Cuma, Eylül 16, 2005

Türkçe

bizim dilsel gerçekliğimiz yeryüzünde anlamını aramaktadır.
gelişen ve değişen koşullar türkçeyi yeni açılımlara götürmektedir.

anlambilim yaşamın önemli bilim dallarından biridir. bizim öğrencilerimiz bu gerçeklikle her sınav döneminde karşılaşmaktadır.

aşağıdaki çalışma meb in öğretmen portalından alınmıştır. göstergebilim açısından değerlendirilmesi ve üzerinde çalışılması iyi olur.

SINIF : 9
ÜNİTE: II
KONU: Şiir Dili
SÜRE :3 ders saati
YÖNTEM VE TEKNİKLER:
Tartışma, soru cevap, problem çözme, anlatım, özetleme, beyin fırtınası
AMAÇ: Şiir dilini inceleme

KAZANIMLAR
¨ Şiir dilinin doğal dilden farklılığını sezer, şiirde doğal dilin imkânlarından nasıl yararlandığını fark eder.
¨ Şiir dilinin imgeye dayandığını sezer, şiirde imgenin doğuş nedenlerini tartışır.
¨ Şiirde imgenin kullanılma nedenlerini açıklar,imgelerle söz sanatları arasındaki ilişkiyi belirler.
¨ Söz sanatlarının imgelerin oluşumundaki işlevini belirler.
¨ Şiirde imgenin soyut düşünme ve hissetmeyle ilişkisini açıklar.
¨ Şiirde kelime ve kelime gruplarının kendi anlamları dışında kullanılma nedenini tartışır.
¨ Şiir dilinde çağrışımın önemini açıklar.
¨ Çeşitli dönemlere ait şiirleri şiir dili bakımından karşılaştırır.
HAZIRLIK
Öğretmen sınıfın üçten az olmamak üzere gruplara ayrılmasını sağlar. Her grubun başkanı, sözcüsü belirlenir.
Öğrencilerin bilimsel dil, hukuk dili, tıp dili söz gruplarından ne anladıkları sorulur. Alınan cevaplar tartışılır. Bilimsel dil, felsefî dil, hukuk dilinin gündelik hayatta ihtiyaçları karşılarken kullanılan dilden neden farklı oldukları sorulur. Öğrenci gruplarının düşünceleri alınır. Doğal dilden yararlanarak ortaya konan bilimsel dil, felsefî dil, hukuk dilinin yanında bir de şiir ve edebiyat dilinden söz edilip edilemeyeceği sorusuna da öğrenciler cevap arar.
Ana renklerin dışındaki renklerin nasıl adlandırıldığı sorulur. İhtiyaca göre ana renkleri ifade eden kelimelerin önüne ve sonuna gelen kelimelerle yeni renk adları yapıldığı hatırlatılır.

İNCELEME: METİN İŞLENİŞİ

Doğal dile özgü kelime, söyleyiş, cümle kuruluşunun ihtiyaca göre bilim, felsefe, şiir alanlarında kullanılmasıyla bilim, felsefe, şiir dilinin ortaya çıkıp çıkamayacağı sorulur. Alınan cevaplar ve yeni sorularla şiir dilinin varlığı hissettirilir. Şiir dilinin doğal dilden kelime, söyleyiş, cümle seviyelerinde nasıl farklılaştığı sorulur.
Öğrencilerden cevap almadan Yunus Emre’den alınan şu dört mısra okunur.
Acep şu yerde varm’ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı taşlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin
Öğretmen bu dört mısrayı bir daha okur. Bu dört mısranın nesre çevrilmesini ister. Öğretmen bu dört mısranın “Acaba burada benim gibi acı çeken garip bir kişi var mı” cümlesiyle nesir olarak ifade edileceğini söyler. Sonra da bu cümle ile sözü edilen dört mısra arasındaki kelime söyleyiş, ses, cümle kuruluşu bakımlarından farklılıkları tartışılır. Bu dört mısranın “acep” sözüyle başlamasının nedenini, “varm’ola”nın niçin “ı”sız yazıldığını sorar. “Şöyle garip”, “bağrı taşlı”, “gözü yaşlı” söz gruplarının metinde kazandıkları ifade gücünü bulmalarını ister. “Bağrı taşlı” insan görüp görmediklerini sorar. Türkçede bağrıma taş bastım; acımı kimseye söylemedim cümlesinin anlamı üzerinde durur. “Gözü yaşlı” söz grubu “bağrı taşlı” kelimeleriyle birlikte neden acı çeken anlamına geldiğini tartışılır. “Acı çeken” yerine “Bağrı taşlı, gözü yaşlı” mısrasının kullanılmasının anlam bakımından daha zengin ve duygulu olup olmadığı üzerinde durulur.
“Şöyle garip bencileyin” mısrasının iki defa söylenmesinin ifadeye ne kazandırdığı açıklanır.
Soru cümleleriyle şaşkınlık, hayret ifade edilip edilmediği araştırılır. “İçinizde böyle bir insan var mı?” cümlesi yerine göre “elbette yok” anlamını karşılayabilir. Bu sözün söylenişiyle ifade edilir. Konuşma diline özgü söyleyişle şiir cümleleri arasındaki ilişki üzerinde durulur. Karşılıklı konuşma esnasında sesin önemi ile şiirdeki söyleyiş biçimi karşılaştırılır.
Bu noktada aşağıdaki şiirin ilk mısrasını okumak yerinde olur.
GAZEL’DEN
Bir söz didi cânân ki kerâmet var içinde
Dün giceye dâir bir işâret var içinde

Meyhâne mukassı görünür taşradan amma
Bir başka ferah başka letâfet var içinde
Nedim

Okunacak mısra:“Bir söz didi canân ki kerâmet var içinde”
“Bir söz dedi Mehmet güzellik var içinde” söz gruplarını dikkate alarak okunması istenir. Böyle örnekleri çoğaltmanın mümkün olduğu söylenir. Şiir dilinin oluşmasında duygu ve heyecandan gücünü alan bir söyleyiş tarzının önemi vurgulanır.
Aynı dikkatle aşağıdaki şiir parçası okunur. Kelimelerin metin içinde kazandıkları anlam değerleri ve söyleyiş biçimleri belirlenir.

KOŞMA’DAN
Yüce dağlar ne kararıp pusarsın
Aştı derler nazlı yâri başından
Oturmuş derdime dert mi katarsın
Âlem sele gitti gözüm yaşından
......
Od düşe de döne döne yanasın
Yüce dağlar sen de bana dönesin
Ayrılasın yâreninden eşinden
Fenasın da Karac’oğlan fenasın
Karacaoğlan



1. Şiirde “yüce dağlar” söz grupları niçin kullanılmıştır?
2. “Dağın kararıp pusması” ifadesi size ne düşündürmektedir?
3. “Oturmuş derdime dert mi katarsın” mısrasında dağ, oturan bir insan yerine konmamış mıdır?
Yukarıdaki soruların cevaplanmasıyla söz sanatlarıyla imge arasındaki ilişkiye geçilir.








İLÂHÎ
Acep şu yerde varm’ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı taşlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Ola garip bencileyin
Yunus EMRE

...
Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat!
Akarsuyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi,
renkler silindi.
Siyah örtüler indi,
mavi gözlerine,
Sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
ağlama!
Kara suyun aynasında el bağlama!
El bağlama!
Ağlama!
Nazım Hikmet


BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Yahya Kemal Beyatlı


KOŞMA’DAN
Yüce dağlar ne kararıp pusarsın
Aştı derler nazlı yâri başından
Oturmuş derdime dert mi katarsın
Âlem sele gitti gözüm yaşından
......
Od düşe de döne döne yanasın
Yüce dağlar sen de bana dönesin
Ayrılasın yâreninden eşinden
Fenasın da Karac’oğlan fenasın


AYRILIK VAKTİ
Akşamı getiren sesleri dinle,
Dinle de gönlümü alıver gitsin.
Saçlarımdan tutup kor gözlerinle
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin..
...
Güneşle köye in, beni bırak da,
Küçüle küçüle kaybol ırakta
Bu yolu dönerken arkana bak da
Köşede bir lahza kalıver gitsin
Necip Fazıl Kısakürek





Yukarıdaki metin parçalarında ilk anlam dışında kullanılan söz ve söz grupları buldurulur.
Sözün ilk ve temel anlamı dışında neden kullanıldığı ve bu kullanımlar aracılığıyla gerçekleştirilen anlatımların hepsine birden ne ad verildiği sorulur.
Bir insanın bir işi kolay yürütme yollarını bulmada ve çıkarını sağlamada becerikli olduğunu belirtmek için “gözü açık”; çok para harcadığını söylemek amacıyla “eli açık” söz gruplarının kullanıldığı hatırlatılır.
Burada öğrencilere bir sözün ilk ve temel anlamı dışında kullanılmasının sebepleri sorulur. Alınan cevaplar yazılır.
Her kavramı, her görünüşü, her hayali, her düşünceyi ifade etmek için yeni bir kelime kullanılmasaydı insanlar arasında anlaşma gerçekleşebilir miydi sorusuna cevap aranır.
Dil göstergelerinin (kelimelerin) sayılı; insanların hayal, düşünce, dikkat ve arzularının sayısız olduğu hatırlatılır.
İnsanların hissettiklerini, düşündüklerini, gördüklerini, hayal ettiklerini ifade için bilinen kelime, kelime grubu ve söyleyiş kalıplarına yeni anlam değerleri yükledikleri belirtilir. Bunun da söz sanatlarının sebebi olduğu sezdirilir.
İnsanların robot ve makine olmadığı, düşündüklerini, gördüklerini, hayal ettiklerini, kurguladıklarını yerine ve zamanına göre daha güzel, daha etkili biçimde ifade etmek istedikleri hatırlatılır. Öğrencileri karşılıklı konuşturarak bütün bunların mecazlı anlatımın sebepleri olduğu sonucuna ulaşmaları sağlanır.
Mecazlı anlatımın da temelinin benzerlik veya birliktelik ilişkisine dayandığı söylenir. Bir sözün bir başka söz yerine kullanılması için iki sözün anlam birimcik düzeyinde bir benzerlik ilişkisinin olması ya da iki sözün dilin doğal akışı içinde birlikte kullanılması gerektiği hatırlatılır.
Benzerlik ilişkisine örnek vermek üzere “aslan gibi asker”, “tilki gibi adam” söz grupları ele alınarak aslanın ve tilkinin anlam birimcikleri sayılır.

Aslan Tilki
Hayvan tavukları yer
Vahşi kuyruklu
Ormanda yaşar tüylü
Kedi cinsinden korkak
Çok güçlü ormanda yaşar
Kurnaz

Mecazlı anlatım, benzerlik ilişkisi üzerine kurulmuşsa varlıkların karşılaştırılmasında sözün anlam birimciklerinden birinden hareket edildiği hatırlatılır.
Yazarın veya şairin kendince de anlam birimcikler düzeyinde ilişki kurabileceği hatırlatılmalı, öğrencileri imgenin oluşumuna götürmek gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
“Ayakkabınızı çıkarınız” yerine “Ayağınızı çıkarınız.”; “Sobanın içindeki odunları yakınız.” yerine “Sobayı yakınız.”; “Ne kadar kişi var?” yerine de “Siz kaç başsınız?” dendiği hatırlatılmalı. Burada da birlikteliğin esas alındığı vurgulanmalıdır.
Mecazlı anlatımın temelde bu iki ilişki çevresinde oluştuğu; ancak bu konuyla ilgili kitaplarda teşbih (benzetme), istiare (eğritileme), mürsel mecaz, teşhis (kişileştirme) ve intak (konuşturma) gibi adlar altında mecazlı anlatım üzerinde durulduğu belirtilir.

Benzetme (Teşbih) ve İstiare (Eğretileme)

Öğrencilerden şu söz grupları arasındaki ilişkileri bulmaları istenir.
¨ Kırmızı yanaklı çocuk/ elma yanaklı çocuk
¨ Elleriniz yumuşak/elleriniz pamuk gibi
¨ Saçları sarı/altın saçlı
¨ Çok acı biber/zehir gibi biber, biber değil zehir
¨ Dağın eteği/ dağın alt kısımları

Kırmızıyla elmanın,
yumuşaklıkla pamuğun,
sarıyla altının,
acıyla zehrin,
etekle dağın alt kısımlarının ilişkisinin olup olmadığı öğrencilere sorulur.
Şairlerin neden bu tür ifadeler kullanma gereği duyduğu konusunda tartışılır.

Daha çok divan şiirinde kullanılan şu söz grupları üzerinde de öğrencilerin düşünmeleri istenir.

Ay yüzlü, servi boylu, servi

“Kirpik” yerine, “ok”; “ağız” yerine “nokta”, “hokka”; “diş” yerine, “inci” dendiği hatırlatılır.

Bunlar arasındaki ilişkinin bulunması için resim veya çizgilerden yararlanılır.

Bu girişten sonra benzetme (teşbih) üzerinde durulmaya başlanır. “Başaklar altın gibi sarardı.” cümlesinden hareketle öğrencilerden benzetmedeki ögeleri saymaları istenir. Ögeler belirlenir, bunlara ne ad verildiği sınıf içinde araştırılır. Benzetmede karşılaştırmanın da olup olmadığı tartışılır.

Sonra da öğretmen, sınıfa şu mısraları okur ve yazdırır.

Çocuklar olur, nur topu gibi
Orhan Veli Kanık

Yanmış bir tavan gibi çöken akşam altında
Dinleriz haykırarak kaçışan kargaları
Ziya Osman Saba

Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Bedri Rahmi Eyuboğlu

Altın kemerler gibi
Hatıralar önümüzde
Behçet Necatigil

Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu
Faruk Nafiz

Altın kulelerden kuşlar
Tekrarını eder ilan
Ahmet Haşim

Veysel'i söyleten sen oldun mutlak
Gezer daldan dala yorulur ahmak
Sen ağaç misali biz dalda yaprak
Meyva çekirdeksin sen varsın orda

Her grup yukarıdaki mısralarda neyin, neye, niçin benzetildiğini araştırır.
Benzetmenin ifadeye ne kazandırdığını belirler.

Çalışmalar tamamlandıktan sonra grup sözcüleri benzetmelerin ifadeye kazandırdıklarını tartışırlar. Her benzetmenin, bulunduğu mısradaki işlevi belirtirler.
Öğrenciler okudukları diğer şiirlerde benzer ifade ve söyleyişleri saptamakla görevlendirilir.


İstiare (Eğretileme)
Aşağıdaki mısralarla bağlantılı olarak öğrencilere şu sorular yöneltilir.

“Havada bir dost eli okşuyor derimizi” mısrasında “dost eli” söz gruplarında ne, neye hangi bakımdan benzetilmiştir veya ne, neyin yerine niçin kullanılmıştır?
“Boynu bükük adalar tanıyor sanki bizi” mısrasında “boynu bükük adalar” söz grubu neler ifade etmektedir?
Adaların boynu olur mu, kimin boynu bükük olur?
Adalar öksüz çocuğa mı benzetilmiştir?

“Havada bir dost eli okşuyor derimizi” mısrasıyla
“Havada bir dost eli gibi rüzgâr okşar derimizi çekinerek geceden” ifadesinin karşılaştırılması istenir
Bu açıklamalardan sonra öğretmen şu mısraları okur ve tahtaya yazar.


Gümüş bir dumanla kapandı her yer.
Ömer Bedrettin Uşaklı


Nereden nasıl bindim yâ Rab bu gemiye
Hangi denizi çıksam fırtına kopar.
Cahit Sıtkı Tarancı

Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa
Mehmet Akif Ersoy
KARADUTKaradutum çatalkaram çingenem..
Nar tanem nur tanem bir tanem...
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın vebalimsin.
Bedri Rahmi Eyuboğlu
Kalbim yırtılıyor her nefesimde
Kulağım ruhumun ayak sesinde
Necip Fazıl Kısakürek

Yapraktan saçım yerlere yaymış
Sonbahar ağlıyor ayaklarımda.
Necip Fazıl Kısakürek
Can kafeste durmaz uçarDünya bir han konan göçerAy dolanır yıllar geçerDostlar beni hatırlasın” Âşık Veysel Şatıroğlu Hu çeker iniler çalınan sazlarKükremiş dalgalar coşar denizlerGüneş doğar perdelenir yıldızlarSaçar kıvılcımlar sen varsın orda
Âşık Veysel Şatıroğlu

Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Yahya Kemal Beyatlı

Açık ve kapalı istiarenin ne demek olduğu araştırılır; yukarıdaki mısralardan hangilerinin açık, hangilerinin kapalı istiare örnekleri olduğuna tartışılarak karar verilir.
Bir benzetmeden veya istiareden hareketle bir şiir yazılıp yazılamayacağı tartışılır.
Şiir yazan insan, dili neden farklı kullanmak zorundadır, sorusu tartışılır.
Bir eşyayı, manzarayı, davranışı, hareketi, durumu, tavrı kendince gören kişi, gördüğünü veya hissettiğini ifade için bilinen kelimelerin anlam ve ses değerlerini yeterli bulmayabilir. Böyle bir durumda yeni söyleyiş kalıplarına ve biçimlerine ihtiyaç duyulup duyulmadığı sorulur. Alınan cevaplar tartışılır.
Yeni bulunan ifade kalıbına genel olarak ne ad verilmesi gerektiği üzerinde durulur. Böylece öğrencilerin imge kelimesi ile ifade edilen hususu zihinlerinde canlandırmaları, imgeye neden ihtiyaç duyulduğunu kavramaları sağlanır.
Daha önce kullanılmış imgelerin kullanılarak söyleyiş biçiminin daha da kristalize olabileceği böylece de söz kalıplarının, daha yerinde bir ifadeyle imge kalıplarının oluşacağı sezdirilir.

ANLAMA YORUMLAMA

Öğrencilerden aşağıdaki metin parçalarında kullanılan imgeleri dikkatlice incelemeleri ve imgelerin anlamlarını belirlemeleri istenir.

Kör bütün bilgiler
Fazıl Hüsnü Dağlarca

Ovadan
Gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan
Çeviriyor o küçücük güneşimizi
Cemal Süreyya

Bu emel gurbetinin yoktur ucu
Daima yollar uğrar, kalp üzülür
Yahya Kemal
...
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun
Attila İlhan

Ne haydut bir akşamdı ağır nargilelerle
Attila İlhan


Öğrencilerden edebî sanatlarla imgeler arasında ilişki kurmaları istenir. Yine gruplar aracılığıyla öğrencilerin düşünceleri alınır. Onlara, zaman zaman bir görünüşü, bir sesi, bir hâli, bir hayali veya düşünceyi herkesten farklı yönleriyle görüp görmedikleri, bunları dile getirmede zorluk çekip çekmedikleri sorulur.


ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME

¨ Şiir dilinin doğal dilden farklılığını belirtiniz.
¨ Şiirde hangi durumlarda imgeye başvurulduğunu belirtiniz.
¨ Söz sanatlarıyla imgeler arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
¨ Kelimelerin çağrışım güçlerinin şiiri yorumlamadaki işlevini belirtiniz.
¨ Öğretmenlerin okuduğu örnek şiirlerdeki edebî sanatlar bulunur.

Okul dışı etkinlik
Öğrenciler bir şiir seçer, bu şiiri, şiir dili bakımından inceler. Bir sonraki derste çalışmalar paylaşılır.


Serbest okuma metni


BEN SANA MECBURUM


Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yasamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe basında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor.
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

Attilla ilhan