Salı, Eylül 21, 2010

12. sınıf Dil ve Anlatım

12. sınıf dil ve anlatım kitabının cevapları
22 Ekim 2009 || Genel || 10 Yorum || Toplam Hit: 197 Print
Sponsor Link
--------------------------------------------------------------------------------




--------------------------------------------------------------------------------

isteyen burdan



12.sınıf dil anlatım sayfa 3 4 5 6 7 9 10 11

sayfa 3 hazırlık çalışmaları
1)Toplumdaki olayların etkisiyle sanatıçının iç dünyasını yansıtma isteği
2)Yazarlar yaşadıkları dönemden etkilenirler.
3)Sanat eselerinin ilerlemede ne kadar önemli olduğunu söylüyor.

Sayfa 8
1)Kişi,yer,zaman,olay
2)Cumhuriyet dönemi yıllarında yazılmıştır.(2. Dünya Savaşı olabili.)Gerçekçiliği yansıtıyor.
3)Kişi kendisini olayın içinde hisseder ama tiyatroda farklı hem görsel hem de işitsel.
4)Dil ötesi işlevinde.Çünlü bu bir sanat metnidir.

3. etkinlik
1)1. metin savaş sonrası halkın çektiği yoklugu anltmıştır.2.metinde zamanın içinde akıp gittiğini,3. metinde realizm hakkın da bilgi vermiştir.
2)Realizm metninde ileti dogrudan verilmiştir.
3)İletisi dogrudan olan metinler sanatsal değillerdir.iletsi dolaylı yoldan olan metinler ise sanatsal metinlerdir.

4. etkinlik
-Kaymaklı tavuk göğsü:dil ötesi(sanatsal)
Realizm:Göndergesel

-Yazılış amaçları farklı olduğundan işlevleri farklıdr.

sayfa 9 5. etkinliği
sıır 1926yılında yanı cumhurıyetın ılanından sonra yazılmıştır. cumhurıyet donemınde saırler anadoluya yonelıse geçiş yapmıslar ve anadoluya yonelerek halkın yasayıslarını dıle getırmıslerdır bu bakımdan saır bulundugu donemden etkılenmıs ve anadoluyu konu etmıstır her eser bulundugu donemın ızlerını tasır umarım ısıne yarar

SAYFA=10
DİLLE GERÇEKLEŞTİRİLEN SANA ETKİNLİKLERİ :
1)ANLATMAYA BAĞLI METİNLER=FABL,MASAL,HİKAYE,ROMAN
2)GÖSTERMEYE BAĞLI METİNLER=TİYARTOa)KOMEDİ,b)TRAJEDİ c)DRAM d)ORTA OYUNU,e)KÖY SEYİRLİK OYUNU.

KENDİNİ COSKUYLA İFADE ETMEYE BAĞLI TÜRLER=ŞİİR

Dille gerçeleştirilen sanat etkinlikleri
Anlatmaya bağlı edebi türler
-Hikaye
-Roman
-Destan
-Masal
-Fabl
Göstermeye bağlı edebi metinler
-Tiyatro
-Bale
-Sinema
Kendini coşkuyla ifade etmeyebağlı türler
-Şiir
-Müzik

12. Sınıf Dil ve Anlatım sayfa 12 13

SAYFA 12
SANATSAL(1.BOŞLUK)

ZİHNİYET(2.BOŞLUUK)
2.SORU=1.DOĞRU 2.YANLIS

3.SORU=C SIKKI

4.SORU=E SIKKI

5.SORU= C SIKKI

KONUNUN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN YORUM YAZINIZ

SAYFA 13
GÖNDERGESEL(1.BOŞLUK)

2.SORU DOĞRU

3.SORU=B SIKKI

4.SORU=A

5.SORU=D

6.SORUU=B SIKKI

7.SORU=HATALI OLABİLİR AMA D SIKKIDA OLABİLİR

8.SORU=C SIKKI

9.SORU=C SIKKI

10.SORU=A SIKKI

Dil Anlatım 12. sınıf “MASAL” konusu Sayfa 25 29 30 31 32 33 34 35 36 CEVAPLAR

1.Bu kelime ve kelime gurupları olağan üstü varlıkla efsanevi bir dağı çağrışmaktadır.
2.İçinde olağan üstü olaylar ve varlıklar bulunan bir eser,hayal gücümüze de hitap ettiğinden bizi heyecanlandırır.

Hiçler Şehri’nde bir kız vardı. Bir gün eli yaralandı. Yarası iyileşmeye başladıktan birkaç gün sonra, merhem ve ilaç alıp yarasına sürmek için halasına gitti. Halası, “Bende merhem yok” dedi. Onun yerine iki yumurta verdi kıza.

- Bu yumurtaları pazara götürüp sat ve parasıyla attardan merhem al, dedi.

Şimdi dinleyin bakın, kızacağız başından geçenleri nasıl anlatıyor: Pazara giderken yolda yumurtalarımı kaybettim. Çok üzüldüm. Elimi keseye soktum. Kesenin dibinde bir kuruş buldum. Sonra yumurtaları bulmak için o bir kuruşu bir adama verdim.
Adam bana iğneden bir minare yaptı. Minareye çıktım. Şehrin dört bir yanına baktım. Yumurtalardan birinin tavuk olup bir ihtiyarın elinde dolaştığını gördüm.

İkinci yumurta horoz olmuş, bir köyde harman biçmekle meşguldü. Önce “Gidip horozu alayım”, dedim. Minareden aşağıya indim. Köye gittim. Oraya varınca horozumun kendisi için çalıştığı çiftçiye:
- Horozumu ver. Ayrıca sana çalıştığı kadarının ücretini de ver dedim.
Uzun tartışmalardan sonra çeltik ekili tarlanın ürününden bana bir öküz dengi hak vermesinde anlaştık. Harman kaldırıldıktan sonra yirmi beş batman pirinç benim payıma düştü.
Pirinçleri götürmek istedim. Çuvalım yoktu. Bir pire öldürdüm. Derisinden çuval yaptım. Pirinçleri içine doldurup horozun sırtına yükledim. Yürümeye başladım.
Çok pirincim olduğu için pirinç ticareti yapmaya karar verdim. Şehirden çıktım. İki konaklık yol gittim.Bir de baktım, horozun sırtı pirinç yükünden yara bere olmuş. Orada bulunanlara:
- Bu yaranın ilacı nedir? diye sordum.
- Ceviz içini kavurup horozun sırtına sürersen yarası iyileşir, dediler.
Bir ceviz içini kavurdum. Yarası iyileşsin diye sırtına koydum ve yattım. Sabah uyandığımda bir de ne göreyim, horozun sırtında kocaman bir ceviz ağacı bitmiş! Çocuklar ağacın etrafına toplanmışlar, ceviz düşürüp yemek için ağaca taş ve kesek atıyorlar! Ağacın dalına çıktım. Ağaçta yüz eşek yükü taş ve kesek toplandığını gördüm. Bir keser bulup yer dümdüz olana kadar kesekleri parçaladım. Burasının salatalık ve karpuz ekimi için uygun olduğunu gördüm.
Bir parça salatalık ve karpuz tohumu ektim. Ertesi sabah pek çok salatalık ve karpuz bitmişti. Bir karpuz koparıp kesmeye başladım. Karpuzu keserken çakım kayboluverdi.
Belime bir hamam peştamalı bağlayıp çakımı bulmak için karpuzun içine girdim. Çok büyük ve kalabalık bir şehir gördüm orda. O şehrin çarşısına gittim. Aşçı dükkanında bir dinar verdim, biraz çorba satın aldım ve içmeye başladım.
Çorba o kadar lezzetliydi ki kasesini bile yaladım. Kaseyi o kadar yaladım ki inceldi, inceldi neredeyse delinecekti. Bir de baktım ki kasenin dibinde bir kıl belirdi. Kılı alıp dışarı atmak isterken kılın ardından bir deve yuları çıktı. Yuları çektim. Arkasından yedi katar deve geldi. Develerin hepsi tam teçhizatlıydı.
Birbiri ardı sıra geldiler. Çakım da en arkadaki devenin kuyruğuna bağlanmıştı.
Masalımız burada bitti, ama serçecik daha evine gitmedi.

Sedef Bacı İNCELEME sorularının Cevapları -

1.Masallar olay örgüsü,kişiler,zaman ve mekan unsurlarından oluşturduğu bir yapıya sahiptir.masallardaki olaylar,kişiler ve mekanlar olağanüstü niteliklere sahiptir ve çoğu zaman hayali bir özellik göstermektedir.zaman ise belirsiz bir dilimdir.masallarda iyi-kötü,haklı-haksız gibi zıtların birlikteliği ve çatışması söz konusudur.halk masalları anonim bir özellik gösterir ve kuşaktan kuşağa sözlü gelenekle aktarılır.

2: olay örgüsü

-padişahın karısının ölmesi

-padişahın kara vezirin kızıyla evlnmesi
-kara vezirin kızının padişahın kızına kara sürmesi
-kara vezirin kızının üç şehzadeyi kuşa çevirmesi
-padişaahın kızının ,kardeşlerini bulmaya gitmesi ve onlarla buluşup dağların ötesinde bir yere uçması
-padişahın kızının iyileşmesi ve rüya görmesi
-bir padişah oğlunun sedef kızı görüp saraya götürmesi
-sedef kızın öldürülmek istenmesi
-üç şehzadenn insana dönüşmesi
-sedef kızın padişahın oğluyla evlenmesi
masaldaki bu olay örgüsü,masalın yapısını oluşturan temel unsurdur.

5. Etkinlik – fikirle.com

Sedef Bacıda Bulunan özellikler Sırasıyla:

- Sedef Kız ve üç kardeşinin Saraydan gitmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- Kara Vezirin kızının sedef ve kardeşlerini dinlemesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız ve üç kardeşinin zarar görmesi

- Sedef Kız’ın kardeşlerini aramaya gitmesi.

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın kardeşlerini aramaya gitmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın Rüyası

- Sedef Kız’ın ve üç kardeşinin büyüsünün bozulması.

- Sedef Kız ve üç kardeşinin eski hallerine dönmesi.

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın idamını önlemek için kardeşlerinin gelmesi

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’a konuşmadan ayrık otuyla elbise ördürülmesi.

- Sedef Kız’ın örgüyü tamamlaması.

- Sedef Kız’ın Padişaha herşeyi anlatması

- ……………………………..

- ……………………………..

- ……………………………..

- Sedef Kız’ın evlenmesi.

Sedef bacı adlı masalın birinci paragrafı serim,diğer parağraflar düğüm,son üç parağraf ise çözüm bölümüdür.
Bu bölümler tema etrafında olay örgüsünün akışıyla birleşmektedir.

7.ETKİNLİK
“Sedef Bacı” masalındaki karşılaşmalar
-sedef bacının karaa vezirin kızıyla karşılaşması
-sedef bacının padişahın oğluylaa karşılaşması

Masallardaki karşılaşma ve çatışmalar,masalların vermek istedikleri iletiyi okuyucu veya dinleyiciye ulaştıran,onun ilgisini ve dikkatlerini ayakta tutan ve masalın yapı unsurlarının birleşmesine yardımcı olan en önemli unsurdur.

8.ETKİNLİK
masaldaki kahramanlar

iyi-kötü

haklı-haksız
güzel-çirkin
yardımcı-saldırgan
korkak-cesur
dürüst-hilekar
cimri-yardım sever
bahtlı-bahtsız
şeklinde sınıflandırılır.bu ifadeler insana özgü durumları ifade etmektedir.

SORU 3: masaldaki mekanlar:saray,dağ,diğer saray,has bahçe.Bu mekanlar masalda olayın geçtiği yerler olarak karşımıza çıkmaktadır.

10.ETKİNLİK
Sedef bacı masalında bir varmış bir yokmuş ,altı ayla bir göz,şafak sökerken,sabah sabah,akşam üstü,bir gün,gün akşam olmadan,o akşam,kırkgün kırk gece, gibi belirsiz zaman ifadeleri vardır.bu ifadeler saat ve takvimle ölçülebilen zamandan farklı olarak masalın olağan üstü durumuna katkıda bulunmaktadır.
SAYFA 32.
SORU4: Sedef bacı masalında herşeyi bilen vee herşeye hakim olan ilahi bakış açısına sahip bir anlatıcı bulunmaktadır

11.ETKİNLİK
Masalı istediğimiz bir yaşam biçimi ve insan ilişkisi üzerine kurduğumuzda olağan üstü unsurların kalkacağını unutmamalıyız.Bu sebeple masallar özgün halleriyle gerçeklik taşımazlar.

12.ETKİNLİK
sedef bacı masalı tekerlemeyle başlayıp yine tekerlemeyle bitmiştir.bu özellik masalların okuyucu ya da dinleyici karşısında dikkat çekmesini sağlar.

SORU5.
Sedef Bacı masalında öyküleyici beetimleyici ve olağaan üstü durumların nlatıldığı kısımlarda fantaastik yani düşsel anlatımdan yararlanılmıştır.

SORU 6:
Masalda göndergesel işlev hakimdir.

7:Masallar olağanüstü,kişiler,zaman,ve mekandan oluşan bir yapıya ve belirli bir temadan etrafında birleşen brimlere sahip olmaları dolayısıyla sanat metni özelliği gösterrler.

13.ETKİNLİK
-babasının bile gözünden düşüp ocak başına aattırmış onu.(nesne ekskliği)
-ya dağ dağ dolaaşır bulurum ya da araya araya yollarında ölürüm.(özne eksikliği)
cümlelerin düzeltilmiş halleri:
-bu iftira,babasının bile gözünden düşüp ocak baaşına attırmış onu.
-ya dağ dağ dolaşır bulurum onları yada araya araya yollarında ölürüm

14.ETKİNLİK
sedef bacı metnimiz akıcı-duru-açık ve yalındır

15.ETKİNLİK
İSİM-deve,pire,padişah,telek,çam,göl
SIFAT-on parmak,yağlı kaara,değme saray,üç kuş,bahtı kaara kız,üvey ana
ZAMİR-böyleeleri,onlar,sen,o,biz,bu
ZARF-araya araya,o gün,döne döne,ortalık kararınca,sütten ak,sudan pak

ANLAMA VE YORUMLAMA
1.masllar özellikle çocuk eğitiminde onlaara ahlaki değerleri kazandırmada kullanılabilecek önemli bir araçtır.
2.çocukların hayal dünyasının zenginli masallardaki olağaan üstü durumlaar ve kişilerin varlığı,onların masallara ilgi duymalaarına ve hayal dünyasında güzel bir yolculuk yaapmalarına sebep olduğu için tüm dünyadaki çocuklaar masalları sevmektedir

16.ETKİNLİK
FABL – MASAL

BENZERLİKLER FARKLILIKLAR

düşsel olaylar vardır————-olay————-olağan üstü olaylar vardır.
insan dışındaki varlıklardır——–kişi—————-olağan üstü kişilerdir.
belirsiz zaman vardır————-zaman———-belirsiz zaman vardır.
hayaali mekanlar vardır———mekan———-hayali,olağan üstü mekan.
hakim anlatıcı vardır————anlatıcı———-hakim anlatıcı vardır.

19.ETKİNLİK
(Masal)

Olağanüstü öğe, kahraman ve olaylara yer veren öykülerdir. Masal terimi öncelikle, Sindirella, Çizmeli Kedi gibi sözlü geleneğin ürünleri olan halk öykülerini kapsar. Ama sözlü gelenekle ilişkisi olmayan edebi yönü ağır basan bazı eserler de bu türün içinde yer alır. Halk masalları 4 temel grupta toplanır. Hayvan masalları, olağanüstü ve gerçekçi masallar, güldürücü öyküler, zincirlemeli masallar.
Hayvan masalları genellikle kısa masallardır. Lafontaine masalları bu türün en güzel örnekleridir. Şeyhi’nin Har-name adlı eseri de Divan edebiyatındaki hayvan masalları türüne görmek gösterilebilir.
Olağanüstü masallarda, olağan varlıkların yanı sıra cin, peri, dev, ejderha gibi olağanüstü varlıklara da yer verilir. Gerçekçi masalların başlıca kahramanları ise padişahlar, vezirler, prenses ve prensesler, zenginler, hırsızlar ya da haydutlar gibi gerçek hayattaki kişilerdir.
Güldürücü masallar okuyan ve dinleyeni eğlendirmeyi amaçlayan masallardır.

ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME
1:…….iyi-kötü ve haklı-haksız
:…….tekerleme……..
:……belirsiz……..
2: D………..D………..D……….Y……..
3:A
4:E
5:E(ESTETİK- BASİT SÖZCÜK)
6:B

4. Etkinlik

Dil Anlatım 12. Sınıf Hikaye(Öykü) sayfa 37 41 42 47 … 63 Cevaplar

Dil Anlatım 12. Sınıf Hikaye(Öykü) sayfa 37 41 42 47 … 63 Cevaplar

1. “Herkesin bir hikayesi vardır” sözü, insanın başından geçen bir olayın, belirli bir zaman ve mekanda yaşandığını ifade etmektedir. Ki insanoğlu yaşamı boyunca hem yaşadıkları hem de yaşattıklarıyla yaşamın içinde var olur.
Halk hikayesi örneği: Kerem ile Aslı
Maupassant Tarzı Hikaye Örneği: Pembe İncili Kaftan
Çehov Tarzı Hikaye Örneği: Yoldan Geçen Öykü
Ben merkezli hikaye örneği: Sinağrit Baba
Hikaye Türünün Tarihsel Gelişimi
2. Etkinlik-
4. Etkinlik-
“Hikâye”,
Türk kültür tarihinde en azından bin yıllık geçmişe sahip köklü ve yaygın bir kelime. Asırlardan beri, giderek zenginleşen bir mânâ çemberi içinde, dilimizde hem kelime hem de kavram olarak kullanılmış ve kullanılmakta. Arap dilinin “hakave” kökünden türeyen kelimenin Türkçe’ye İslâmiyet sonrası dönemde girdiğini tahmin etmek zor değil. İtiraf edelim ki, onun koltuğuna oturtulmak istenen “öykü”nün, zihnimiz, dilimiz, kulağımız ve gönlümüzde aynı derinlik, zenginlik, berraklık ve sıcaklığa sahip olduğunu söylemek, iki yüzlülük olacak.
“Hikâye” kelimesinin mânâsı hakkında lügat sahipleri şu açıklamalarda bulunuyorlar:
“Bir söz ve haberi nakl ve rivayet eylemek, bir nesneye benzetmek, bir kimseyi fiilen yahut kavlen taklit eylemek, bir kimseden bir kelam nakleylemek, düğümü çözüp muhkem eylemek.” (Âsım, Kâmûs Tercümesi)

“Nakletme, bir vak’a ve sergüzeşti sırasıyla anlatma, rivayet; hakikî veya uydurma ve ekseriya hisse kapmağa mahsus sergüzeşt ve vukuât; kıssa, mesel, roman.” (Şemsettin Sami, Kâmûs-ı Türkî)

“Nakletme, anlatma; bazı vukuâtın heyet-i mecmuası; fıkra, roman.” (Muallim Nâci, Lügat-i Nâci)

“Bir hâdisenin sûret-i vukuunu etrafıyla anlatmak ve söylemek, nakl ve rivâyet etmek; bir hâdise hakkında söylenen sözler, nakl, rivayet; hakikî veya hayalî bir vak’aya dair söylenen gülünç veya şâyân-ı itibar sözler; kıssa, masal, roman.” (Hüseyin Kâzım Kadri, Türk Lügati)

“Nakl, beyân-ı rivayet. Sergüzeştîn-i hikâye. Hikâye-i macera. Hikâye-i hâl, masal. Roman ki sahih veya gayr-i sahih bir vak’ayı şâmil makale, kitap.” (Ebüzziya Tevfik, Lügat-i Ebüzziya)

“Anlatma, roman, masal, olmuş bir hâdise” (Ferit Develioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat)

“Az çok ayrıntıları verilerek anlatılan olay; baştan geçen bir olayı anlatma; belli bir zaman ve yerde az sayıda kişinin başından geçen, gerçeğe uygun birtakım olaylar anlatan ya da birkaç kişinin karakteri çizilen roman türünden kısa yapıt, öykü; aslı olmayan söz.” (TDK, Türkçe Sözlük)

“Olmuş veya olması mümkün olayları yazılı veya sözlü olarak anlatma; bu şekilde anlatılan olay, mesel, kıssa; anlatma, nakletme; olmuş veya olması mümkün olayların anlatılması esasına dayanan edebî tür; boş, gereksiz laf, uydurma.” (D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük)

Lügatlerdeki açıklamalara dikkat ettiğimizde, “hikâye”nin kelime anlamı kadar kavram anlamı üzerinde de durulduğu ve yer yer bir edebî tür çerçevesi içinde tarif edilmeye çalışıldığını görürüz. Ancak tarif edilmeye çalışılan türün, günümüz okuyucusunun zihnindeki hikâye ile örtüştüğünü söylemek zor. Zira kelime veya kavramın açıklaması/tarifinde birden çok edebî tür/formun ismi zikredilmekte ve bunlar onunla müteradif olarak görülmektedir. O zaman, hikâye üzerinde konuşulurken dikkatlerden uzak tutulmaması gereken önemli bir husus; kelimenin kültür tarihimizde; “tarih, destan, kıssa, masal, mesel, menkıbe, rivayet, lâtife, fıkra, hurafe, roman, öykü, anlatı, benzetme” mânâlarında da kullanılmış olmasıdır. Söz konusu kullanımlardan “destan”, “kıssa”, “masal”, “menkıbe”, “lâtife”, “fıkra”, “öykü” ve “roman”nın bugün ayrı birer tür; “tarih”in ise sosyal bilim dalı olarak kabul edildiği herkesin malumudur.

Sanırım bu durum, hikâye kavramının kapsam alanı hakkında bize önemli ip uçları verecektir. Bunların başında da, insanoğlunun “dil”i veya “söz”ü kullanım tarzlarının başında, “tahkiye” veya “tahkiyeli ifade”nin yer aldığı gerçeği gelir. Bizim için daha da önemli olan ip ucu ise, -kültürümüzdeki genel ve geniş mânâsıyla- hikâyenin, edebiyat sanatının iki ana “form”undan birisini karşılamış olmasıdır. Kavram, böyle bir değeri, hem sahip olduğu tarih hem de edebiyat sanatı içindeki yeri ve öneminden elde etmektedir. Zira hikâye, -adı farklı da olsa- gerek Türk edebiyatı, gerekse diğer milletlerin edebiyat tarihlerinde köklü bir geçmiş ve geniş bir alana sahiptir. Söz konusu tarih, “mit” veya “destan”lara kadar götürülebilecek[1]; kapsam alanı ise, bütün milletlerin edebiyatlarının en az yüzde ellisini teşkil edebilecektir. O zaman, insanın söz sanatlarını keşfetmesinden bugüne, duygu, düşünce, hayal, intiba ve yaşadıklarının estetik ifadesinde, büyük ölçüde hikâye formunu tercih ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabiî ki bu tercih, sanatkâr açısından olduğu kadar okuyucu/dinleyici açısından da geçerlidir. İnsanoğlu, tarihin her devrinde ve dünya coğrafyasının her meskûn mahallinde hikâye anlatmış, dinlemiş veya okumuştur. Kaynağı ilâhî olan kitaplarda bile, mesajın sık sık hikâye formuna yüklenilerek takdim edilmiş olduğunu hatırlatmaya bilmem lüzum var mı?

O zaman hikâye, bugün “öykü”de ifadesini bulan tek bir türün değil, “mit”ten “modern hikâye” veya “roman”a kadar uzanan türler manzumesinin “genel” adıdır. Bu itibarla o, âdeta yüzyıllardan beri edebiyat deryasını gür sularıyla besleyen ana ırmaklarından birisidir. Tabiî ki, bu ırmağın insanlık tarihiyle yaşıt sergüzeşti boyunca suyunun hızı, miktarı, akış tarzı, rengi, kokusu, tadı ve kendisine farklı mesafe ve miktarlarda katılan kolları değişmiştir. Daha da önemlisi, onu besleyen pek çok kol, aynı vadide kalmasına rağmen, zaman içinde kendi başlarına var olma serüveni yaşamıştır.

Böyle bir formu, böylesi geniş bir kapsam ve tarihi içinde kucaklamaya kalkışmanın pek kolay olmadığını, sanırım herkes kabul eder. O sebeptendir ki bu yazı, yazarının, hikâyenin kültür tarihimiz içinde kazandığı en genel ve geniş mânâsından “öykü”nün daracık mânâsı arasında yaşadığı serüven dünyasındaki zihnî gezintisini ihtiva eden bir “deneme”dir. Zira form üzerinde, bütünü kapsayıcı birtakım teorik açıklamalarda bulunabilmek veya ona ait kriterlerden söz edebilmek, onu tarihi ve bu tarih içinde söylenmiş/kaleme alınmış bütün örnekleriyle birlikte kucaklamayı zarurî kılar. Unutmamalıdır ki teori, çoğu zaman pratikten yola çıkılarak kurulur. Dolayısıyla edebiyat teorisyeni, edebiyat tarihi, edebiyat tenkidi, mukayeseli edebiyat ve -belki de en önemlisi- bizzat edebiyat eserine muhtaçtır.

Edebiyat “bilim”iyle uğraşanların öncelikle şu gerçeği bilmesinde büyük fayda var: Genel veya bugünkü dar anlamıyla hikâye, diğer bütün edebî form veya türlerde olduğu gibi, tarihi içinde, dinamik bir oluş veya oluşum süreci yaşamıştır. Bir başka ifadeyle o, değişerek gelişmiş veya gelişerek değişmiş; bu esnada da pek çok edebî türle iç içe olmuş ve birçok yeni türe “analık” etmiştir. Değişimin sürekliliği, “tek” ve “donmuş” bir hikâye formundan bahsetmeyi imkânsız kılmaktadır.

Aslında bu durum, bütün sanat dalları ve bunların alt formları için de geçerlidir. Zira sanatın en temel ilkesi, yaratıcılık’tır. Her bir yaratma da, kendisiyle başlayıp yine kendisiyle biten ayrı birer olgudur; tekrar edilemez. Sanatın diğer temel ilkeleri olan ferdîlik ve orijinallik de, büyük ölçüde yaratmanın söz konusu mahiyetinden kaynaklanır. Söz konusu yükümlülüklerin insanı olan sanatkâr, kalemi eline aldığında, “gelenek”in birtakım hazır kalıplarıyla karşı karşıya kalır. Bu noktada o, ne bütünüyle geleneğe esir, ne de ondan büsbütün âzâdedir. Sözün kısası; sanatı ve sanat formlarını kesin bir standardizasyona tâbî tutup dondurmak, mümkün olmadığı gibi, onun tabiatına da aykırıdır. Bize düşen, bahis konusu formun “edebî gelenek” içindeki iç ve dış yapısında yaşadığı değişim ve dönüşümleri ana çizgileriyle tasvir etmektir.

Kabul etmek gerekir ki hikâye, tarihinin her döneminde veya her toplumun edebiyatlarındaki örneklerinde, öncelikle anlatma fiili üzerine kurulmuş bir edebî formdur. “Anlatma”, “hikâye etme” veya “tahkiye”, onun en temel alâmet-i fârikasıdır. Nitekim lügatler, hemen hemen istinasız bir biçimde “nakl/nakletme, rivayet, anlatma, anlatı, tahkiye” vurgusunda bulunurlar. Kelimenin kavram olarak tarif denemelerinde de durum bundan pek farklı değildir.

Aslında edebiyatın kendi içindeki “form/tür”leri, çok büyük ölçüde dil malzemesinin, -sosyal, kültürel ihtiyaç ve kabuller istikâmetinde- farklı biçim veya tarzlarda kullanılması ve kurgulanmasından doğarlar. Bir başka ifadeyle türler, geleneğin sanatkâra sunduğu, okuyucunun da yakından âşina olduğu kurumlaşmış estetik vasıta ve değerler bütünüdür. Zira edebiyat, “dil”le yapılan bir güzel sanattır. Onu diğer güzel sanat dallarından ayıran en önemli özellik de, malzemesinin dil olmasıdır. “Edebî türler teorisi bir sıralama prensibidir. Bu teori edebiyatı ve edebiyat tarihini zaman, yer, dönem ve millî dil gibi unsurlara göre değil fakat özellikle edebî kuruluş veya yapı çeşitlerine göre sınıflandırılır.[2]

Bu gerçeği Türkiye’de ilk defa açıklıkla edebiyat bilimi ile uğraşan akademik çevrelerin gündemine getiren Prof. Dr. Şerif Aktaş, edebiyatın kendi iç tasnifinde veya form/türlerinin tespitinde dilin kullanma ve kurgulanma tarzlarının esas alınmasını teklif eder.[3] Çünkü edebî eserin konusundan veya yine onun tâlî birtakım şekil özelliklerinden yola çıkarak edebiyat form/türlerini izaha kalkışmak, edebiyat bilimcisini yarı yolda bırakacaktır.

Şerif Aktaş’ın yaklaşımına göre, “destan”, “kıssa”, “masal”, “menkıbe”, “halk hikâyesi”, “mesnevî”, “fıkra”, “öykü” ve “roman”, edebiyatın Anlatma Esasına Bağlı Eser/Türler grubunu teşkil ederler.[4] Söz konusu eser/türlerde dil, bir şeyleri anlatma, hikâye etme, nakletme istikâmetinde kullanılır. Dolayısıyla adı geçen eser/türleri, Gösterme Esasına Bağlı Eser/ Türler (tiyatro) ve Coşkulu Anlatım Tarzına Bağlı Eser/Türler’den (şiir, mensur şiir) ayıran en temel nitelik, dili kullanma ve kurgulama biçimi/tarzıdır.

Bu sebeple anlatma, ilk önce hikâyeyi, “tiyatro” formundan kesin olarak ayırır. Çünkü tiyatronun en belirgin ve vazgeçilemez niteliği, “gösterme/sahneleme” esası üzerine kurulmuş olmasıdır. Şahıs kadrosunun yaşadığı olaylar, sahnede bire bir gösterilir veya temsil edilir. Dolayısıyla tiyatro, hikâye gibi anlatmaz, gösterir, sahneler. Bununla birlikte hikâye de zaman zaman gösterme/sahnelemeden faydalanabilir. Özellikle konuşma/diyalog ve “modern hikâye”de gördüğümüz dramatizasyon, hikâyeyi belli ölçüde tiyatroya yaklaştırır. Ancak bir hayli sınırlı olan bu gösterme, hiçbir zaman tiyatro seviyesine ulaşamaz.

Kısacası; uzun tarihi içinde anlatma esasına bağlı bütün eser/türleri kucaklamış olan hikâye anlatır, nakleder ve tahkiyede bulunur. Onda dil, temelde anlatma, hikâye etme ve nakletme çerçevesinde kullanılıp kurgulanır. Her devir ve toplumun hikâyeciden beklediği; gösterme, yorumlama, açıklama, ispatlama, tasvir ve tahlil etmesi değil; anlatma ve hikâye etmesidir.

Bu noktada ikinci bir soru ile karşılaşırız; “Hikâye, ne veya neyi anlatır?” Kabul etmek gerekir ki, bütün güzel sanatların ve tabiî olarak edebiyatın hem kaynağı hem yaratıcısı hem konusu hem de hitap ettiği biricik odak merkezi “insan”dır. Edebiyatın bir alt birimi olan hikâyenin kaynağı ve konusu da, elbette ki insan olacaktır. İnsanın duyguları, düşünceleri, hayalleri, intibaları, yaşadıkları, içinde yaşadığı hayat (bu hayatın insanları ve olayları) ve buna duyduğu tepkiler. Bu noktada hikâye, -yukarıda vurgulanan anlatmayı esas alması dışında- gösterme ve coşkulu anlatım tarzına bağlı eser/türlerle müşterektir. Zira edebî eser/türler için bir konu sınırlaması getirilemez veya edebî olan-olmayan şeklinde bir konu tasnifi yapılamaz. Dolayısıyla insanı merkez alan veya onu şu veya bu şekilde ilgilendiren her konu, edebî eserin malzemesidir. Daha da önemlisi, sanat veya edebîlik, anlatılanda değil, anlatma/söyleme tarzında kaynağını bulur.

O zaman sorumuzu biraz daha açmak zorundayız. “Hikâye ne veya neyi, nasıl anlatır?” Bu soru bizi, bir taraftan türün dil ve üslûbuna götürürken; bir taraftan da iç yapısına ve iç yapısını teşkil eden temel yapı unsurlarına götürecektir.

Hikâye, olay/olaylar’ı anlatır. Bizim de içinde yaşadığımız dünyada yaşanmış, yaşanabilir veya bütünüyle hayal mahsulü olay/olaylar. Formun iskeletini, sanatkârın belli bir düzen içinde kurguladığı ve adına olay örgüsü veya vak’a zinciri dediğimiz, olay/olaylar teşkil eder. “Destan, masal, halk hikâyesi, hikâye ve romanda vak’a asıl unsurdur, diğerleri vak’anın etrafında birleşerek eseri vücuda getirirler. (…) Vak’ayı yok saydığımızda, bu vadiye giren edebî nevilere ait eserlerden bir yığın söz kalır.”[5]

İnsanoğlunun hikâyeye bu kadar ilgi duyması ve onu sevmesinin sebebini bu noktada çözümleyebiliriz. Temelde yatan faktör, “merak”tır. “Ne olmuş?, Nasıl olmuş, Neden olmuş?, Sonra ne olmuş?” sorularında barizleşen insanın merak duygusu, onu hikâyeye götürür. Merak duygusu, çoğu zaman onun “hoşça vakit geçirme” arzusuna hizmet etmiş ve etmektedir. “Tahkiyeli ifadede asıl mesele ilgi, merak ve tesir uyandırabilmektir. Bunların sağlanması için bir ana vak’a ve onun parçaları olan olaylar düzenlenir.”[6] Ancak söz konusu sorular ve sanatkârın bunlara verdiği cevaplar, alelâdelik veya basit bir merakın sâiki ve cevabı olmaktan kurtuldukça, ciddî mânâda “gerçek”in kapılarını aralamaya başlar. İnsanın bizzat kendisi ve kendisini kuşatan hayata dair gerçekler.

O zaman hikâye için, insanın merak duygusunun var ettiği ve sonu kimi zaman hoşça vakit geçirmeye, kimi zaman da mutlak gerçek’e çıkan sorular yumağına, olayların estetik kurgusu ve anlatımıyla cevap bulma/verme gayretinin ürünü olan edebî türdür, tarzında bir tarif getirebiliriz.

Eğer hikâyede olay örgüsünden bahsediliyorsa, elbette bunları yaşayan veya var eden insan veya insan hüviyetindeki varlıklara; yani şahıs kadrosuna ihtiyaç duyulacaktır. Zira olay/olayların kendiliğinden oluşmasını beklemek, fizik kanunlarına aykırıdır. Üstelik hikâyenin konusunun insan olduğu gerçeğini bir kere daha hatırlayalım. Unutmayalım ki, olay örgüsüne anlam ve değer kazandıran insandır. Bu sebeple hikâyede amaç olay örgüsü değil, insan ve onun meseleleridir.

Hikâye formunun vazgeçilemez unsurları durumundaki olay örgüsü ve şahıs kadrosu, -sadece isimden ibaret bile olsa- belli bir mekân ve zamana ihtiyaç duyacaktır. Olayların sahnesi durumundaki reel veya irrel bir mekân ve şahıs kadrosunun bahis konusu olayları içinde yaşadığı reel veya irrel bir zaman. Böylece hikâyenin iskeletini oluşturan temel unsurlar tamamlanmış olur; yani olay örgüsü, şahıs kadrosu, mekân ve zaman her tür hikâyenin iskeletini teşkil ederler. Bu noktada genel mânâdaki hikâyenin ilk tarifine ulaşmış oluruz. Hikâye; belli bir zaman ve mekân bağlamı içinde, belli bir şahıs kadrosunun yaşadığı olay/olayları anlatan tahkiyevî bir edebî formdur.

Söz konusu temel unsurlara ilave edilmesi gereken çok önemli bir başka unsur daha vardır ki o, anlatıcıdır. Formun üzerine oturtulduğu anlatma fiilini gerçekleştirecek olan anlatıcı. Sözlü dönem hikâyesinin anlatıcısı, etiyle kemiğiyle dinleyici karşısındaki insandır; fakat yazılı dönemin hikâyesinde, gerçek insan anlatıcının yerini itibârî anlatıcı almıştır. İtibârî anlatıcı, -biz kendisini görmesek de- kimi zaman itibârî dünyanın tanrısı yetkileriyle donatılmış olarak, kimi zaman da şahıs kadrosundan herhangi biri olarak okuyucu/dinleyici karşısına çıkar. Kendine has bakış açısı ve tercihleri çerçevesinde hikâyesini anlatır. Dolayısıyla anlatıcının olmadığı bir zeminde hikâyeden bahsedilemez.

Yukarıda belirtilen ve her nevi hikâyenin iskeletini teşkil eden unsurların (olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman, mekân bakış açısı ve anlatıcı) mahiyetleri, gerçekle olan ilişkileri, hacimleri, kurgulanış tarz ve esasları, türün tarihi boyunca kültür, medeniyet, sanat anlayışı ve sanatkârlara göre, farklılıklar arz etmiştir. Söz konusu farklılıklar, bir taraftan hikâyenin tarih içindeki değişik görünümlerini belirlerken, diğer taraftan da anlatma esasına bağlı eser/türlerin oluşumuna zemin hazırlamıştır. Meselâ; “masal” veya “destan”ın anlattığı olayların gerçekliği ile “modern hikâye” ve “roman”ın anlattığı olayların gerçekliği arasında büyük fark vardır. Yine “masal” ve “modern hikâye” ile “destan” ve “romanın” olay örgülerinin hacimleri arasında çok açık orantısızlık söz konusudur. “Destan” ve “masal”ın anlatıcısı, içimizden birisi; “modern hikâye” ve “roman”ın anlatıcısı ise itibarî bir varlıktır.

Ancak ortak olan taraf, yazar veya toplum muhayyilesinin (anonim eserler) söz konusu unsurlarla giderek belirginleşen itibârî (fiktif) bir dünya kurmuş olmasıdır. Yani, içinde yaşadığımız dünyadan derlenen malzemenin, belli bir seçme, ayıklama ameliyesinden sonra, sanatkârın zihnindeki konuya uygun ve estetik bir biçimde yeniden kurgulanması. Dolayısıyla hikâye bize, her zaman itibârî bir dünya sunar. Bu dünyanın insanları, olayları, mekânları ve zamanı, içinde yaşadığımız dünyadakilere benzemekle birlikte gerçekte onlardan farklı ve başkadırlar. Hikâyeyi, “tarih”, “hatıra” “biyografi” ve “otobiyografi”den ayıran temel farklılık da buradadır. Ayrıca itibârîlik, bütün eserlerin edebîliği noktasında, olmazsa olmaz değerlerden birisidir. Sanatkârın başarısı, kendisinin veya başkalarının yaşadıklarını, bire bir taklit etmesinde değil, bunlardan hareketle zihnindeki konu/temaya uygun, son derece tutarlı ve estetik bir itibârî âlem yaratabilmesindedir.

Bu noktada hikâyenin, “şiir”den çok açık biçimde ayrıldığını söylememiz gerekir. Zira hikâyeci konu, tema ve mesajı, şairin yaptığı gibi doğrudan doğruya ve direkt olarak ortaya koyamaz. Konu, tema ve mesajını, yukarıda belirtilen temel unsurlara yüklemek mecburiyetindedir. Dolayısıyla hikâyedeki olaylar, şahıslar, mekânlar ve zaman, gerçekte sanatkârın zihnindeki konu, tema ve mesajın somutlaştırılmasında birer figür veya semboldür. Söz konusu durum, bütün anlatma esasına bağlı eser/türler gibi, hikâyenin de önemli ölçüde sembolik bir form olduğu gerçeğini hatırlatır. Ondaki sembolik yapı, “masal” ve “mesnevî”lerimizde kendini çok daha açık biçimde ifşa eder. Demek ki hikâyede konu, tema ve mesaj, olay örgüsü, şahıs kadrosu, mekân ve zaman unsurlarının kurgulanmasından doğan itibârî dünyanın bütününe yüklenmiş veya bütün içinde gizlenmiştir. Yani direkt olarak değil, endirekt olarak okuyucunun zihni ve sezgisine bırakılmıştır. Hâlbuki şair, duygu, hayal, düşünce ve intibalarını doğrudan doğruya dile döker, açıklar, yorumlar, izah eder. (Burada söylemek istediğimiz; şiirin imajlarla yüklü fiktif dünyasından öte bir husustur.)

Ayrıca şiirde çok büyük ölçüde kendi ruh dünyasının üzerine kapanan sanatkâr, hikâyede dikkatini daha çok içinde yaşadığı hayat ve bu hayatın insanları üzerinde yoğunlaştırır. “Hikâyeciler, şairlerin aksine, kendi ‘ben’lerinden çok ‘başkaları’ndan bahsederler. Bilhassa ‘insanlar arasındaki anlaşmazlık ve çatışma’ hikâyede önemli bir yer tutar. (…) Dikkatini kendi ‘ben’inden çok başkalarına yönelten hikâyeci, insanı anlamağa çalışan psikolog, sosyolog veya filozofa yaklaşır. Öyle sanıyorum ki hikâyeci, insanı ilim adamlarından daha iyi anlar. Çünkü onun konusu ‘genel’ olarak insan değil, ‘özel’ olarak insandır, yani ‘şahsiyet’ ve ‘fert’tir. ”[7] Dolayısıyla hikâye, şiire göre daha objektiftir. Şiir ise sübjektif ve lirik. Hikâyeci, şairin sübjektifliğini olabildiğince geri plâna itmek durumundadır. Nitekim hikâyeci, itibârî anlatıcı vasıtasıyla yavaş yavaş kendisi ile eseri arasındaki göbek bağını koparmış; koparmak zorunda kalmıştır. Ayrıca hikâyenin dili çoğunlukla mensur; şiirinki ise çoğunlukla manzumdur.

Hikâye formunun geneli üzerinde konuşurken belirtilmesi gereken önemli bir başka husus; doğu (özellikle İslâm kültür ve medeniyetine mensup milletler) ve batı (Antik Yunan-Lâtin kültür ve medeniyetinden hız alan pozitivist zihniyet yapısına bağlı milletler) hikâyelerinin birbirinden farklı olduğu gerçeğidir. Bunun arkasında Tanrı, varlık ve insan anlayışındaki farklılıklar; dolayısıyla buna paralel olarak şekillenen sanat anlayışındaki farklılıklar mevcuttur. Sonunda da mimesis ve tecrit kavramlarıyla özetlenebilecek iki ayrı sanat veya yaratma tarzı ile karşı karşıya geliriz. Bilindiği gibi batı, ta Eflâtun ve Aristo’dan bugüne olan sanatı ve bu arada hikâyesini, haricî âlemin “taklit”i veya “yansıtma”sı esası üzerine inşa eder. Pozitivist zihniyetin gelişmesine paralel olarak da bu yaklaşım tarzını, gerçeğin sebep-sonuç ilkesi dâhilindeki bire bir taklidi/yansıtılmasına kadar götürür.

Hâlbuki doğu hikâyesi ve sanatı, böyle bir anlayıştan; yani “görünen ve “olan”ın salt dış görüntüsünü yansıtmak veya taklit etmekten uzaktır. Doğuda hikâyeci, görüneni/olanı değil, bunun arkasındaki “öz”e ulaşma amacındadır. Dolayısıyla haricî âlemin görünen kabuğunu aşarak arkasındaki öze ulaşmak ister. Zira onun için asıl hedef “kesret” değil, “vahdet”tir. Bu sebeple doğu hikâyesinde sembolik yapı çok daha belirgin ve esastır (Hüsn ü Aşk). Doğu hikâyesinde, batı hikâyesinin vazgeçilemez taraflarından biri olan insanın kaderiyle yüz yüze gelmesine; çıkmaza veya trajik duruma düşmesine izin verilmez. Bu noktada o, sık sık “olağanüstü”, “mucize” ve “harikulâde”nin kanatlarına sığınır. Ayrıca “kıssadan hisse”, doğu hikâyesinin temel amaçlardandır.

Buraya kadar olan satırlarda söylediklerimiz, çok büyük ölçüde genel mânâdaki hikâyenin olduğu kadar, anlatma esasına bağlı diğer eser/türlerin de temel ve vazgeçilemez unsur ve nitelikleridir. Unutmamalıdır ki “destan”, “masal”, “menkıbe”, “efsane”, “halk hikâyesi”, “mesnevî”, “fıkra” ve “roman” da olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman, mekân ve anlatıcı müşterekliği içinde bize temelde hep hikâye anlatırlar. İşte, modern hikâye formunu kendine has somut nitelikleriyle izah etmek durumunda bulunan edebiyat bilimcisinin sıkıntısı, bu aşamada kendini çok daha açık bir biçimde hissettirir. Zira modern hikâyenin kendine has niteliklerini tespit edebilmek, onu, modern hikâye ile diğer anlatma esasına bağlı türlerin tek tek mukayesesi mecburiyeti ile yüz yüze getirir. Unutulmamalıdır ki, türün ayrıcı nitelikleri, söz konusu müşterekliklerin dışında veya müşterek unsurların iç farklılıklarındadır.

Anlatma esasına bağlı eser/türleri, modern hikâye ekseninde tek tek mukayese etmeye kalkışmanın, bu yazının sınırlarını çok zorlayacağı açıktır. Bu sebeple yazımızın bundan sonrasını modern hikâyenin genel hikâyeden farklı olan taraflarını işaret etmeye ayıracağız.

Günümüzdeki hikâye veya modern hikâye kavramının karşıladığı tür, batıda ancak XIX. yüzyılda, Türk edebiyatında ise XIX. yüzyılın sonlarında kesin formuna ulaşmış, müstakil bir tür hâline gelip tam mânâsıyla bağımsızlığını kazanmıştır. Guy de Maupassant, Walter Scott, Edgar Allen Poe, Hoffmann, Anton Çehov gibi yazarlar, modern batı hikâye türünün; Halit Ziya, Ömer Seyfettin, Refik Halit, Memduh Şevket, Sait Faik ise, modern Türk hikâyesinin klâsik yapısına kavuşmasında büyük emeği geçmiş isimleridir.

Modern hikâyenin, gerek geçmiş gerekse günümüzdeki anlatma esasına bağlı türlerden farklı ve ayırt edici ilk ve en önemli özelliği, kısa mensur metin olmasıdır. Bir oturuşta okuyuvereceğimiz bir metin. “Kısa mensur metin” olma, onu “roman”, “destan”, “mesnevî” ve yer yer “halk hikâyesi”nden ayırır. Ancak burada “kısalık”ın tam ölçüsünü vermek zordur. Nitekim tür bu noktada kendi iç istikrarsızlığı yaşamaktan kurtulamaz. Uzun hikâye, kısa hikâye, mini hikâye gibi hacme bağlı isimlendirmeler, söz konusu istikrarsızlığı yansıtır.

Aslında modern hikâyenin kısalığını, metnin hacminden ziyade, onun iç yapısını teşkil eden; konu, olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman ve mekân unsurlarının darlığında veya daraltılmış, sınırlandırılmış olmasında aramak gerekir. Yani temel yapı unsurlarının mahiyeti ve niteliğindeki farklılıklarda. Modern hikâye yazarı öncelikle, hikâyesini üzerine bina edeceği olaylar zincirini, bunu var edip yaşayacak olan insan sayısını, olayların yaşanma zamanı ve mekânını, romana göre son derece sınırlı tutmak mecburiyetindedir. Bu sebeple modern hikâyede olaylar, uzun ve karmaşık değildir. Konunun ayrıntılarına girilmez. Kahramanlar bütün yönleriyle değil, büyük ölçüde tek bir yönleriyle irdelenir. Her türlü anlatımda ayrıntıya, savrukluğa yer verilmez. Söz konusu dar bir dünya içinde yoğunlaşılıp, türün imkânlarını zorlanmadan estetik ve itibarî bir dünya kurulması gerekir. Dolayısıyla hikâyeciden beklediğimiz, “destan” ve “roman”da olduğu gibi, koca bir toplumun veya devrin hayatını kucaklamak; bir insanın uzun yıllar içindeki hayatını bütün yönleri ve olayları ile sunmak değildir. Toplum veya insan hayatından alınan bir “kesit” veya bir “dilim”in estetik takdimi, onun esas amacı olmalıdır.

“Hikâye ile romanın farkı vardır. Roman bir vak’anın alettafsil hikâyesidir ki, aza-yı vak’a ile eşhâs-ı vukuâat üzerine kariinin teveccüh ve hissiyâtını celb ve cem’e herşeyden ziyâde dikkat olunur. Hikâye ise vak’anın sadece nakil ve rivâyetinden ibarettir; tefsilâta tahammülü yoktur. Âdeta hikâye bir romanın hülâsası demektir. İnfiâlât-ı şedideye de tahammülü yoktur. Ne söylenecekse birkaç sahife içinde söylenip bitirilivermelidir; fakat her hülâsada olduğu gibi bunda da marifet vukuâtın canlı noktalarını tefrik ve intihabdır.”[8]

Kısacası hikâye; “şahıs, zaman, mekân bakımından daralmış; konu edindiğini (objeyi veya süjeyi) sınırlandırarak hareket unsurlarını en aza indirmiş; düşünce, duygu, hayal ve takdim tekniği bakımından en yoğun olan tahkiyeli ifade türüdür.”[9]

Olay örgüsü, şahıs kadrosu, zaman ve mekân unsurlarının “gerçek” veya “gerçeğimsi” ile olan sıkı ilişkisi, modern hikâyeyi, “destan”, “masal”, “efsane” ve “menkıbe”den ayırır. Batı pozitivist zihniyetinin eseri olan modern hikâye, mucize, olağanüstü ve harikulâdeden uzaktır. O, son iki yüzyılın büyük ölçüde yalnızlaşmış insanını, bu insanın günlük hayat içindeki yaşadıklarını, sıkıntılarını, bunalımlarını, çıkmazlarını, kendisi ve toplumla olan çatışmalarını, anlatır. Kimi zaman itibarî âlemin dış görüntüsü ve olayları üzerinde yoğunlaşırken, kimi zaman da buradan hareketle insanın iç dünyasına eğilir. Bu noktada o, gücünü muhayyileden çok realiteden alır. Kurgusunda, pozitif aklın sebep-sonuç ilkesini tercih eder.

“Her hikâyeci bize eseri ile hayatın ve insanın ayrı bir yönünü gösterir. Hikâye anlaşılması son derece güç olan hayatın ve insanın içine âdeta bir pencere açar. Günlük hayatta biz hayatı ve insanı dıştan görürüz ve pek az anını biliriz. Hikâyeci bu dış görünüşün arkasındaki gerçekleri keşfeder. Güzel hikâyelerin hemen hepsinde, bilinmeyen bir gerçeğin ifadesi vardır.”[10]
Modern hikâye
, yaklaşık iki asırlık tarihi içinde, iki ana çizgide belirginleşir. Bunlar; Maupassant tarzı hikâye (vak’a hikâyesi)ve Çehov tarzı hikâye (durum hikâyesi) formlarıdır. İlkinde daha ziyade belirgin bir vak’a üzerine kurulan tür, ikincisinde günlük hayatın tabiîliğini esas alır.

Modern hikâyenin dili, bütünüyle mensurdur. Üstelik bu dil, tamamiyle sanatkârın ferdiliğini yansıtan bir üslûba sahiptir. “Destan”, “masal”, “efsane”, “menkıbe” ve “halk hikâyesi” gibi, müşterek şuurun, çoğu zaman kalıplaşmış anonim dili, modern hikâyenin dışındadır.

Hulâsa hikâye;
öncelikle insanın sözü keşfettiği günden bugüne en çok başvurduğu bir anlatım tarzı; edebiyat sanatı içinde “mit”ten “modern hikâye”ye kadar uzanan pek çok anlatma esasına bağlı eser/türün müşterek üst formu; son iki asırdır da, anlatma esasına bağlı eser/türler şemsiyesi altında müstakil bir edebî türdür. Modern hikâye; gerçek ya da gerçeğe uygun olay ve durumların; insan, zaman ve mekân unsurlarıyla birlikte itibârî bir dünya çerçevesinde ve üzerinde durulan konu, tema ve mesaja uygun bir biçimde kurgulanıp; ayrıntıya girilmeden ve bütünüyle yoğunlaştırılarak, okuyucuya estetik haz verecek tarzda anlatılmasından doğan kısa ve mensur bir edebî türdür.
İnceleme-
Olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarından oluşan bir yapısının olması hikayelerin temel ortak özelliğidir.

2.
Kamyon hikayesinin yapısını olay örgüsü, kişiler, mekan ve zaman unsurları oluşturmaktadır.

6.
Etkinlik-
Kamyon adlı hikayenin olay örgüsü:

- Kamyonun yolculuk için hazırlanması

- Genç bir köylünün yolculuk için gelmesi
- Yolculuğun başlaması
- Genç köylünün kamyondan atlayarak uçurumdan düşmesi.

Olay örgüsünü meydana getiren bu parçalar, tema etrafında birleşerek hikayeyi oluştururlar

Kamyon adlı hikayenin ana kahramanı, genç köylüdür.Kamyon şoförü, yamak, manifaturacı, genç köylünün babası ve arkadaşı ile kamyondaki yolcular yardımcı kahramanlardır.Bu kahramanlar temanın verilmesinde ve olay örgüsünün akışında ana kahramana yardımcı kişilerdir.

Karakter: Duygu, düşünce, konuşma ve davranış bakımından bireysel nitelikler gösteren, kendine özgü kişilik özellikleriyle diğer insanlardan ayrılan, yer aldığı eserin olay örgüsü ve içeriği ile ele alınıp çözümlenebilecek ve bu bakımdan başka eserlerden ayırt edebilecek kahramanlardır.

Tip: Belirli davranışlar sergileyen, zihniyet ve çevreyi temsil eden, benzerleri diğer hikayelerde de bulunabilen, kalıplaşmış kahramanlardır.

Buna göre kamyon adlı hikayenin ana kahramanı bir karakterdir.

3. Hikayedeki mekanlar:
- Zincirli Han
- Kamyon Kasası

Bunlar dışında bir geriye dönüşle anlatılan genç köylünün köyü vardır.
Bu mekanlar olayların yaşandığı yerler olarak karşılaşma ve çatışmaların tema etrafında verilmesi yardımcıdır.

4. Bu mekanlar, tema etrafında hikaye kahramanların karakter özelliklerine uygun olarak yapıyı oluşturan unsurlardır.

5. Hikayede belirgin bir zaman ifadesi söz konusu değildir.Hikayede “yolculuğun ikinci günü akşamına doğru” şeklinde bir ifade mevcuttur. Bu anahtar ifadeden yolculuğun başladığı ilk gün hikayenin başlangıcı kabul edilebilir.Hikayede genç köylünün babası ve arkadaşı ile ilgili kısımda ise geçmiş zamana bir dönüş söz konusudur. Bu zaman dilimleri hikayenin yapısına bütünlük kazandırmak amacıyla kullanılmıştır.

8. Etkinlik-

Hikayenin teması, yoksulluk ve çaresizliktir.Bu tema, hikayenin yazıldığı dönem ve yazarların benimsediği gelenekle paraleldir.Temayı, günümüz şartlarını da göz önünde bulundurarak güncelleştirebilirsiniz.

9. Etkinlik- fikirle.com

Hakim(İlahi) Anlatıcının Bakış Açısı - özellikleri: Herşeyi bilen, herşeyden haberdar, kahramanların, psikolojisi ve olay örgüsüne hakimdir.

Müşahit(III. Şahıs) – Anlatıcının Bakış Açısı: Kamera tarafsızlığıyla her şeyi gözleyen ve olduğu gibi yansıtan anlatıcıdır.

Kamyon hikayesinin farklı anlatıcıların ağzından anlatılması hikayenin kurgusunun ve temasının verilmesinde bir bütünlük sağlamak amacıyladır.

6. Hikayede betimleyici ve öyküleyici anlatım türleri kullanılmıştır.
Öyküleyici anlatıma örnek olarak hikayenin bütünü, bu bütünün içerisinde betimleyici anlatıma örnek olarak da hikayenin şu kısımları verilebilir:

“Kamyon, Zincirli Han’ın dar ve başık kapısından, yan duvarlara sürtünüp sıvaları dökülerek ve üzerine bağlanmış sepetlerle çuvalları 4 tarafa fırlatarak ıkına sıkına çıktı…(Bu cümlelerle başlayan kısmı örnek olarak verebiliriz.)

Sayfa 42

10. Etkinlik

Hikaye Türleri:

a)
Halk Hikayesi

b)
Maupassant(olay) Tarzı hikaye

c)
Çehov(Durum) tarzı hikaye

d)
Ben merkezli Hikaye

a) Halk Hikayesinin özellikleri:

16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.

b) Maupassant(olay) Tarzı hikaye:

Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant ( Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için Mopasan Tarzı Hikâye de denir

Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri: Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekindir..

c) Çehov(Durum) tarzı hikaye:

Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.

Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için Çehov Tarzı Hikâye de denir.

d) Ben merkezli Hikaye: Ben merkezli hikayelerde anlatılan olay yada bunun üzerine kurulan olay örgüsü, kişisel bunalım ve çıkmazların anlatılmasında bir araç olarak kullanılır.Yazar, hayalindekini gerçekleştirmek, ona bir çeşit canlılık vermek için bu aracı kullanır

Sayfa 47

7. Soru:

Ferhat ile şirin adlı metinde her şeyi bilen ve herşeye hakim “ilahi bakış açısına” sahip bir anlatıcı ile olayları tarafsız bir şekilde anlatan “müşahit anlatıcı” vardır.

Sayfa 48
11. Etkinlik

Ferhad ile Şirin adlı metinde anlatılanlar kurgulanırken olağanüstü özelliklerden dolayı doğal gerçeklikten uzaklaşılmıştır.
Hikayede “aşk” gibi evrensel bir temanın işlenişi okuyucu ya da dinleyicide estetik bir duygunun oluşmasını sağlar.

12. Etkinlik

Halk hikayelerinde belirsiz zaman ifadeleri ile genellikle hayali olağanüstü mekanlar kullanılır.
Hikayede kullanılan zaman ifadelerinin kronolojik zaman çizgisi üzerinde gösterilmesi mümkün değildir.

13. Etkinlik

Ferhad ile Şirin hikayesinin ana kahramanları: Ferhad, Şirin ve Mehmene Banu’dur. Bu kahramanlar dışında olay örgüsünün akışına yardımcı olan diğer kahramanlar ise şunlardır:
- Müneccimbaşı Yusuf Ağa
- Mimarbaşı
- Behzad Usta
- Gülendam Hatun
- Yaren Hatun
- Behram Ağa
- Selvinaz
- Rüstem Aga
- Şerif
- Hüsrev
- Şapur

Hikayenin ana kahramanlarının olağanüstü nitelik taşıdıkları için doğal gerçeklikten uzaklaştıkları görülmektedir.

14. Etkinlik

Ferhad ile Şirin adlı hikayenin teması “aşk”tır.
Hikayedeki “sultan,saray, nakkaş, müneccimbaşı, mimarbaşı, vezir, zindan” gibi sözcükler hikayenin ait olduğu dönemi gösteren anahtar sözcüklerdir.

8. Soru:

Yapısının olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarından oluşması, edebi bir dilin kullanılması, döneminin zihniyetini yansıtması, evrensel bir temanın olması hikayeyi sanat metni yapar.

Sayfa 49 50 51 52 – 087956′nın SIFIRI

15. Etkinlik-

- Hikayedeki olay, kişi ve mekanlar gerçeklik duygusu uyandırmaktadır.

- Hikayedeki çaresizlik – umut çatışması hikaye örgüsü içinde merak uyandıracak şekilde düzenlenmiştir.

- Hikaye beklenilenin aksine beklenmedik bir şekilde bitmiştir.

- Hikayedeki mekanlar ile kişiler arasında bütünleşme vardır.

- Hikayede bireysel fanteziler yani, yazarın hikayenin bütünlüğüne etki edecek bir müdahalesi yoktur.

- Doğal çevrenin anlatımında betimlemelerle gözleme yer verilmiştir.

- (10. Etkinliğe bir göz atınız)

16. Etkinlik-

Hakim(İlahi) Anlatıcının Bakış Açısı:
Herşeyi bilen, herşeye hakim kahramanların, psikoloji ile olay örgüsünden haberdardır.

Kahraman(Ben, 1. Şahıs) Anlatıcının Bakış Açısı:
Kendi dil ve üslubuyla olayları birinci ağızdan anlatan anlatıcıdır.

9. 087956 adlı hikayenin teması “çaresizlik”tir.

10. Hikayedeki olay parçaları, mekan ve kişiler ile mekan etrafında bütünleşmiştir.Çünkü hikayedeki olaylar belirli mekanlarda ve belirli kişiler arasında yaşanır.Bunları bir araya getirip kurgulayan ise temadır.

11. Hikayedeki kahramanları “10 lira, büyük ikramiye 500 bin lira, muhterem dinleyiciler,956 yılı” gibi anahtar ifadeler hikayenin 1950’li yıllarda yazıldığını ve dönemin zihniyetini yansıttığını gösteren örneklerdir.

12. Hikaye kahramanları “kahraman anlatıcı,İclal,amca,yenge’dir.Bu kahramanlara yardımcı olarak “aşçı, kahraman anlatıcının arkadaşı” vardır.Hikaye kahramanları günlük yaşamımızda karşımıza çıkabilecek doğal gerçekliği bulunan kahramanlardır.

13. Hikayedeki “yılbaşından bir hafta kadar önce ayın şu kadarı, ayın yirmi dokuzu demeden,956 yılı” gibi ifadeler zamanı belirlemekte yardımcı olan ifadelerdir.

Sayfa 57
18. Etkinlik-
Olay örgüsü: Belirgin bir olay örgüsü vardır.
Kişiler: Doğal gerçekliği bulunan kişilerdir.
Zaman: Belirgin bir zaman dilimi vardır.
Mekan: Doğal gerçekliği bulunan mekanlar vardır.

Ümit Fakir’in Ekmeği
Olay örgüsü: Olay yerine içinde bulunulan durum anlatılır.
Kişiler: -
Zaman: Akan zamanın içinden bir dilim vardır.
Mekan: -

• Ümit Fakir’in Ekmeği adlı hikaye hayatın doğal akışı içinde herkesin karşılaşabileceği bir kesittir.Bu durum hikayenin Çehov (durum) tarzıyla yazıldığının göstergesidir.
• Hikayede Maupassant tarzındaki gibi belirgin bir karşılaşma ve çatışma yerine hayatın doğal akışı içinde karşılaşılabilecek bir olay, günlük yaşamın bir kesiti içinde verilmiştir.
• Bakınız, 10. Etkinlik(Çehov Tarzı Hikaye)

14. Hikayede her şeyi bilen ve her şeye hakim olan “ilahi bakış açısı”na sahip bir anlatıcı vardır.
15. Hikayenin Teması “yoksulluk”tur.Bu tema etrafında olay parçaları mekan ve kişiler kurmaca gerçeklikle bir araya getirilmiştir.

19. Etkinlik-
Hikayedeki “serbest, lastik ayakkabı, iki buçukluk” gibi ifadeler hikayenin yazıldığı dönemin bazı özelliklerini yansıtan anahtar sözcüklerdir. Bu ifadeler hikayenin teması olan yoksullukla örtüşen bir anlatımla sunulmuştur.

20. Etkinlik -

Ümit Fakirin Ekmeği adlı hikayenin kahramanları kadın ve serbestçidir.
Yardımcı kahraman olarak badanacı Hasan, Semahat, Asım Bey de kurguda olay örgüsüne dahil edilmişlerdir.
Hikayedeki ana kahramanlar olan kadın ve serbestçi günlük yaşamda karşılaşabileceğimiz doğal gerçekliği olan kişilerdir.

21. Etkinlik-
isimler: kadın, yol, mezarlık, ayakkabı, pirinç, salata…
Sıfatlar: zayıf kadın, çiçekli eşarp, gezgin serbestçi, iyi kalpli, çatlak ayna…
Zamir: o, biz, sen, ben…
Zarf: boş boş, gibi, ……a doğru…
Bağlaç: hem kızı okutuyor hem iyi yiyip içiyorlardı, ve,fakat…

Sayfa 58-
22. Etkinlik

Günlük yaşamınızın bir kısmını durum hikayesi olarak yazınız…

Sayfa 59 -
23. Etkinlik

Ben merkezli hikayelerde anlatılan olay yada bunun üzerine kurulan olay örgüsü, kişisel bunalım ve çıkmazların anlatılmasında bir araç olarak kullanılır.Yazar, hayalindekini gerçekleştirmek, ona bir çeşit canlılık vermek için bu aracı kullanır.Bu bir yönüyle yazarı, psikolojik bakımdan rahatlatan, ruhi bunalımlarını okurlarıyla paylaştıran bir çıkış yolu gibidir.

60. Sayfa-
Bireyi birey olarak ele alan hikayelerde anlatanla, anlatılan iç içe girmiş durumdadır.Odalardan Biri adlı hikayenin kahramanı olan Müşfik Börekçi, aslında yazarın psikolojik durum, arzu ve hayallerinin tercümanıdır.

17.
Hikayenin teması “yalnızlık”tır.Bu tema, hikayede kurmaca gerçeklikle verilmiştir.

18.
Hikayedeki kahraman anlatıcı ile otel katibinin karşılaşması, yalnızlık ile insanların çatışmasının simgesi konumundadır. Katip ile karşılaşma, hikaye kahramanını yalnızlığının huzursuzluğuna neden olmuştur.

19.
Odalardan Birinde Adlı hikayede mekan olan otel odası, kahramanın odayı olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi algılandığının göstergesidir.Odadayken hissettikleri, düşündükleri odayı onun zihninde yeniden şekillendirmiştir.

20.
Hikayedeki “saat bir buçuğa geliyor” ifadesi hikayedeki belirgin saat konumundadır.Fakat olay bu ifadede belirtilen zamandan kısa bir süre önce başlamış ve kısa bir süre sonra da bitmiştir. Bu durum, kısa bir zamana sığdırılan büyük ruhi bir dünyanın olduğunu da gösterir.

21. Odalardan Birinde adlı hikayede kahraman merkez alınmıştır.Ben merkezli hikayelerde anlatılanlar aslında anlatıcı için birer araç durumundadır.

22.
Bakınız: 10. Etkinlik(Ben merkezli Hikaye)

24. Etkinlik – Tablo-

Hikayede kahraman anlatıcı vardır.Olay, insan ve mekanı algıladığı ve yaşadığı psikoloji çerçevesinde birinci ağızdan anlatmıştır

25. Etkinlik-

Olay: Bakınız;
18. Etkinlik

Mekan:Bakınız;

18. Etkinlik

Kişi:Bakınız;

18. Etkinlik

Zaman:Bakınız;

18. Etkinlik

Anlatıcının Bakış Açısı: Kahraman Anlatıcı
Tema: Çaresizlik

Ümit Fakir’in Ekmeği
Olay: ——
Mekan: —–
Kişi:——
Zaman: ——
Anlatıcının Bakış Açısı: Hakim Anlatıcı
Tema: Yoksulluk

Odalardan Biri
Olay: Olay “ben”im etrafında şekillenmiştir.
Mekan: Doğal gerçekliği vardır.
Kişi:Doğal gerçekliği vardır.
Zaman: Akan zamandan bir dilim alınmıştır.
Anlatıcının Bakış Açısı: Kahraman Anlatıcı
Tema: Yalnızlık
23. Hikayedeki yalnızlık teması, fiziki yalnızlıktan çok ruhi yalnızlık olarak karşımıza çıkmaktadır.Günüzüm modern insanının en büyük problemlerinden birisi olan yalnızlık, hikaye kahramanının dile getirişiyle aynı zamanda fiziki bir yalnızlığa da beraberinde getirmektedir.Toplumsal ilişkilerin gevşemesi ve karşılıklı anlayış ve saygının da azalmasına bunun sonucunda bir hayal ve arzu dünyasında yaşayan bireyin ortaya çıkmasına sebeb olmaktadır.

24. Hikayede öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri kullanılmıştır.

Sayfa 61-

Hikayedeki anlatım bozukluğu olan tek cümle:
- İstasyona 7 dakikada, evine 10 dakikada varır.(gereksiz sözcük kullanımı)
- İstasyona 7, evine 10 dakikada varır.
27. Etkinlik-

Verilen metin akıcılık, duruluk-açıklık bakımından uygunluk göstermekle birlikte dil ve ifadesindeki sanatlı söyleyiş dolayısıyla yalın değildir.

25. Tüm hikayelerde dil, ağırlıklı olarak göndergesel işlevinde kullanılmıştır.

28. Etkinlik -

Zihninizde tasarladığınız şekilde hikayenizi yazınınz.Hikayenizi yazarken olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekana dikkat ediniz.

Sayfa 62 – 63
ANLAMA YORUMLAMA

29. Etkinlik-
- Serim: Hikayenin başlangıcından “ya müsteşar kabul etmeseydi, diye düşündü.” Cümlesine kadar.
- Düğüm: “o göğsünü ilikledi…” cümlesiyle başlayıp son parağrafa kadar olan kısım.
- Çözüm: “Sicil müdürü…” ifadesiyle başlayıp, hikayenin sonuna kadar olan kısım.
- Çatışma Türleri:Hikayede kahramanın kendi içinde bir çatışma halinde olması söz konusudur.
- Mekan: Cavit Bey’in odası(evi)
- Zaman: “Ağustos,Cuma günü.” İfadesi belirgin bir zaman ifadesidir.
- Kahramanlar: Cavit Bey, müsteşar ana kahramanlardır.Kahramanların fiziki görünüşüne değinilmemiştir.Fakat yaşananlardan Cavit Bey’in de müsteşarın da yardımsever bir yapıya sahip oldukları, bu doğrultuda hareket ettikleri anlaşışmıştır.
- Anlatıcının Bakış Açısı:Hikayede her şeyi bilen be her şeyden haberdar olan hakim anlatıcının bakış açısı vardır.
- Tema: Hikayenin teması “kurulan hayaller”dir. Bu tema hikayede açıkça ifade edilmiştir.
- Anlatıcının ifade tarzı: Anlatıcı, ifade tarzını anlatma yoluyla göstermiştir.

30. Etkinlik

Bakınız: 10. Etkinliğe

Sayfa 64 65 66

ÖLÇME DEĞERLENDİRME
1. …..müşahit anlatıcının bakış açısı…..
…..Çehov (durum) tarzı hikayeler…..
…..Maupassant(olay) …..
…..Maupassant(olay) …..
2. Sırasıyla:

Y
D
D
D
Y
D

3. B
4. B
5. C
6. D
7. A
8. E
9. A
10. B

26. Etkinlik

16.

7. Etkinlik-

1.

Sayfa 67
Hazırlık-
1. “Hayatımı Yazsam roman olur.” Sözü, romanın insanı baz alarak yaşadığı ya da yaşayabileceği olayları belirli bir zaman, mekan ve kişiler çerçevesinde anlattığına işaret etmektedir.Çünkü insanoğlu, yaşadığı bu dünyada zamandan, mekandan ve olaylardan bağımsız değildir.

1. Etkinlik:-
Aşağıda okunması istenilen bazı romanların özetleri ile romanlardan kısa parçalar bu eserlere ulaşamayacak veya tamamını okuyamayacaklar için verilmiştir.Buyrun:

3. Etkinlik-
Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek” adlı eserine yine şuradan ulaşabilirsiniz:

Sayfa 68

5. Etkinlik:-
Ortak olarak okuduğunuz 3 romanı sınıfta anlatınız.

6. Etkinlik-

Aşk-ı Memnu romanının olay örgüsü şu şekildedir.

- Adnan Bey’in eşinin bir süre önce ölmesiyle şimdiki hayatlarının anlatılması.
- Adnan Bey’in Göksu’da sandal gezintisi yapması ve Firdevs Hanım’la tanışması
- Adnan Bey’in Bihter ile evlenmesi
- Bihter’in konağa gelişiyle yeni bir düzenin konakta başlaması.
- Nihal’in Behlül ile Bihter’in konuşmalarını duyup aralarındaki ilişkiyi öğrenmesi.
- Beşir’in bütün olup biteni Adnan Bey’e anlatması.
- Bihter’in intihar etmesi.
- Adnan Bey ve Nihal’in yeniden baş başa kalması.

Sayfa 69

1. Olay örgüsünü oluşturan parçalar, romanın teması etrafında bir araya getirilmiş ve birbirini tetikleyen parçalar olarak kurgulanmıştır.
2. Aşk-ı Memnu romanındaki olayların kronolojik sırası şöyledir:
- Adnan Bey’in eşini kaybetmesi
- Göksu gezintilerine katılması
- Bihter ile evlenmesi
- Behlül ile Nihal’in nişanlanması
- Bihter’in Adnan Bey ile evliliğinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra yine bir Göksu gezintisi akşamı benliğini sorgulaması.
- Behlül ile Bihterin ilişkisinin başlaması.
- Nilah’in bu ilişkiyi Behlül’ün cüzdanından düşen nottan yola çıkarak öğrenmesi ve bayılması
- Zenci köle Beşir’in her şeyi Adnan Bey’e anlatması.
- Bihter’in intihar etmesi.

Sayfa 69 70 72

7. Etkinlik

• Verilen şemaya göre, kronolojik olay zinciri, zamanı bir bütün olarak kapsamaktadır.Olay örgüsü ise bir bütün halindeki bu zamanın belirli bir kısmı ya da anını içermektedir.

8. Etkinlik
Kişiler:
• Adnan Bey: Hali vakti yerinde, kırk beş yaşlarında bir İstanbul beyefendisidir. Eşinin ölümü üzerine Bihter ile evlenmiş ve konağındaki yaşamına devam etmiştir.
• Bihter: Hafif meşrepliği ile tanınan Melih Bey Takımı’nın bir üyesi ve Firdevs Hanım’ın kızıdır.Sadık kalacağı zengin bir koca bulmak ve mutlu bir yaşam kurmak arzusuyla Adnan Bey ile evlenir.Fakat ona sadık kalamayarak Behlül ile bir aşk-ı memnu(yasak aşk) yaşar.
• Nihal: Adnan Bey’in masum ve meleksi bir portre olarak sunulan, genç kızlık dönemine girişinden Behlül ile nişanlanmasına kadar hayatı hep başkalarının kararı ile yönlendirilen bir kızdır.
• Behlül:Adnan Bey’in yeğeni olan ve konağa rahatlıkla girip, çıkabilen, Nihal ile nişanlanıp Bihter ile yasak bir aşk yaşayan, Beyoğlu’nun sorumluluk gerektirmeyen günübirlik ilişkilerinden geri kalmayan pragmatik birisidir.
• Beşir: Adnan Bey’in konağında çalışan ve yaşanan yasak ilişkiye ve Nihal’in acıklı durumuna dayanamayıp her şeyi Adnan Bey’e anlatan zenci köledir.

*** Aşk-ı Memnu’dan alınan yukarıdaki olay halkasının teması “yasak aşkın ya da ihanetin sonu”dur.
*** Aşk-ı Memnu romanındaki olay halkalarında bulunan temalar, romanın temasına paralel olarak sunulan, onu değişik açılardan tamamlayan parçalardır.

3. Soru:Aşk-ı Memnu romanının teması “yasak aşk”tır. Bu tema romanda yaşanan yasak aşkın insan hayatları üzerindeki etkisi üzerinden anlatılmıştır.
4. Soru:Aşk-ı Memnu romanının teması “yasak aşk”tır.Romandaki bu tema, romanın yazıldığı Servet-i Fünun Dönemi edebiyatçılarının benimsediği “sanat, sanat içindir” anlayışıyla örtüşmektedir.Çünkü bu anlayış bireyselliği beraberinde getirir.Kendisinden önceki Tanzimat Döneminin aksine toplum sorunlarına eğilmek yerine bireysel duyuş, düşünüş ve zevk baz alındığı için böyle bir tema seçilmiştir.Servet-i Fünun romanlarında sosyal çevre, aile ile sınırlandırılarak toplum yerine aile fertleri arasındaki olaylar anlatılmıştır.Servet-i Fünun’un bütün romanlarında “aşk,kötümserlik ve kaçış” üç ana unsur olarak karşımıza çıkar.Aşk-ı Memnu romanının teması da bu bakımdan romanın yazıldığı dönemin özelliklerine uyar.

Sayfa 73

9. Etkinlik-
Aşk-ı Memnu romanındaki mekanlar ve özellikleri şunlardır:
• Konak: Adnan Bey’in sahibi olduğu, kızı Nihal, oğlu Bülent ve mahiyetinde çalışanlarla birlikte yaşadığı, romandaki olayların ana merkezidir.
• Göksu: Sandal sefalarının yapıldığı, Adnan Bey’in hayatına yeni bir yön verdiği, Bihter’in içindeki kadını uyandıran dönemin meşur eğlence yeridir.
• Ada: Roman kahramanlarının ruhen sıkıldıkları zamanlarda bir kaçış ve dinlenme yeri olarak kullandıkları mekandır.

Sayfa 75 – 77

10. Etkinlik Tablo-
Kronolojik Zaman
• Adnan Bey’in Göksu gezisi
• Bihter ile Adnan Bey’in evliliği
• Bihter ile Behlül’ün ilişkisinin başlaması
• Adnan Bey’in her şeyi öğrenmesi
• Bihter’in intiharı ana zamanlardır.
Zamanda Geriye Dönüşler:
• Romanda Bihter’in evliliğinin üzerinden bir yıl geçtikten sonra kendisiyle hesaplaşırken çocukluğunu hatırlaması romandaki en belirgin geriye dönüştür.

11. Etkinlik:-
Olay örgüsündeki zaman, bir bütün olan kronolojik zamanın içinden alınan bir bölüm konumundadır.Kısaca söylemek gerekirse bütünden bir parçadır.

Sayfa 78

12. Etkinlik:-Verilen metinden de anlaşılacağı üzere, anlatıcı, romanın olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurlarının belirli bir temaya göre bir araya gelip bir anlam kazanmasındaki temel taşıdır.Başka bir ifadeyle okurun gözleri durumundadır.

13. Etkinlik – Tablo-
Hakim(ilahi) Anlatıcının bakış Açısı:
• her şeyi bilen, her şeye hakim anlatıcıdır.
…..
Sayfa 79

15. Etkinlik-
• Aşk-ı Memnu romanında öyküleyici ve betimleyici anlatım kullanılmıştır.
• Romanda dil göndergesel işlevdedir.
• Söylenmek istenilenin karşı tarafa(alıcı) tam anlamıyla çağrışım yapması, anlatıla doğrultusunda seçilen anlatım türü ve dilin işlevi ile ilgilidir.

16. Etkinlik-
• Aşk-ı Memnu romanı realizm akımı doğrultusunda kaleme alınmıştır.
• Realist anlayış Aşk-ı Memnu romanındaki olay örgüsü, kişiler, zaman ve mekan unsurları ile romanın temasının gerçekçi bir dille anlatılmasını ve okurda gerçeklik duygusu uyandırmasını sağlamıştır.

Romantizm:
- Sefiller, Yazarı: Victor Hugo, Konusu: “Jan Valjan’in yaşamı”

Realizm:
- Madame Bovary, Yazarı: Gustave Flaubert, Konusu: Yasak Aşk

17. Etkinlik-
Okuduğunuz herhangi bir romanla ilgili (ör. Aşk-ı Memnu) kişisel duygu ve düşüncelerinizi yansıtan yazılar kaleme alınız.

Sayfa 80

18. Etkinlik-
Tarihi Roman: Devlet Ana, Osmancık
Macera Romanı: Monte Cristo, Kontu, Robinson, Cruose,
Sosyal Roman: Sinekli Bakkal, Saatleri ayarlama Enstitüsü, Kiralık Konak
Tahlil Romanı: Eylül

19. Etkinlik:- 1. Grup: Yeşil Gece adlı romandan alınan metin parçası ifadenin bir engele uğramadan akması, gereksiz söz tekrarlarından kaçınılması ile ses akışını bozan, telaffuzu zor seslelere yer vermemesi açısından akıcıdır.
2. Grup: Verilen metin parçası gereksiz ifadelerin bulunmamasını ve anlaşılması güç cümlelere yer verilmemesi açısından duru-açıktır.
3. Grup: Verilen metin parçasının sade ve süssüz olması, duygu ve düşüncelerin kesin ve kısa ifadelerle dile getirilmesi açısından yalındır. Romanın akıcı, duru-açık ve yalın olması yapısının ve temasının okura tam anlamıyla ulaşması açısından önemlidir.

20. Etkinlik-
Anlatım Bozukluğu bulunan cümleler:
• Rıhtımdaki – Kıyamet ve Mahşer gününü düşünürken bile tasavvur edemedi – kalabalığı, Galata ve İstanbul sırtlarında birbirinin üstüne kurulmuş, havalara asılmış gibi görünen binaları, kubbeleri bulanık gözlerinin ne çıldırtıcı bir ahret rüyası içinde göründüğünü hatırlıyordu.(Ek fazlalığı)
• Artık, ne düşündüğünü ne istediğini, bu dünyada vazifesi ne olduğunu biliyordu.(Ek eksikliği)
Cümlelerin düzeltilmiş halleri:
• Rıhtımdaki – Kıyamet ve Mahşer gününü düşünürken bile tasavvur edemediği – kalabalığı Galata ve İstanbul sırtlarında birbirinin üstüne kurulmuş, havalara asılmış gibi görünen binaları, kubbeleri bulanık gözlerinin ne çıldırtıcı bir ahret rüyası içinde gördüğünü hatırlıyordu.
• Artık, ne düşündüğünü ne istediğini, bu dünyada vazifesinin ne olduğunu biliyordu.

21. Etkinlik-

İsim: sabah, elbise
Sıfat: siyah, yeni
Zarf: birkaç, üçgün
Zamir: bu, o
Edat: ….
Bağlaç: ile, ve
Ünlem: ….
Fiil: al- tut-
• Bu kelime türleri romanın anlamının tam olarak algılanması amacıyla kullanılmıştır.

Sayfa 81

23. Etkinlik-
- Verilen metne göre Atatürk’ün en belirgin liderlik özellikleri doğuştan gelen sezgi, araştırmacı turum, çok okuma özelliği ile kararlı olması ve kararlı davranmasıdır.

Sayfa 83
Anlama Yorumlama
1. Romanın toplumun aynası olduğu düşünülürse toplum için ne kadar önemli olduğu da anlaşılacaktır.Çünkü edebi bir eser olarak roman, ortaya çıktığı toplumun maddi ve manevi bütün kültür unsurlarını başka bir deyişle zihniyetini bünyesinde barındırır.Bununla birlikte topluma yol gösterme ve ilerleme yolunda topluma öncülük etmek gibi bir işleve de sahiptir.

Sayfa 84 85 86

24. Etkinlik:
Roman olay örgüsü, birbiriyle ilişkili olayların zincirleme akışıyla oluşur ve romanın yapı unsurlarından en önemlisini meydana getirir. İşte resimdeki nar da, küçük parçaların bir araya gelmesiyle oluşan bir yapıya sahiptir.

25. Etkinlik:-
Siz de okuduğunuz bir romanı (inceleme bölümünde tahlil edilen Aşk-ı memnu ile ders kitabında değişik yönleriyle verilen romanlar gibi) verilen plana göre inceleyiniz.

26. Etkinlik: -
Ateşten Gömlek romanında Atatürk bir roman kahramanı gibi fakat geri planda, bir lider olarak anlatılmıştır.Onun vatanı ve milleti için yaptıkları Kurtuluş Savaşı’nın seyrine paralel olarak verilmiştir.

Ölçme ve Değerlendirme
1. ……… karakter ………
………tip ………
………kahraman anlatıcı ………
2.
D
D
Y (Romandaki anlatıcı, varlığından söz edilen hayali bir anlatıcıdır.)

3.Doğru Cevap “C” seçeneğidir. “babamın” sözcüğü gereksiz olarak ikinci kez tekrar edilmiştir.
4. C
5. B : “serin” sözcüğü sıfat, diğerleri isimdir.
6. D: “onun” ve “senin” zamirlerinden hangisi olduğu belirsizdir.
7.C
8. C: Soru sıfatı olarak kullanılmıştır.
9. B

sayfa 3 hazırlık çalışmaları 1)Toplumdaki olayların etkisiyle sanatıçının iç dünyasını yansıtma isteği 2)Yazarlar yaşadıkları dönemden etkilenirler. 3)Sanat eselerinin ilerlemede ne kadar önemli olduğunu söylüyor.

Sayfa 8 1)Kişi,yer,zaman,olay 2)Cumhuriyet dönemi yıllarında yazılmıştır.(2. Dünya Savaşı olabili.)Gerçekçiliği yansıtıyor. 3)Kişi kendisini olayın içinde hisseder ama tiyatroda farklı hem görsel hem de işitsel. 4)Dil ötesi işlevinde.Çünlü bu bir sanat metnidir. 3. etkinlik 1)1. metin savaş sonrası halkın çektiği yoklugu anltmıştır.2.metinde zamanın içinde akıp gittiğini,3. metinde realizm hakkın da bilgi vermiştir. 2)Realizm metninde ileti dogrudan verilmiştir. 3)İletisi dogrudan olan metinler sanatsal değillerdir.iletsi dolaylı yoldan olan metinler ise sanatsal metinlerdir. 4. etkinlik -Kaymaklı tavuk göğsü:dil ötesi(sanatsal) Realizm:Göndergesel -Yazılış amaçları farklı olduğundan işlevleri farklıdr. sayfa 9 5. etkinliği sıır 1926yılında yanı cumhurıyetın ılanından sonra yazılmıştır. cumhurıyet donemınde saırler anadoluya yonelıse geçiş yapmıslar ve anadoluya yonelerek halkın yasayıslarını dıle getırmıslerdır bu bakımdan saır bulundugu donemden etkılenmıs ve anadoluyu konu etmıstır her eser bulundugu donemın ızlerını tasır umarım ısıne yarar SAYFA=10 DİLLE GERÇEKLEŞTİRİLEN SANA ETKİNLİKLERİ : 1)ANLATMAYA BAĞLI METİNLER=FABL,MASAL,HİKAYE,ROMAN 2)GÖSTERMEYE BAĞLI METİNLER=TİYARTOa)KOMEDİ,b)TRAJEDİ c)DRAM d)ORTA OYUNU,e)KÖY SEYİRLİK OYUNU. KENDİNİ COSKUYLA İFADE ETMEYE BAĞLI TÜRLER=ŞİİR Dille gerçeleştirilen sanat etkinlikleri Anlatmaya bağlı edebi türler -Hikaye -Roman -Destan -Masal -Fabl Göstermeye bağlı edebi metinler -Tiyatro -Bale -Sinema Kendini coşkuyla ifade etmeyebağlı türler -Şiir -Müzik

Pazartesi, Mayıs 03, 2010

11. sınıf Dil ve Anlatım Kitabı Özet

İÇİNDEKİLER
UNITE I
METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

Metinlerin Sınıflandırılması

UNİTE II

ÖGRETICI METİNLER
1.Mektup
2.Günlük (Günce)
3.Anı (Hatıra)
4.Biyografi (Hayat Hikâyesi), Otobiyografi
5.Gezi Yazısı (Seyahatname)
6.Sohbet (Söyleşi)
7.Haber Yazıları
8.Fıkra
9.Deneme
10.Makale
11.Eleştiri (Tenkit)

ÜNITE III
SÖZLÜ ANLATIM
Röportaj
Mülakat (Görüşme)
Söylev (Hitabet, Nutuk)










ÜNITE I
METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
BU B**ÜMÜN AMAÇLARI
Bu ünitenin sonunda;
Metinleri sınıflandıracak,
Ögretici metinlerin özelliklerini belirleyecek,
Sanat metinlerinin özelliklerini kavrayacak,
Ögretici metinler ile sanat metinleri arasındaki farkları ögreneceksiniz.
NASIL ÇALISMALIYIZ?
Bilmediğiniz sözcük ve kavramların anlamlarını sözlüğe bakmadan önce metinden tahmin ediniz. Daha sonra sözcüklerin açıklamasını okuyun.
Örnek metni veya metin parçasını dikkatlice okuyup anlatılmak istenen duygu ve düşünceleri kavramaya çalisiniz.
Konu içinde size yöneltilen soruları yanıtlayınız.
Uyarıları dikkatle okuyun, gerekiyorsa yazınız.
Yazar, eser adını ve önemli kavramları yazarak çalisiniz.
İncelediğiniz metin türü ile ilgili başka yazıları da okuyarak ögrendiginiz bilgileri değerlendiriniz.
Daha geniş bilgi için ansiklopediden, edebiyat tarihinden ve İnternet'ten yararlanınız.



METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
Metinler gerçeklikle ilişkileri, anlatım biçimleri, işlevleri ve yazılış amaçlarına göre öncelikle sanat metinleri ve ögretici metinler olarak iki gruba ayrılır.

I.SANAT METİNLERİ
Sanat metinleri, gerçeklerin sanatçının hayal, duygu ve düşünce dünyasında yeniden yorumlanması ve şekillenmesiyle meydana gelir.
Sanat metinlerine edebî metinler de denir.
Bu metinlerde estetik ön plandadır.
Sezdirmek ve hissettirmek esastır.
Her okunduğunda yeniden yorumlanmaya açıktır.
Edebiyat biliminin içerisinde yer alır.






Sanat metinleri kendi içerisinde:
A. Şiir (coşku ve heyecanı dile getiren metinler)
B. Olay çevresinde oluşan edebî metinler olarak iki gruba ayrılır.
A. Şiir (coşku ve heyecanı dile getiren metinler): Duyguları, izlenimleri,
coşkuları dilsel bir anlatım içinde ve özellikle dizeler hâlindeki ritimlerle, uyumlarla ve
imgelerle açıklayan metinlerdir.
B. Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler:
-Kurmacanın (hayal ürünü) imkânlarından yararlanır.
-Yoruma dayanır.
-Bir olay örgüsü vardır.
-Olay örgüsü hayalî olarak düzenlenir.
-Kişi, zaman, mekân gibi ögeler yer alır.
-İnsana özgü soyut durumlar somutlaştırılır.
Olay çevresinde oluşan edebî metinler:
1. Anlatmaya bağlı edebî metinler
2. Göstermeye bağlı edebî metinler olarak iki gruba ayrılır.
Anlatmaya bağlı edebî metinler ve göstermeye bağlı edebî metinler arasındaki en büyük fark; birisinin anlatmaya ve okumaya diğerinin ise göstermeye ve seyretmeye bağlı olmasıdır.
1. Anlatmaya Bağlı Edebî Metinler
a. Destan
b. Masal
c. Halk hikâyesi
d. Mesnevi
e. Manzum hikâye
f. Hikâye
g. Roman
2. Göstermeye Bağlı Edebî Metinler;
a. Geleneksel Türk tiyatrosu
(Orta oyunu, Karagöz, köy tiyatrosu)
b. Modern Türk tiyatrosu
(komedi, dram, trajedi) olarak gruplara ayrılır.










II. ÖGRETICI METİNLER
Ögretici metinlerde amaç gerçeğin yeniden yorumlanması değil olduğu gibi anlatılmasıdır. Önemli olan okuyucuya bilgi vermek ya da bilgiyi paylaşmaktır. Bu nedenle ögre tici metinlerde ifadeler açık ve nettir. Her okunduğunda farklı yorumlanmaz.
Ögretici metinler;
Tarihî metinler (tarihî konuları anlatan ve belgelere dayanan metinler)
Felsefî metinler ( felsefî konuları anlatan metinler)
Bilimsel metinler (bilimsel gelişmeleri anlatan metinler)
Gazete çevresinde gelişen metinler (makale, deneme, sohbet, fıkra, eleştiri, haber yazısı, röportaj vb.)
Kişisel hayatı konu alan metinler (anı, mektup, günlük, gezi yazısı, biyografi, oto biyografi vb.) olarak gruplandırılır.
Bu ögretici metinler içerisinde edebiyatın ilgilendiği edebî metin türleri "gazete çevresinde gelişen metinler" ve "kişisel hayatı konu alan metinler" içerisinde yer almaktadır.
II.ÜNITE
ÖGRETICI METİNLER
Mektup
Günlük (Günce)
Anı (Hatıra)
Biyografi (Hayat Hikâyesi), Otobiyografi
Gezi Yazısı (Seyahatname)
Sohbet (Söyleşi)
Haber Yazıları
Fıkra
Deneme
Makale
Eleştiri (Tenkit)
BU B**ÜMÜN AMAÇLARI
Bu üniteyi bitirdiğinizde;
Mektup türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Günlüğün (günce) özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Anı (hatıra) türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Biyografi (hayat hikâyesi), otobiyografi türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Gezi yazısının (seyahatname) özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Sohbet (söyleşi) türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Haber yazılarının özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Fıkra türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Deneme türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Makale türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacak,
Eleştiri (tenkit) türünün özelliklerini belirleyecek ve bu türde metin oluşturacaksınız
NASIL ÇALISMALIYIZ?
Bilmediğiniz sözcük ve kavramların anlamlarını sözlüğe bakmadan önce metinden tahmin ediniz. Daha sonra sözcüklerin açıklamasını okuyunuz.
Örnek metni veya metin parçasını dikkatlice okuyup anlatılmak istenen duygu ve düşünceleri kavramaya çalisiniz.
Konu içinde size yöneltilen soruları yanıtlayınız.
Uyarıları dikkatle okuyunuz, gerekiyorsa yazınız.
Yazar adını, eser adını ve önemli kavramları yazarak çalisiniz.
İncelediğiniz metin türü ile ilgili başka yazıları da okuyarak ögrendiginiz bilgileri değerlendiriniz.
Daha geniş bilgi için ansiklopediden, edebiyat tarihinden ve İnternet'ten yararlanınız.
1. MEKTUP
1. Tanımı
Bir haberi, dileği veya duyguyu bir başkasına iletmek için yazılmış yazıya mektup denir.
Mektup en eski haberleşme araçlarından biridir. Günümüzde uygarlığın gelişmesi ile haberleşme araçları oldukça çesitlenmistir: gazete, dergi, televizyon, bilgisayar, belgegeçer, İnternet...
Mektup, yazının bulunduğu tarihe kadar çikabilen en eski edebiyat türlerinden biridir. Eldeki en eski örnekler, Mısır firavunlarının (M Ö 14-15. yüzyıllar) ve Hititlerin mektuplarıdır.
2. Özellikleri
Bir edebiyat türü olarak mektup günümüzde, iletişimdeki hızlı teknik gelişmelere karşin kişinin iç dünyasını yansıtması ve düşüncelerin paylaşimı nedeniyle yerini korumaktadır. Mektup türü dört ana gruba ayrılır:
Özel mektuplar
Edebî mektuplar
İş mektupları
Resmî mektuplar
1-Özel Mektuplar
Birbirlerini tanıyan kişilerin duygu ve düşüncelerini paylaşmak için birbirlerine gönderdikleri mektuplardır. Mektuplaşan kişiler arasındaki samimiyet, özel mektupların değerini artırır. Özel mektuplar her konuda yazılabilir, o nedenle konuları çok çesitlidir. Ancak konularda güncellik ağır basar.
Anlatımında içtenlik ve rahatlık vardır. Hitaplarda da içten ifadelere yer verilir. Bahsedilen konuya göre, mektup yazan kişinin üslubu değişir. Sanatçıların, devlet adamlarının, düşünürlerin özel mektupları yayınlandığında bizler için önemli belgeler olabilir.
Özel mektupları, konularına göre alt başlıklar hâlinde adlandırmak da mümkündür:
Aile mektupları veya sağlık mektupları (eşe, dosta, yakın akrabaya yazılanlar),
Tebrik mektupları (herhangi bir başarı, nikâh, nişan, düğün, bayram, yılbaşi gibi sebeplerle yazılanlar),
Teşekkür mektupları (iyilik veya yardım görme gibi sebeplerle yazılanlar),
Davet mektupları (davetiyeler, nişan, düğün, gezi vs. sebeplerle yazılanlar),
Taziye mektupları,
Özür mektupları vs.
Bu türdeki mektupların gizliliği vardır ve bu gizlilik kanunla korunmuştur.
2-Edebî Mektuplar
Edebiyatçıların birbirlerine ya da dostlarına yazdıkları sanatsal değer taşiyan mektuplardır.
Edebî mektuplar, dil ve anlatım açısından sanat değeri taşir. Örnek bir dil ve anlatım kullanılır.
Edebî mektuplar belge niteliği taşidıklarından önemlidirler. Bu tarz mektuplardan yazıldıkları döneme ait sanat, edebiyat ve fikir olayları hakkında bilgi edinmek de mümkündür.
Tanınmış yazarlar birbirlerine yazdıkları mektuplarla fikir ve sanat olaylarını ve eserleri tartışırlar.
3-İş Mektupları
Endüstri, iş ve ticaret alanlarında ya da iş yerleriyle kişiler arasında yazılan mektuplardır. Bu mektuplarda içtenlik aranmaz. İstenilen, açıkça ve anlaşilır bir dille belirtilir. Açıklayıcı anlatım türü tercih edilir.
1. Mektup kâğıdı temiz ve çizgisiz olmalıdır.
2. Mektupların mürekkepli kalemle ya da bilgisayarla yazılmasına özen gösterilmelidir.
3. Mektup kâğıdının sağ üst kısmına yazıldığı yer ve tarih konulmalıdır.
4. Mektup, yazıldığı kişiye uygun bir seslenişle başlamalı ve seslenişten sonra virgül
işareti konulmalıdır.
Mektupta karalamalar yapılmamalı ve yazım kurallarına uyulmalıdır.
Selam ve saygı sözleri sonuç bölümünde yer almalı, selâm, saygı ve teşekkürlerde aşirılığa kaçılmamalıdır.
7. Mektup bitince sağ alt köşesi imzalanmalıdır.
8. Anlatılacak konu kesin ve açık bir dille ifade dilmeli; cümleler kısa olmalıdır.
9. Sözcüklerin kısaltmaları kullanılmamalı; yanlış anlama gelecek sözlere yer verilmemelidir.
4-Resmî Mektuplar
Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz, beyaz kâğıtlar kullanılır. Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır.
Resmî mektuplar, biçim yönüyle iş mektuplarına benzer. Resmî mektuplar; başlık, metin ve son kısım diye üç bölüme ayrılır.
Başlıkta gönderen makam, dosya numarası, tarih, konu, adres ve ilgiler bulunur.
Metin kısmında, doğrudan doğruya işle ilgili konudan söz edilir.
Son kısımda ise üst makam yetkilisi alt makamdakine yazıyorsa yazıyı "rica ederim", alt makamdaki üst makamdakine yazıyorsa "bilgilerinize saygıyla sunarım" veya "arz ederim" şeklinde ifadeler yazar.
Hiçbir saygı kelimesi kullanılmaz. Sağ tarafa imza atılır. İmzanın altına yazıyı imzalayanın adı ve soyadı yazılır (soyadı büyük harflerle). Bunun altına makam adı, küçük harflerle yazılır, gerekirse kısaltma kullanılabilir.



MEKTUP PLANI


Sesleniş, Tarih

(Giriş)…………………………………………………………… ………………………………
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
(Gelişme) ……………………………………………………………………………… ……………
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..



(Sonuç)…………………………………………………………… ……………………………
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..
……………………………………………………………………………… …………………..


Adres
İmza
Adı Soyadı




Girişte, mektubun yazılma nedeni açıklanır.
Gelişmede, duygu ve düşünceler anlatılır.
Sonuçta, iyi dilekler belirtilir.





Dilekçe
Dilekçe, bir isteği bildirmek, bir şikâyeti duyurmak veya herhangi bir konuda bilgi vermek amacıyla resmî veya özel kurumlara/kuruluşlara yazılan resmî yazıdır.

Dilekçe, herkesin zaman zaman yazmak zorunda kalabileceği bir mektup türüdür.
Dilekçe yazarken aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir:
Dilekçe metni genellikle kısa olur. Ancak bazı özel durumlarda kâğıdın ön yüzü yeterli olmazsa kâğıdın arka yüzüne yazılmaz ikinci bir kâğıt kullanılır.
Konular kısa ve öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez.
Dilekçe bilgisayarla, daktiloyla veya mavi ya da siyah mürekkepli dolma kalemle yazılır. Tükenmez kalemle veya kurşun kalemle dilekçe yazılmaz.
Dilekçe metni, sayfaya güzel bir kompozisyonla yerleştirilir (Yukarıda kâğıdın dörtte biri kadar, sol tarafta en az 3 cm ve sağ tarafta 1 cm boşluk bırakılmalıdır.).
Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir.
Dilekçe, hangi kuruma veriliyorsa bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır.
Dilekçeye sorunla ilgilenecek kuruma veya makama hitapla başlanır. Hitaplar kurumun idari yapısına uygun olmalı ve eksiksiz yazılmalıdır: Ankara Valiliğine, Açıköğretim Lisesi Müdürlüğüne, Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğüne gibi.
Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikâyet dilekçesiyse, şikâyet sağlam kanıtlara dayandırılır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, ögrenim durumu, yaş, kısa bir öz geçmiş, kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilir.
Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye adı ve soyadı yazılır, imzalanır. Tarih, isim ve imzanın bir satır üstünde yer alır.
Sol alt köşeye adres yazılıdır.
Dilekçe imzalandıktan sonra sol tarafa açık adres bildirilir. Dilekçeyle birlikte varsa verilen ekler, adresi yazdıktan sonra ekler başlığı altında numara verilerek sıralanır. Evrakın kaybolmaması için (varsa) ekler mutlaka belirtilir.
Bir dilekçede sadece bir kişinin imzası bulunur ve imzasız dilekçeler geçersiz sayılır.










Örnek Dilekçe
T.C.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI
EĞİTİM TEKNOLOJİLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
AÇIK ÖGRETIM LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜNE


28-29 Ocak 2006 tarihinde yapılan 2005-2006 eğitim ögretim yılı birinci dönem sınavları sonunda Açık Ögretim Lisesinden mezun oldum.
Diplomam düzenlenene kadar, mezun olduğumu gösterir mezuniyet belgesinin tarafıma gönderilmesini arz ederim.


Adres:
Ihlamur Çiçegi Apartmanı 10 Mart 2006
S Blok, 12/4 Kanarya Sokak İmza
Batıkent / Ankara İbrahim Erdem SAYDIM

Ekler
Nüfus cüzdanı fotokopisi (1 adet),
Ögrenci kimlik kartı fotokopisi (1 adet).






















Dil Bilgisi
Ses Düşmesi
Kimi sözcüklerin çekimlenisinde veya türeyişinde bir sesin düştüğü görülür.
Örnekler:
çevirilmek - çevrilmek
savurulmak - savrulmak
göğüs - göğsü
boyun - boynu
seyir etmek - seyretmek
kayıp olmak - kaybolmak
emir etmek - emretmek

Kimi birleşik sözcüklerin oluşumunda bir hece veya ses düşmesi meydana gelir.
kahve altı - kahvaltı
sütlü aş - sütlaç
2.GÜNLÜK (GÜNCE)
1. Tanımı
Bir kişinin duygu, düşünce ve gözlemlerini günü gününe yazdığı yazılardır.
2. Özellikleri
Yazıldığı günün tarihini taşir.
Yazılanlar inandırıcı olur.
Anlatılanlar içtenlikle ifade edilir.
Kişisel ve özeldir.
Günlüklerde yaşanan ve görülenlerle, yazıda anlatılanlar arasında zaman farkı söz konusu değildir.
Günlükler okuyucu düşünülerek değil, yazan kişinin yazmak istedikleriyle meydana gelir.
Dil Bilgisi
Ses Türemesi
Kimi sözcüklerde, sözcük yapım eki alırken, pekiştirilirken veya birleşik sözcük oluşturulurken bir ya da birden çok sesin türemesidir

Sesli Türemesine Örnekler:
Fikr-fikir Zikr-zikir Hükm- hüküm
Sessiz Türemesine Örnekler:

Af-affetme red-reddetmek


3. ANI (HATIRA)
1. Tanımı
Bir yazarın içinde yaşadığı ya da tanık olduğu olayları anlattığı yazı türüne anı (hatıra) denir.
Anılar genellikle hangi olaylardan yola çikilarak yazılır?
Anılar genellikle onları yazan kişinin de rol aldığı gerçek olaylara dayalı yazılardır. Bu yüzden anlatımı birinci kişinin ağzından yapılır.
2. Özellikleri
Yaşanmış olayları konu alır anı yazıları. Tarihsel gerçeklerin ögrenilmesine katkı yapan anılar, tarihçilere yol gösterir.
Anı yazıları ögretici ve bilgi vericidir.
Anı yazarı, anlattıklarını kanıtlama, belgelerle ifade etmek zorunda değildir.
Anı yazarı, gördüklerini ve duyduklarını aradan uzun yıllar geçtikten sonra yazdığı için bellek yanılmalarını önlemek amacıyla mektuplardan, o dönemle ilgili yazılardan ve görgü tanıklarından yararlanabilir.
Niçin tanınmış kişilerin yazdığı anılar önemli sayılır?
Tanınmış sanat, düşünce, bilim, spor ve siyaset adamlarının anıları onların yaşamlarını ve dönemlerini aydınlatması yönünden oldukça önemli belgelerdir. Anılar siyasi, edebî, askerî ve sosyal içerik taşiyabilir.
Anının kesiştiği başka yazı türleri de vardır. Bunlar günlük, otobiyografi, gezi yazısı gibi yazılardır.
Günlük ile anı arasındaki fark nedir?
Günlük günü gününe yazılır. Anı ise geçmişe yöneliktir, olaylar yaşandıktan sonra kaleme alınır. Günlüklerde öznellik ağır basar.
Dil Bilgisi
Ses Benzeşmesi (Sert Sessizlerin Benzeşmesi)
Dilimizdeki; c,d,g ünsüzleriyle başlayan eklerin sert ünsüzlerle (f,s,t,k,ç,ş,p,h) biten sözcüklere eklendiklerinde; ç,t,k ünsüzlerine dönüşmesidir.
Yanlış - Doğru
sınıf-da - sınıf-ta
tarih-den - tarih-ten
çiçek-ci - çiçek-çi
kes-gin - kes-kin
kaç-dı - kaç-tı
dolap-dan - dolaptan
Birleşik sözcüklerde bu kuralın aranmaması gerekir.
Örnekler: Akdeniz-üçgen-akciğer
4. BİYOGRAFİ (HAYAT HİKÂYESİ), OTOBİYOGRAFİ
1. Tanımı
Sanatta, edebiyatta, bilimde, politikada veya başka alanlarda tanınmış kişilerin yaşamlarını anlatan yazı türüne biyografi (hayat hikâyesi) denir.
Biyografi daha çok kimler hakkında kaleme alınır?
Biyografi, yaşamlarıyla okurların ilgisini çekebilecek kişiler hakkında kaleme alınır daha çok.
Biyografi yazan, anlatacağı kişiyi bütün yönleriyle tanıtmalıdır.
Biyografinin tarihe, edebiyata ve eleştiriye büyük katkıları vardır.
Otobiyografi ile monografi arasında fark var mıdır?
Bir kimsenin yaşam öyküsünü kendisinin yazmasıyla oluşan eserlere otobiyografi denir.
Bilimsel bir konuyu veya bir kimsenin yaşamını, kişiliğini, eserlerini ayrıntılı olarak inceleyen eserlere monografi denir.
2. Özellikleri
Biyografi yazma, çok ayrıntılı bir ön çalismayi gerektirir. Hayat hikâyesi yazılacak kişinin mektuplarından, günlüklerinden, anılarından, yakınlarındaki insanların izlenimlerinden yararlanılır.
Biyografi yazıları, öyküleyici anlatımla yazılır.
Biyografisi yazılan kişinin;
Doğum tarihi ve yeri,
Çocuklugu,
Ögrenimi,
Ailesi ve yetişmesi,
Meslek yaşamı,
Yetişmesinde etkili olan kişi ve olaylar,
Kişiliği ve karakteri,
Çevresinde bıraktığı izlenimler,
Hizmetleri,
Eserleri,
Kendinden sonraki kişilere etkileri vb. üzerinde ayrıntılı durulması gerekir.
Biyografi yazılırken aşağıdaki kaynaklardan yararlanılır:
Biyografisi yazılacak kişinin eserleri, röportajları, söyleşileri vb.
Hakkındaki yazılar, hatıralar, kitaplar vb.
Ansiklopediler, İnternet'in ilgili siteleri, diğer biyografiler
Kişinin yaşayan yakınları, arkadaşları ve meslektaşları
Belgeler ve fotoğraflar vb.
Dünyada biyografinin ilk büyük yazarı, eski Yunan edebiyatçısı Plutarkhos (Pulutarkos)'tur.
Edebiyatımızda biyografilere eskiden tercüme-i hâl denirdi. Klâsik (Divan) edebiyattaki şairlerin yaşamlarını anlatan tezkireler de biyografi örnekleri arasında sayılır.

Dil Bilgisi
Ünsüz Yumuşaması (Sert Sessizlerin Yumuşaması)
Bir sözcük "p, ç, t, k" harflerinden biri ile bitiyorsa ünlü ile başlayan bir ek aldığında bu harflerin yumuşayarak "b, c, d, g" harflerine dönüştüğünü hatırlayınız.
Örnekler:
Ocak- ocağı
Yurt- yurdum
Sevinç- sevinci
dolap- dolab
sokak- sokağı

p, ç, t, k harfleriyle biten her sözcük, ünlü ile başlayan bir ek aldığında b, c, d, g harflerine dönüşmez.
Örnekler:
Suç-suçu
dost-dostu
sat- satılmak
yak- yakıcı
geç-geçer
5. GEZİ YAZISI (SEYAHATNAME)
1. Tanımı
Bir kişinin gezip gördüğü yerlerden edindiği izlenimleri, bilgileri aktardığı yazılara gezi yazısı denir.
Eskiden geziye çikmayi uğraş edinmiş kimselere gezgin (seyyah), gezi yazılarına da seyahatname adı verilirdi.
Gezi yazılarında amaç; yurt içinde ya da yurt dışında gezilip görülen yerlere ilişkin bilgi vermek, o yerlerin güzelliklerini, görülmeye değer yanlarını, insanların yaşayış biçimlerini tanıtmaktır. Gezi yazılarını okuyan kimseler anlatılan yerler hakkında bilgi sahibi olur.
Gezi yazıları; tarih, coğrafya, toplum bilimi, hukuk, folklor için de bilgi kaynağıdır. Ünlü gezginlerin seyahatnameleri, insanlar ve ülkeler hakkında önemli bilgiler verirler.
2. Özellikleri
Gezi yazıları, insanoğlunun yaşadığı yerlerin dışındaki yerleri görme merakından doğmuştur.
Gezi yazılarında anlatılanlar hayal ürünü değil, gerçektir. Gezilip görülen yerler gerçekte olduğu gibi anlatılır.
Yabancı terimler ve kavramlar açıklanarak akıcı, anlaşilır bir dil kullanılmalıdır. Okuyucunun kolay bilgi edinmesi için karşilaştırmalar yapılır.
Gezi yazısında, okuyucu için sıradan olanların ilgi çekici olanlara yer verilmelidir. Gezi yazısı kaleme alacak olan kişinin halkın yaşayışını, gelenek ve göreneklerini, doğa güzelliklerini, anlatabilmesi için çok iyi gözlem yapması gerekir.
Yazarın seçiciliği önemlidir.
Görülen yerin kültür, tabiat zenginlikleri, tarihî özellikleri ve yaşama biçimi hakkında okuyucuya bilgi verilir.Gezi yazılarında tanımlama, betimleme ve açıklamadan yararlanılır.
Dil Bilgisi
Ses Daralması
"a,e" ile biten bir fiilin (eylem) sonuna -yor eki geldiğinde "a,e" harfleri daralıp "ı, i, u, ü" harflerine dönüşür. Bu olaya ses daralması denildiğini hatırlayınız.
Örnekler:


Yanlış
Doğru

gelme-yor
gelmiyor

seve-yor
seviyor

yazma-yor
yazmıyor

gülme-yor
gülmüyor

bulma-yor
bulmuyor

söyle-yor
söylüyor


6. SOHBET (SÖYLEŞI)
1. Tanımı
Konuşup, görüşme anl***** gelir. Makale planıyla, bir söyleşi havası içinde
yazarın kişisel görüş ve düşüncelerini anlattığı yazılara sohbet (söyleşi) denir.
2. Özellikleri
Bir kimse ile konuşur gibi yazılır.
Anlatım, samimî konuşma şeklinde olur.
Günlük sanat olaylarını ve genel konuları ele alır.
Yazarın nükteleri ve içtenliği anlatılanları çekici hâle getirir.
Dil Bilgisi
Ek Olan "-ki" ve Bağlaç Olan "ki"nin Yazımı
Ek olan "-ki"nin sözcüğe birleşik yazılıp ünlü uyumları kurallarına uymadığını; bağlaç olan "ki"nin sözcük olduğu için ayrı yazıldığını hatırlayınız.
Örnekler:
İçindeki kıvılcımın farkına vardı.
Sokaktaki adamda kendini gördü.
Benim basketbol topum bahçede, seninki nerede?
Bana bunları söylemek istedi ki kendini tutamadı. O kadar ki anlatmakla bitiremez. Senin söylediklerini o fark edemez ki.
"dünkü, bugünkü" sözcüklerinin dışında -ki eki ünlü uyumlarına uymaz.
"sokaktaki" sözcüğünde olduğu gibi.
"hâlbuki, sanki, mademki" gibi birkaç örnekte "ki" bağlacı sözcüğe birleşik yazılır.
Ek Olan "-de" ve Bağlaç Olan "de"nin Yazımı
Ek olan "-de"nin sözcüğe birleşik yazıldığını; bağlaç olan "de"nin sözcük olduğu için ayrı yazıldığını hatırlayınız.
Örnekler:
Kalbimde yas var dese de yüzü hep gülüyor, kimseyi inandıramıyordu.
Yağmurda ıslandık.
Ayakta durmak ona zor geldi.
Sizin de bizim gibi düşündüğünüzü sanıyordum. Söylediği sözlere de şaşirdı, yaptığı hareketlere de. Gidip de dönmemek var, gelip de görmemek var.
"-de" bağlacı ünsüz benzeşmesi kuralına uyar "-te, -ta" şeklinde kullanılır.
"Ayakta" sözcüğünde olduğu gibi. Bağlaç olan "de" için böyle bir durum söz konusu değildir. Her zaman "de, da" olarak kullanılır.
Soru Edatı "mi"nin Yazımı
Soru edatı olan "mi" kendisinden önce gelen sözcükten ayrı yazılır. Çünkü cümlede bağımsız bir sözcük olarak değerlendirilir. Kendisinden sonra gelen eklerle de birleşik yazılır.
Örnekler:
Konuşsaydı onu anlar mıydım?
Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgâr?
Söyledikleri yalan mı?
7. HABER YAZILARI
1. Tanımı
Toplumda veya tabiatta meydana gelen çesitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara haber denir. Bu haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da haber yazıları denir.
Haber kaynakları üçe ayrılır:
Resmî haberler : En etkili kişilerden ögrenilir.
Özel haberler : Halk arasındaki olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir.
Ajans haberleri : Dünya olaylarını toplayıp her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdir.
Haber yazıları konularına göre;
Siyasal haber yazıları,
Sanatla ilgili haberler yazıları,
Ekonomiyle ilgili haber yazıları,
Bilimsel ve teknik haber yazıları,
Sosyal haber yazıları,
Spor haber yazıları olmak üzere gruplandırılabilir.
2. Özellikleri
Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir.
Haberler doğru olmalıdır.
Kolay anlaşilır; akıcı, açık ve duru olmalıdır.
Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir.
Yazan kişi anlattıkları karşisında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır.
Yanlış anlaşilmalara yer verecek cümlelerden kaçınılmalıdır.
Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.

5N 1K (ne, niçin, nasıl, nerede, ne zaman, kim) ifadesi haber yazıları oluşturmada önemlidir. Haber yazıları, 5N lK'da yer alan sorulara verilen cevaplarla genişler.
Dil Bilgisi
Noktalama İşaretleri
Nokta (.)
a. Cümle sonunda yer alır.
Teslime'nin İbrahim Erdem'i sevdiğini biliyorum.
b. Kısaltmalarda kullanılır.
vb. , T.C. , Prof. Dr.
TBMM, TDK, MEB, AB, TÜBİTAK gibi kısaltmalarda nokta işareti kullanılmaz.
c. Sayılarda sırayı belirtir.
I. Dünya Savaşi, IV. Murat, 10. ögrenci
d. Tarih yazımında kullanılır.
10.03.2005
Virgül (,)
a. Eş görevli sözcük, sözcük grupları ve cümleleri birbirinden ayırmak için kullanılır.
Matematik, fen, fizik, biyoloji gibi sayısal derslere ilgi duydu.
b. Cümle içindeki ara sözleri ve ara cümleleri ayırmak için kullanılır.
Beklenmedik bir anda, bunu bilmeliydik, çikip geldi.
c. Hitap sözcüğünden sonra kullanılır.
Sevgili dostum, yine kalbini kırdım değil mi?
d. "evet, hayır, yok" gibi sözcüklerden sonra kullanılır.
Evet, bu sözleri duymak beni gerçekten mutlu etti.
e. Cümlede özellikle vurgulanması gereken sözcükten sonra kullanılır.
Cem, Semih'e bu sözleri söylemiş olamaz.

Noktalı Virgül (
a. Bağlı cümleleri ayırmak için kullanılır.
Kitaplar kısa sürede okunur; raflara yerleştirilir.
b. Virgülle sıralanmış grupları ayırmak için kullanılır.
Yaban, Çalikusu, Ateşten Gömlek roman; Yüz Akı, Diyet hikâye; Hemşirem İçin şiirdir.
c. "ama, fakat" gibi iki cümleyi birbirine bağlayan edatlardan önce kullanılır.
Bugün Ankara'ya yağmur yağmış; ama biz görmedik.
İki Nokta (
a. Örneklerden önce kullanılır.
Kişi zamirleri şunlardır: ben, sen, o, biz, siz, onlar.
b. Açıklaması yapılacak cümlenin sonunda kullanılır.
Mutluluklarını gölgeleyen bir şey vardı: Ayrılık.
c. Konuşma metinlerinde konuşan kişilerden sonra kullanılır.
Babam:
Hoş geldiniz. Mustafa:
Teşekkür ederim.
Örnekler ve açıklamalar dışında iki nokta işaretinden sonra büyük harfle başlanır.

Üç Nokta (...)
a. Bitmemiş, yarım kalmış cümlenin sonunda kullanılır.
Ümit Can'ın da söyleyecek sözleri vardı ki...
b. Söylenmek istenmeyen söz yerine kullanılır.
Sonunda G... ile görüşüp bir yarışma düzenlenmesine karar verildi.
c. Alıntılarda atlanan yerleri göstermek için kullanılır.
“…
kitaplarını masanın üzerine bırakıp pencerenin yanında duran sandalyeyi getirdi. Yavaşça oturup kimseye selam vermedi."
Soru İşareti (?)
a. Soru anlamı taşiyan cümlelerden sonra kullanılır.
Bu sorunun cevabını biliyor musunuz?
b. Cümle içerisinde bilinmeyin bir ifade, yer, tarih vb. için kullanılır.
Muhsin Efendi, 1412 - ? yılları arasında Horasan'da yaşadı.

Ünlem İşareti (!)
a. Heyecan ifade eden (sevinç, korku, hayret, acı vb.) sözcük ve cümlelerden sonra
kullanılır.
"İmdat!" diye bir ses işitti.
b. İfadeye alay anlamı katmak için kullanılır.
Bu yıl çok ders çalisacak (!) Derslerinin hepsinden yüksek notlar alacakmış (!)
c. Hitaplarda kullanılır.
Ey Türk Gençliği!
Tırnak İşareti (" ")
a. Başkasına ait aktarılan sözler tırnak işareti içerisinde gösterilir.
"Sen dinlenmeden iyileşemezsin." dedi.
b. Cümlede vurgulanmak istenen söz veya söz grupları tırnak işareti içerisinde gösterilir.
Bu sorunu çözmek için "Açık Ögretim Lisesi Müdürlüğüne" bir dilekçe yazınız.
Kesme İşareti (,)
a. Özel isimlere gelen çekim eklerinden önce kullanılır.
Aydın'ın mezuniyet törenine gidemedik.
b. Kısaltmalara getirilen ekleri ayırmak için kullanılır.
AB'ye uyum süreci uzun zaman alacak.
c. Sayılardan sonra gelen ekleri ayırmak için kullanılır.
Okula 12'nci ögrenci olarak kaydoldum.
Özel isimlerden sonra gelen yapım eklerinden önce kesme işareti kullanılmaz.
İstanbullu örneginde olduğu gibi.
Konuşma Çizgisi (-)
Konuşma cümlelerinden önce kullanılır. Küçük kız elini uzattı:
Haydi tut.
Neden?
Barışmak için.
Birleştirme Çizgisi (-)
Cümle içerisindeki ara söz veya cümleleri ayırmak için kullanılır.
Görenler hayret ederdi. Arabasına kimse eski diyemezdi. Bu araba - dede yadigârı -onunla bütünleşmişti.

8. FIKRA
1. Tanımı
a. Gazetelerde; güncel, önemli, özelligi olan konuları belgelendirme gereği duymadan dşisel bir görüş olarak açıklayan kısa yazılardır.
b. Bir tür küçük hikâyedir. Olaya dayalı bir anlatımı vardır. Hayattan alınan gülünç olaylar ile soyut konular işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasındaki çatismalar konu edilir.
.2. Özellikleri
Her konuda fıkra yazılabilir.
Güncel, siyasal, toplumsal sorunlarla ilgili yazılardır. Siyasal ve toplumsal olaylar anlatılırken belgelere, kanıtlara, aşirı ayrıntıya yer verilmez.
Geniş kitleyi ilgilendiren günlük olaylardan seçilmiş farklı konular ele alınır.
Düşünce ağırlıklıdır.
İddialı ve ispatlayıcı yönü çok yoktur.
Fıkra yazarı, geniş kitlelere seslendiği için dili kolay anlaşilır, açık ve durudur.

Dil Bilgisi
Anlam Kayması
Sözcüğün eski anlamını kaybederek yeni bir anlam kazanmasına anlam kayması denildiğini hatırlayınız.
Örnek:
"ucuz" sözcüğü eskiden "değersiz, kolay" anl***** gelen bir sözcükken zamanla anlam kaymasına uğramış ve bugünkü anlamını kazanmıştır.

Anlam Genişlemesi
Bir sözcüğün ifade ettiği anlamın dışına çikarak kapsamının genişlemesine anlam genişlemesi denildiğini hatırlayınız.
Örnek:
"ödül" sözcüğü dar anlamda yalnızca güreşte başarılı olanlara verileni karşilarken zamanla bütün başarılı durumlar için verileni karşilamak için kullanılan bir sözcük olmuştur.
Anlam Daralması
Bir sözcüğün pek çok anlamı varken bu anlamlardan bazılarını zamanla kaybetmesine anlam daralması denildiğini hatırlayınız.
Örnek:
"oğul" sözcüğü eskiden çocuklar için kullanılan bir söz iken zamanla yalnızca erkek çocuklari için kullanılan bir sözcük hâline gelmiştir. Artık kız çocuklar için " o ğul" sözcüğü kullanılmamaktadır. Sözcük bu anlamını kaybetmiş ve anlam daralmasına uğramıştır.



9. DENEME
1. Tanımı
Bir yazarın özgürce seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan, kişisel görüş ve düşüncelerini serbestçe anlattığı yazılara deneme denir.
Kendisinden önce benzeri yazılar yazılmış olmakla birlikte 16. yüzyılda deneme kavramını ilk kez kullanan Fransız yazarı Montaigne (Monteyn)'dir. Denemeler adını verdiği yazıları, bir edebiyat türünün adı olmakla kalmamış, benzerlerinin de yazılmasına yol açmıştır.
Denemenin Amacı;
Okuyucuyu düşünmeye yöneltmek,
Hayatın gerçeklerini ortaya koymak,
Kültür alanındaki değişme ve gelişmeleri fark ettirmek,
Birey-toplum ilişkisini dile getirmek vb.
Konularına ve Yazılış Amaçlarına Göre Denemeler;
Klasik deneme,
Edebî deneme,
Felsefî deneme,
Eleştirel deneme olmak üzere gruplandırılır.

2. Özellikleri
Denemede konu özgürce seçilir.
İnsanı ve toplumu ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, ahlâk, töre, bilim, siyaset vb.) denemenin konusu olabilir.
Deneme yazarı kendisiyle konuşur gibi yazar.
Dili doğru ve güzel kullanır.
Düşünce ufku geniş ve kendine özgü bilgi birikimine sahiptir.
Kendi duygularının dışında başkalarının düşüncelerine de saygı duyar.
Denemeci ele aldığı konuyu içtenlikle anlatır.
Denemeci, bayağı bir anlatıma inmeden terim ve felsefi kavramların ağırlığından uzak bir üslubu tercih eder.
Denemeci, denemenin sonunda kesin bir yargıya, bir sonuca varmak amacında değildir.
Deneme, herhangi bir konuda düşündürücü, ögretici, inandırıcı ve ufuk açıcıdır.
Deneme rahat okunan bir düşünce yazısıdır.
Denemecinin öne sürülen her düşünce ya da savı doğrulama, kanıtlama gibi bir kaygısı yoktur. Deneme, makale ve eleştiriden bu yönüyle ayrılır.
Deneme yazarı birçok kaynaktan beslenir: Felsefî, sosyolojik, tarihî tema ve olayların yanında bilimsel veriler ve ünlü kişilerin özdeyisleri olabilir. Yine de denemeci seçtiği konuyu farklı bir yaklaşimla işler.
Deneme türünün en eski örneklerini "deneme" terimi daha kullanılmadan önce Eski Yunan ve Latin edebiyatlarında görmekteyiz: Bunlar; Epiktetos'un (Epiktetos) S ohbetler, Eflâtun'un (Eflâtun) Kimi Diyaloglar, Cicero'nun (Çiçero) Kimi Eserleri'dir.


Deneme türünün tarihsel gelişimi nasıl olmuştur?
Deneme türü özellikle Aydınlanma Çaginda (Rönesans) önemli bir gelişme göstermiş, daha sonra özellikle Romantizm akımından (19. yüzyıl) bu yana yaygınlaşarak çagdas edebiyatın en önemli türlerinden biri hâline gelmiştir.

Fransız edebiyatında bu türün kurucusu olan Montaigne, İngiliz edebiyatında Bacon (Beykın) önemli deneme yazarlarıdır.

Deneme türüne özellikle Cumhuriyet Döneminde yakın ilgi gösterilmiştir.
.
Dil Bilgisi
Eş Anlamlı Sözcükler
Yazılışları farklı anlamları aynı olan sözcüklere eş anlamlı sözcükler denildiğini hatırlayınız.
Üzüntü- keder- dert
Beyaz- ak
Eş anlamlı sözcükler her zaman birbirlerinin yerine kullanılmaz.
Örnekler:
"başina dert açmak" deyiminde "baş" sözcüğünün yerine eş anlamlısı olan "kafa" sözcüğünü kullanarak "kafasına dert açmak" şeklinde olamaz.
"kara günler" yerine "siyah günler" denilemez. Eş Sesli Sözcükler
Yazılışları aynı anlamları farklı olan sözcüklere eş sesli sözcükler denildiğini hatırlayınız.
Örnekler:
Bir salkım üzüm için Minnet etmem asmaya Ben o yârdan vazgeçmem Götürseler asmaya
(asma: üzüm çubugu; asma: asılma eylemi) Karşit (Zıt) Anlamlı Sözcükler

Anlam bakımından birbirine karşit olan sözcüklere zıt anlamlı sözcükler denildiğini hatırlayınız.
Örnekler:
Az-çok ince-kalın uzun-kısa aydınlık-karanlık sessizlik-gürültü











10. MAKALE
1. Tanımı
Bir konuda bilgi verirken veya bir gerçeği savunurken, türlü kanıtlardan faydalanan, bunları bilimsel biçimde inceleyen gazete ve dergi yazılarına makale denir.
Gazetenin ilk sayfasının ilk sütununda çikan makaleye başmakale; yazarına da başyazar adı verilir.

Başmakalede, gazetenin tutumuna uygun fikirlerle günlük genel olaylar yer alır.
2. Özellikleri
Makalenin amacı, toplumu ilgilendiren bir düşünceyi geniş halk kitlelerine yaymaktır.
Makaleler, bilgi vermeye ve fikirleri açıklayıp kanıtlamaya çalisan yazılardır.
Temel ögesi düşüncedir.
Bir fikri açıklayıp kanıtlayarak zihinlere aşilamak için yazılır.

Makaleler her konuda yazılabilir (edebiyat ve sanat, sosyal, siyasal, askerlik, din ve ahlâk, tıp ve sağlık, spor, kültür, tarih vb.).
Makale türü, edebiyatımıza Tanzimat Döneminde gazete ile birlikte Batı'dan giren bir türdür. Düşünce yazıları içinde en ağırbaşlı ve en zor olan tür makaledir. Makalenin amacı bilgi vermektir ama bu bilgi ansiklopedik bilgilerden çok farklıdır. Ansiklopedik bilgide, tanıtma, açıklama, sıralama ve kendiliğinden kesinleşmiş olma özellikleri vardır. Oysa makalede kişilik sezinleten bir anlatım, bir yorum ve inandırma eğilimi, bir amaç vardır.
Bilim ve kültür alanında yazılan makaleler, sınırlı bir kültür kesimine ulaşmayı amaçladığından bu makalelerde daha bilimsel bir dil kullanılır.
Gazete ve dergilerdeki makalelerse, geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçladığından yazar, dilini daha açık, daha popüler ve daha anlaşilır bir düzeyde tutar, özel terimler kullanmaktan kaçınır.
Makale yazarı;
Kendi alanında geniş ve köklü bilgiye sahip olmalı,
Sorunlara tarafsız bir gözle bakmalı,
Dili iyi kullanmalı,
Genel kültürü geniş olmalıdır.


Deneme ile makale arasında ne fark vardır?
Denemelerde kişisel düşünce yer alır. Söylenenlerin kanıtlanmasına ihtiyaç duyulmaz. Denemelerde ele alınan konular, kesin sonuçlara bağlanmaz. Makalelerde ise bilgi vermek, bir fikri açıklamak ön plandadır. Düşünce yönü ağır basar; kanıtlamaya ve açıklamaya dayanır. Kesin bir sonuca ulaşmak hedeflenir.






Dil Bilgisi
Sözcük Grupları
Deyimler
Genellikle gerçek anlamlarını kaybederek yeni anlam oluşturan kalıplaşmış söz öbeklerine deyim denildiğini hatırlayınız.


Aklına düşmek Bağrına taş basmak Ayakları yerden kesilmek İğne atsan yere düşmemek Kaçmaktan kovalamaya vakti olmamak

İkilemeler
Anlatımı daha güçlü ifade edebilmek için bir sözcüğün ya aynısını, ya yakın anlamlısını, ya karşit anlamlısını tekrar kullanarak oluşturulan söz öbegine ikileme denildiğini hatırlayınız.
Örnekler:
Beyaz beyaz tomurcuk Yalan yanlış konuşmalar İyi kötü günler

Biri anlamlı biri anlamsız iki sözcüğün de ikileme oluşturabileceğini unutmayınız.
Örnekler:
Yırtık pırtık elbise Çarpik çurpuk bacak

Tamlamalar
İsim tamlamaları ve sıfat tamlamaları da sözcük grupları içerisinde yer almaktadır.
Gülün rengi solmuş. (Belirtili isim tamlaması)
Evin içini çocuk sesleri doldurdu. (Belirtisiz isim tamlaması)
Köye asfalt yol yapıldı. (Takısız isim tamlaması)
Bilgisayarın klavyesinin tuşlarını temizledim. (Zincirleme isim tamlaması)
Keskin sirke küpüne zarar. (Sıfat tamlaması)
Edat Grubu
Edatlarla (için, ile, gibi, beri, üzere vb.) kurulan sözcük gruplarını örneklerle hatırlayınız.
Bu kitap, çocuklara göre değil. Onun kadar dürüst bir insan görmedim. Sabahtan beri ders çalisiyor. Bu mektup senin için yazıldı.
Ünlem Grubu
Ünlemlerle (ay, ey, eyvah, oh vb.) oluşan sözcük gruplarıdır. Örnekler:
Vay be! Bu sözleri o mu söyledi? Ey güzel İstanbul!

Unvan Grubu
Akrabalık sözcükleri ve bir kişinin unvanını bildiren sözcüklerle kurulan söz öbekleridir.
Sorunuza Hasan Bey cevap verecek.
Pakize Teyze, Didim'e tatile gitti.
Erzurumlu Emrah'ın bir şiiri okundu.
Çolak Salih neden çolak olduğunu anlatmak istemedi.
Unvan olan sözcük, bir kişinin mesleği, nereli olduğu, rütbesi veya kişiliği ile ilgili bir sözcük olabilir.

11. ELEŞTİRİ (TENKİT)
1. Tanımı
Bir eseri, sanatçıyı, dönemi veya okuyucuyu değerlendirmek amacıyla yazılan yazılara eleştiri denir.
Eleştiri yapan ve yazan kişiye de eleştirici, eleştirmen, eleştirmeci adı verilir.

2. Özellikleri
- Eleştiride eserin veya sanatçının gerçek değerinin belirtilmesi amaçlanır.
Eleştiri yapan kişi;
Geçmişin ve çaginin sanat olaylarını iyi bilmeli,
Geniş bilgi ve kültür birikimiyle..