dili sadedir
Hece ölçüsü kullanmıştır.
Konusu halkın ilgisini çekebilecek güncel konulardır

syf 78 tablo

benzerlıkler;her ikisindedeaşk konusu işlenir.gazelde ilahi ** mecazi aşk konuları,ilahide yalnızca aşk konusu işlenir.her ikisindede dini terimler kullanılır.her ikisininde son bölümünde şairin mahlası wardır.kafiye ** redif kullanılır.
farklılıklar;
nazım şekli;ilahi halk edebiyatına ait gazel ise divan edebiyatına ait.
nazım birimi;ilahi dörtlük gazel beyit
ölçü;hece ölçüsü gazelde aruz ölçüsü

sayfa 79


.6a)
Benzetme= Kan suya benzetilmiş.
Aşık kendini muma benzetiyor.
Eğretileme=acep şol kafirin imanı yok mu
Zıtlık =Ağlamak Gülmek, Dert Derman
Soru Sorma=Son mısralarda soru sormaktadır.
b)
mum=aşık
kafir=maşuk(aşık olunan kişi)
gamze=sevgilinin yan bakışı
peykan=ok
7.soru
aşk acısı,özlem,ümitsizlik,hüzün,çaresizlik
8.soru
divan edebiyatının ilk temsilcilerindendir
edebi sanatlara yer vermiştir
dili sanatlıdır
tasavvuf etkisi görülmez

S.81

benzerlikler: her ikisinde de hece ölçüsü kullanılmıştır. dinsel konular tabiat ve doğa güzelliği aşk gibi konular işlenmiştir.
farklılıklar:i.ö.nazım birimi dörtlük.i.s.nazım birimi beyittir.i.ö.yarım kafiye kullanılır.i.s.tam kafiye redif kullanılır.i.ö.hece ölçüsüyle yazılır.i.s.aruz ölçüsüyle yazlır.i.ö.dil sadedir türkçedir.i.s.arapça ve farsça kelimeler kullanılır.sanatlı bir dil kullanılır.

S.83 Tablo
vahdet-i vücüd=varlık tektir....
insan-ı kamil=nefis........
fenafillah=nefsin aruzlarından...
masiva=allah dışında..
2=e
3=d
4=d,d,d,y
5=c
6=insan-ı kamil , tekke dergah , ilahi aşk , mürit derviş
7=tekke dergah , allah, ilahi aşk şarabı sunan mürşit , nefsiöldürmek için yapılan zühd terbiye
8=e

S.84 1 etkinlik
deniz kenarına oturmuş dalgaların kıyıya vuruşunu seyrediyorum.Uzaktan büyük gibi görünen dalgalar köpük köpük noktalıyor yolculuğunu.Tepemde güneş batmaya can atıyormuş gibi karşıma geçiveriyor hızla.Parlaklığı kızıla bırakıyor büyük bir ihtişamla.Artık denizde mavi değil,sereserpe teslim ediyor kendinin güneşe .Dalgaları değil artık yakamozları seyrediyorum bir yaz günü günbatımında

S.86

1.a.simbatın harap bir kaleyi tamir ettirip yerleşmesi,müslümanların dehşet saçmaya başlaması,seyitin yola çıkması,kaleyi dolaşıp gördüğü su deliğinden içeri girmesi anlatılıyor
2.ETKİNLİK

a. battalname ile ilgili olan 8yy.da olusturuluyor fakat 15.yy da yazIya geciyor temasI battal gazinin kahamanlIgI ..... birde battalname metninden sunlar anlasIlIyor gaza ve cihat anlayIsI tarIm ve hayvancIlIkla ugrasIdIgI ve battal gazinin bir tImarlI sipahi olabilicegi

b.Silah yerine kılıç kullanıldığı,kaleler olduğu,cihat ve gaza anlayışı
2.Tarkan ve Cüneyt Arkın filmleri

3-soru

Metnin yapısını oluşturan öğeler:
olay örgüsü,
kişiler,
zaman,
mekan
*Metnin yapısını oluşturan öğeler arasındaki ilişki:
_Metnin yapısını oluşturan öğeler arasında organik bir bağ vardır.Yaşanan olay belli bir zamanda, belli bir mekanda kahramanlar arasında yaşanır.
Metne bir bütünlük kazandıran olay örgüsünün meydana gelmesini sağlayan yönde budur.
S.87
BATTAL GAZİ DESTANINDAKİ KAHRAMANLARIN TİP ÇÖZÜMLEMESİ TABLOSU
1.a.karakter b.tip c.tip
2.a.dinamik b.duragan c.duragan
3.a.tümü b.tümü c.tümü
4.a.olumlu b.olumsuz c.olumlu
5.a.evet b. evet c.hayr
6.a.var b.yok c.var
7.a.evet b.evet c.evet
8.a.hayır b.evet c.evet

S.88


5.Mekanın ve zamanın anlatıldığı cümleler
Mekan:Seyit yürüdü ///kaleyi/// dolaştı.Mekan kale oluyor.
Simbat ///saraya/// geldi.
Seyit dahi sarnıça düştü.
Zaman:Yatsı vaktiydi erteye değin........
Alem düşmanlardan boşalınca..........
Mekanın ve zamanın anlatımı
Mekan:Mekanlar sadece adları söylemektedir.Tasviri yapılmamaktadır.
Zaman:Kesin bir zaman ifade edilmemektedir.
6.a.Metinde olaylar ilahi bakış açısına sahip bir anlatıcı tarafından anlatılmaktadır.
b.Kişiden kişiye değiştiği için cvbı sana bırakıyorum.
7.Tasvirler:Sevindiğinden///ağlaya ağlaya///evine geldi.
Seyit///karanlıkça///bir yerde kaldı.
Tasvirlerin işlevleri:Tasvirlerin amacı anlatılanların okuyucunun zihninde canlanmasıdır.Bunlar verilemezse anlatımda akıcılık olmaz.
8.Günümüz türkçesine benzeyen bazı sözcükler vardır.Ancak bunlar ses değişikliklerine uğramışlardır.Mesela üç yirden kolanın berkitti diyor üç yerden sıkılaştırdı olacak.

SAYFA 93 3. ETKİNLİK


Anadolu’nun fethini ve bu fethin kahramanlarını anlatan, 12. yüzyılda sözlü olarak şekillenen 13. yüzyılda yazıya geçirilen İslâmî Türk destanlarından biridir. Danişmend-nâme'de anlatılan olayların tarihi gerçeklere uygunluğu, kahramanlarının yaşamış Türk beyleri olmalarından, Anadolu coğrafyasının gerçek adlarıyla anılmasından dolayı uzun süre tarih kitabı olarak görülmüştür

DELİ DUMBUL
*İlahi bakış açısıyla yazılmıştır.
*Hikayede olaylar nesir,kahramanların duygu ve düşünceleri nazım ve nesirle dile getirilmiştir
*Arı bir dil kulanılmış,olağanüstü olaylara yer verilmiştir
*tasvirlere başvurulmuştur.

¨¨¨¨¨¨¨¨¨¨¨¨¨¨
(sayfa 93)
¨¨¨¨¨¨¨
b)teması:
aile olmanın değeri
¨¨¨¨¨¨¨¨
2. Etkinlik a)adil bir yapı yok,islamiyet inancının yoğun bir şekilde olmasına rağmen farklı dinler görülüyor
2)tema evrenseldir
3)metnin yapısını oluşturan ögeler
*olay örgüsü
*kişiler
*zaman
*mekan
*ve dil anlatım(olay çevresinde oluşan metinlerde dil anlatıma da dikkat edilir)

SAYFA 93 TEKİ OLAY ÖRGÜSÜ SIRASI
12-2-4-10-5-7-13-3-9-11-1-6-8

KARAKTER Çözümleme tablosu

(sırasıyla 1,2,3,4,5)

...............deli dumbul........;........anne baba ............;.......... eş

1.........: deli ,zorba ,çıkarcı;......canları kıymetli,bencil ; fedakar,eşini
............................................. insanlar....................;biri

2)........:dinamik.......................durağan ................... ;durağan

3)........:Allah ın varlığını ve ; metinde zaten pasif karakterler(anne baba
birliğini kabul etmemesi .......................................ve eş)
yaptığı köprüden geçendende
geçmeyenden de para alması

4).......)sosyal ortam deli dumbulu etkilemiş.çünkü yaşadığımız devirde onun yaptığı davranışlara pek de rastlanılmamış.diğer karakterleri ise sosysal ortam etkilememiştir.
5).........:karakterlerden deli dumbul gibi bir kişi toplumumuzda olamaz.anne baba için;her anne baba evladı için canını vermeye hazırdır.eş içinse;toplumumuzda kadın eşi için canını vermeye hazırdır.o vermese bile erkek söke söke alır.

c. öğüt vermez tebrik ederdim
ç. idam ettirirdim

6.a dede korkut , ilahi bakış açısıyla yazılmıştır
b. metin gayet güzel ben olsam birde sonuna şunu eklerdim deli dumrul artık Allah ' a bağlı inançlı bir insan oldu derdim.

7.a
kara dağlar
soğuk soğuk sularım
tavla tavla koç atlarım
penceresi altın otağım
katar katar develerim
beyaz koyunum

b. tasvirler çıkartıldığında cümleler çok basit oluyor

sosyal Ortam ve çevre bu karakterleri nasıl etkilemiştir:
deli dumrul:Olumlu
anne-baba:Olumlu
eş:Olumlu
bu karakterlerin sizin toplumsal yapınızdan farkı varmıdır:
delidumrul:vardır
anne-baba:yok
eş:var

96.sayfa 8. SORU

sırasıyla altı çizili kelimeler; niçin,ederdi,benden,var mıdır, benimle,bahadırlığım,yiğitliğim,meğer,konmuştu,yah şi,emriyle,yetti,kavga,hanım,bey,kanatlı.

ses özellikleri
-cümleler kısadır
-dil sadedir
-alti çizili kelimeler ses değişimine uğramıştır
-ses düşmesi vardır





DANİŞMENDNAME
1.a.1.Melik danışment bir gece rüya görür.
2.Rüyadan kısa bir süre sonra bir elçi kağan tiginin mektubunu getirir.
3.Mektup okunduktan sonra Abdurrahman Tokati otağa gelir.
4.Yirmibin askerle tokata gidilir.
5.To

10.Sınıf Edebiyat Kitabı (sf.150 Sonrası)

12.
...makta...
...taç beyit...
... Nedim...
.. vasıta...
...aruz...
...mazmun...
...tecahül-i arif....
..benzeyen...ve ...benzetilen....
...tenasüp...

Sayfa 152 13. Etkinlik
Vardar Ovası Türküsü dilden dile geçerek günümüze ulaşmıştır yani anonimdir.

2. soru a şıkkı
Derleyen sözcüğü;bu türkünün söyleyeninin bilinmediği,kuşaktan kuşağa atlanılarak günümüze geldini ve Suat Batur tarafından yazıya geçirildiğini gösteriyor.

2. soru b şıkkı
Türkülerin yazıya geçirilerek kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaştığını anlıyoruz.

Sayfa 153 1. soru a şıkkı
1.mani
....derede -de:redif
....nerede -ere:zengin uyak
....dedim 7'li hece ölçüsü
....pencerede

2.mani
Erkek
....Mesdi yar yar:redif
....mesdi yar
....arasında
....esdi yar
Kız
....maniciyim -m:redif
....gemiciyim 7'li hece ölçüsü
....alma
....alıcıyım

3.mani
....dildim -dim:redif
....sildim -il:tam kafiye
....kıymetin 7'li hece ölçüsü
....bildim

4.mani
....çağlar gibi -lar gibi :redif
....dağlar gibi -ağ:tam uyak
....yaralıyım 7'li hece ölçüsü
....sağlar gibi

5.mani
....alma beni -ma beni:redif
....salma beni -al:tunç uyak
....göster 7'li hece ölçüsü
....alma beni
....gül ister
....bağlar gibi

....aldım seni -dım seni:redif
....salma beni -al:tunç uyak
....göster 7'li hece ölçüsü
....alma beni

6.mani
....ayna güzel ayna güzel:cinaslı uyak
....ayna güzel ay ne güzel:cinaslı uyak
....görenler 7'li hece ölçüsü
....ay ne güzel
....tarar
....ayna güzel

1. soru c şıkkı
''Ayna güzel'' ve '' ay ne güzel'' ifadelerinin birlikte kullanılmasıyla cinas yapılmıştır.Cinas,maninin ahengi bakımndan önemlidir.Cinaslı manilerde ses ve söyleniş aralarında cinas bulunan kelimelerle sağlanır.

2. soru a şıkkı
Duygu ve düşünceler 1.manide 2,3 ve 4. dizelerde;2.manide ilk dörtlükte 2,3 ve 4. dizelerde,ikinci dötrlikte ise 3ve4. dizelerde; 3.manide 3 ve 4. dizelerde ;4 ve 5.manide bütün dizelerde; 6.manide 3,4,5 ve 6. dizelerde dile getirilmiştir.

2. soru b şıkkı
Duygu ve düşüncelerin ifade edildiği bölümlerin dışındaki dizeler ''doldurma'' dizelerdir.Bu dizeler asıl anlamının bulunduğu dizelere hazırlık yapılmasını sağlar.Doldurma düzeler anlam bütünlüğünü sağlar.

3. soru
1,2,5 ve 6. manilerin teması aşktır.3.maninin teması ayrılık 4.maninin teması derttir.

4. soru a şıkkı
Manilerde geçen deyimler şunlardır:
-Serin yeller esmek:darılmak ve incinmek.''Aramızda serin yeller esiyordu.''
-Kıymetini bilmek:değerini bilmek.''Kıymetinin bilinmemesinden şikayetçi.''
-Dağ gibi=çok büyük
-Dillere sarmak:Her yerde söz etmek.''Her yerde ondan bahsedip dillere saldı.''

4. soru b şıkkı
-Yel:Gerçek anlamı rüzgar; manideki anlamı dargınlıktır.
Sanki,aramızda serin yeller esiyordu.
Bu yel sizi hasta eder dedi.
-Ciğer:Gerçek anlamı organ;manide gönülden, içten anlamında kullanılmıştır.
Haberi alınca,ciğerim yandı.
Ciğerlerinden rahatsızlanmıştı.
-Altın:Gerçek anlamı değerli bir maden;manide kıymetli anlamında kullanılmıştır.
Onun altın gibi bir kalbi var.

5. soru
1,2,3,5 ve 6. manilerde sevgili ve ona duyulan aşk teması işlenmiştir.4.manide ise çok dertli olan bir kişinin duyguları işlenmiştir.

Sayfa 156 4. soru a şıkkı
Vurgu ve tonlama.Temaları farklı olduğuunda söyleyişi farklıdır.

Sayfa 157 Ölçme Değ. Devapları
1)E
2)C
3)C
4)türkü denir.
artık maniler asıl maniler....
5)Mâni----Deyiş
Türkü----Kavuştak
Ağıt----Sagu

SAYFA 159
Birimlerde Anlatılanlar
1) Şair, baharın geldiğini, bülbüllerin ötmeye başladığını anlatmaktadır.
2) Şair, ağaçların yeşillendiğini, ırmakların coştuğunu, aşıkların da şevke geldiğini ifade etmektedir.
3) Şair, baharın gelişiyle güllerin açtığını, güzellerin salınarak gezindiğini, aşıların buna sevindiğini ifade etmektedir.
4) Şair, baharla birlikte her yerin yeşerdiğini belirterek acaba bu baharın coşkusuyla Allah ağlayanları da güldürür mü diye düşünmektedir.
5) Şair, yeryüzünün güllerle kırmızıya boyandığı şu bahar günlerinde kendisinin ağladığını, dertli olduğunu ifade etmektedir.

Şiirin teması: Baharın Gelişi
Birim Değeri: Dörtlük
Birim Sayısı: Beş

2)aKafiye ve Redif
1. Dörtlük: olduğu zamandır: redif
kul ve yol ' daki l'ler yarım kafiye
2. Dörtlük: -erler: redif
giy uy ve kay ' daki y'ler yarım kafiye
Ölçü: 11'li hece ölçüsüyle söylenmiştir.

2.b
düz yazı gibi okumak bize hiç bir duygu katmaz tamamen anlamsız bir eser olur

160.sayfa
1. dörtlük:
bülbül güle kul olduğu zamandır-----> teşhis sanatı ve tenasüp var (bülbül - gül)
2.dörtlük:
hep ağaçlar uçmak donun giyerler-----> burda da teşhis...ve kapalı istiare...
3.dörtlük:
şevke gelüp figan eder bülbüller----> teşhis + intak sanatı....(bülbüllern figan etmesi)
4.dörtlük:
Yine gürler bu yerlerin çığları----> yine teşhis...(çığların gürlemesi..)
Acep mevlam güldürür mü ağları ? ----> istifham sanatı ( soru sorması...)
5.dörtlük:
Yeryüzünün al olduğu zamandır---> mecaz-ı mürsel sanatı...

ayrıca;
4+4+3 durağı
Nazım türü : Güzelleme
Ölçü: 11'li hece ölçüsü

3b)Söz sanatları; anlama derinlik, yoğunluk katmak eseri daha etkili hale getirmek için kullanılmıştır

3b) Şiirin daha edebi ve coşkulu, aynı zamanda kuvvetli bir biçimde söylenmesini sağlar.

4)Dil Özellikleri: Koşmada sade bir dil kullanılmıştır. Halk söyleyişinin de yansıdığı koşmada ayrıca halkın baharın gelişi karşısındaki duygu ve düşüncelerin ifade ediş biçimi de görülmektedir.
Bağlı Olduğu Gelenek: İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı'nın Sözlü Edebiyat geleneğine bağlıdır.

5)Hissettiklerim: Heyecan - Sevgi - Güzellik - Sevinç - Coşku

6)Asker bir saz şairidir.
Şiirlerinde duru bir Türkçe kullanmıştır.
Katıldığı askeri seferlerle ilgili pek çok şiiri vardır.
Akıcı bir üslubu vardır.

Sayfa 161 ve 162
semai
ilk dörtlükte -mez ler redif
ikinci dörtlükte "-ımız" redif ,"-at" tam kafiye, -mez redif
üçüncü dörtlükte "-acı" tunç kafiye -maz redif
dördüncü dörtlükte "-ahri,-ehri,-ahrı" zengin kafiye -mez redif
son dörtlük "-le" tam kafiye -maz redif

birim değeri:dörtlük
birim sayısı:5
şiirin teması:gurbet
mısra örgüsü:abab cccb dddb eeeb fffb

birimde anlatılanlar
1)Gurbete çıkmanın tehlikeli olduğunu ve her güzeli de sevmemesi gerektiğini dile getiriyor.
2)Gurbet elde kimsenin kıymetimizi bilmeyeceğini belirtiyor
3)Gurbete gönlündeki derdin ilacını bulmak için çıkmıştır ama bulamayacağını belirtiyor
4)Gurbetin çok zor olduğunu ve kahrının çekilemeyeceğini anlatıyor
5)Aşıkların sevdiklerine kavuşamadıklarını dile getiriyor.

2.b.Şiiri şiir yapan vurgu ve tonlamadır.Bu yüzden düz yazı okurken noktalama işaretlerinde yaptığımız vurgu ile şiir vurgusu arasında çok fark vardır

3.a. gönül gurbet ele çıkma(teşhis)
sunam gurbet elin kahrı(açık istiare)
bülbül figan eder güle(teşhis, telmih, tenasüp)
güzel sevmek sarp bir kale(teşbih, tenasüp)
b.ahengi sağlamış ve şiiri çekici hale getirmiştir

4.dil sade, imgeler suna ve bülbül
bağlı olduğu gelenek: sözlü gelenek yani aşık etebiyatı

5.Gurbet ellerin kimsenin yuvası gibi olmadığı ve çok zor olduğu...

6. Divan tarzı şiirler söylemiştir.
Hem hece nem aruzla yazmıştır.
Asıl kişiliği hece ölçüsüyle yazdığı ölçüsüyle yazdığı koşma ve semailerde görülür.
Gazel, murabba, muhammes tarzı şiirlerde yazmış.Ancak çok başarılı sayılmaz.

7.saz şairi; halkın arasında olan bir kişidir. ilhamını halk zevkinden halkın hayal gücünden alır. halk şiirinde, günlük dilde konuşulan kelime ve deyimler yer alır.

Sayfa 162
6)Erzurumlu Emrah’ın fikrî ve edebî kişiliği
*Erzurumlu Emrah döneminin önemli saz şairlerindendir.
*kendinden sonra gelen şairler üzerinde etkili olmuştur.
*şiirlerinde kullandığı dil sade ve anlaşılır bir dildir.
*şiirlerinde kafiye ve redifler sağlamdır.

2.*halk şiiri ile konuşma dili arasında bir benzerlik söz konusudur.
*saz şairi halkın arasında olan bir kişidir.ilhamını halk zevkinden,halkın hayal gücünden alır.
*halk şiirinde,günlük dilde konuşulan kelime ve deyimler yer alır.

Sayfa 163:

3.etkinlik
Kalem şairleri belli bir eğitim görmüş ve hem aruz hemde heceyle şiir yazabilen halk şairleridir.onların diğer halk şairlerinden ayrılan yönü divan edebiyatı mazmunlarından yararlanmaları ve belli bir eğitim görmüşl olmalarıdır.ayrıca bu şairlerin eserlerindeki dil ve uslup diğer halk şairlerinden farklıdır.kalem şairlerinin en ünlüleri Bayburtlu zihni ve aşık ömerdir.
Halk şairi ise sistemli bir eğitime tabii olmamış usta-çırak ilişkisi ile yetişen şairlerdir.halk şairlerinin şiirleri halk şiirinin bütün özelliklerini tam anlamıyla yansıtır.

1.a)bir halk şairi şiirlerini söylerken öncelikle halkın beğenisine uygun onun anlayacağı bir anlatım tarzı ve konular seçmiştir.bunları kendi birikimini de katarak soyut ve bir kişinin yaşayabileceği bir konu şeklinde ifade eder.

1.b)KOŞMA;

HALK BEĞENİSİ=halkın zevkine günlük yaşamına uygun”baharın gelişi”konusu;anlayabileceği dil ve anlatım ;kulağa hoş gelecek ses ve söyleyiş;günlük yaşamına uygun benzetmeler kullanılmıştır.

SOYUTLUK=aşk,sevinç,çoşku,heyecan

KİŞİSELLİK=şairirn bilgi,birikim ve hayata bakış açısı şiirin oluşmasında etkili olmuştur.şiirde anlataılanlar bir kişinin yaşayabileceği bir konudur.

SEMAİ;

HALK BEĞENİSİ=halkın günlük yaşamına uygun “gurbet”konusu;anlayabileceği dil ve anlatım;kulağa hoş gelecek ses ve söyleyiş;günlük yaşamına uygun benzetmeler kullanılmıştır.

SOYUTLUK=gurbet,gurbet acısı,dert,özlem,sevgiliye hasret

KİŞİSELLİK=şairin bilgi birikim ve hayata bakış açısı şiirin oluşmasında etkili olmuştur.şiirde anlatılanlar bir kişinin yaşayabileceği bir konudur.

5.etkinlik

SEMAİ=Bayburtlu celali
AĞIT;Kağızmanlı hıfzi
SEMAİ;aşık
KOÇAKLAMA;Köroğlu
GÜZELLEME;aşık ömer
VARSAĞI;Karacaoğlan
TAŞALAMA;everekli seyrani
ATALAR SÖZÜ DESTANI;levni

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

1=-doğru
-doğru
-yanlış
-doğru
-doğru

2=-doğru
-doğru
-yanlış
-yanlış
-yanlış
3= D
4= -güzelleme / koçaklama / taşlama

5=Koşuk=koşma
Sav=atasözü
Mersiye=sagu