Pazartesi, Temmuz 16, 2007

Murat Lekili, Prof. Dr. Celal Bayar Üniversitesi, Manisa - Türkiye

Murat LEKİLİ, Prof. Dr. Celal Bayar Üniversitesi - Manisa - Türkiye,
MKİO 1969, MKOO 1972, AAL 1975, HACETTEPE TIP 1981.


Baslarken,Erken seçim, Güneydoğuda yaşanan terör ve Irak’ta yaşanan akıllara durgunluk veren Amerikan baskısı ile birlikte Dünyayı saran açlık, salgın hastalıklar, kanser ve çaüımızın belası AIDS gibi toplum sagligini ilgilendiren konular gundemi doldururken sevgili okulumun Mimar Kemal ilkokulunun bir mezunu olarak benim basin hayatında yeni bir can olusturabilecek bu yeni derginin cikisinda ilk yazimin konusunun evrensel anlamda BILIM olmasinin saniyorum ki dogru bir secim oldugu kanisiyla en dogru cizgide yasamini basariyla devam etmesi umuduyla .......adı ile basın yasamina baslayan bu dergi yayimcilarina ve tum calisanlarina basarilar diliyorum.Bu dünyada bir dev var !Bu devin öyle kolları var ki; hiç güçlük çekmeden bir lokomotifi kaldırabilir...Bu devin öyle ayakları var ki; günde binlerce kilometre koşabilir...Bu devin öyle kanatları var ki; bulutlar üzerinde kuşların çıkamadığı yükseklikte uçabilir...Bu devin öyle yüzgeçleri var ki; su altında balıklardan daha iyi yüzebilir...Bu devin övle gözleri ve kulakları var ki; görülmeyenleri görür, başka bir kıtada konuşulanları duyar... Bu dev o denli güçlüdür ki; dağları delip geçer, dolu dizgin akıp giden suları durdurur...Bu dev yeryüzünü istediği gibi degiştirir, ormanlar diker, denizleri birleştirir, çölleri yeşillendirir...Kimdir bu dev ?...Bu dev, karanlık bir dünyada, bilmin ışığı ile aydınlanmış, aydınlanması sürmekte olan insandır.İlkel insanı cesaretlendiren, ön plana çıkaran ve onun gelişmesini sağlayan, onu hayvanlıktan insanlığa geçiren çok önemli faktör, ayakları üzerinde durup, önce ellerini sonra da aklını kullanması ve toplu yaşama duyduğu gereksinim olmuştur. İlkel insan, avcılığı, ateş yakmayı, barınak ve alet yapmayı, toprağı işlemeyi tek başına değil, topluca yaşadığı kişiler ile ve onlarla elele vererek birbirinden görerek öğrenmiştir.Kültürü ve bilimi tek insan değil, milyonların emeğine dayalı insan toplumu yaratmıştır. İlkel insanı insan yapan faktörlerden bir diğeri aklıdır. Nitekim; mamutlar, insandan kat kat büyük ve güçlü idi. Ama, aklını ve elini kullanan insan kendisini ezmesi, yok etmesi içten bile olmayan mamutları öldürebiliyor, derisinden ve etinden yararlanabiliyordu.Çevresinde koşuşan, uçan, sürünen, yüzen binlerce yaratık arasında, sadece insan çevresinin tutsağı olmaktan kurtulmuştur.- Insanin zamanla edindiği, değerlendirdiği, deneyimler,- Yaradılışında var olup ortaya çıkan, duygusallığı ve hayal gücü,- Yaşam için verdiği uğraş sonunda, kazandığı dayanma gücü ve inadı,O'na çevresini kabullenme yerine değiştirme olanağı vermiştir.Böylece, aradan geçen binlerce yıllar boyu insan ardarda, yarattığı buluşlarıyla, karanlık dünyasında yaktığı mumlar ile, her çağda kendi dünyasını kendi oluşturmuş, kendinden önce yakılan ışığa ışık eklemiştir.Ay'a bir insanın ilk kez ayak basması, olayı televizyonlardan yayınlanıyor ve tüm dünva televizyon ekranı karşısında aya ayak basan ilk insan Armstong ve onun ayda yürüyüşünü izliyordu.Armstrong'un o gün, ay'da yürümesi yıllarca süren bilimsel araştırma ve buluşların son halkası, son sayfası idi. Bu son sayfaya kolay gelinmemişti. Gelinmemişti, çünkü; bu kitabın kimi ön yapraklarında, engizisyon mahkemelerini, o mahkemelerde, karanlığa karşı bilmin mum ışığını yaktığı için pekçok kişinin yaşamlarından olduğunu görmekteyiz.- Kopernik bir gün bir mum yakarak, bugün ilk okul çocuklarının bildiği, ama o gün kimsenin bilmediği dünyayın ve kimi gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü ortaya atmasa idi...- Bu meşaleyi eline alıp, ışığı yaydığı için, engizisyon mahkemelerinde yaşamına son verilen Giordano Bruno ortaya çıkmasa idi....- Kepler, kendi adı ile anılan yasalar ile, yeni bir mum yakmasa ve bu mumun ışığından yararlanan Newton kitle çekimi yasası ve Einstein, bu yasayı çok yüksek hızlar için geçerli hale getirmese idi...Acaba tüm dünya, televizyon ekranlarından Armstrong'un aydaki yürüyüşünü seyretmek olanağını bulabilir miydi?Kuşkusuz, her yeni buluş, uygarlık zincirinin bir halkasını oluşturmaktadır. Her yakılan mum, bir adım daha önümüzü görmemizi sağlamaktadır. Nitekim insanlığın aya inmesi ile kavuşulan aydınlığın o güne değin yakılan mumlar zincirinden oluştuğunu Armstrong da biliyordu ki ; aya ilk adımını atarken :-" Bir insan için küçük bir adım !... Ama, insanlık için dev bir sıçrama!... " dedi.Bu sıçrama da, yararlanılan ve herbiri, bu karanlık dünyamızı aydınlatmak için binlerce yıldan bu yana yakılan birer mum olan bilimsel araştırma ve buluşları alt alta yazsak, kuşkusuz bugün ki uygarlığımızın temelini oluşturan çok uzun bir liste karşımıza çıkar.Bizlere böylesine güç katan bilmi, bilimsel düşünce biçimini ve bilimsel yöntemleri bilmeyen, öğrenmeye gerek duymayan, hatta bilime düşman olan insanların çokluğu şaşırtıcı ve de dahası korkutucudur.Yüzyıllar boyu gerçek bilim, sahte bilimden çok, karşıt bilim olarak adlandırılabilecek bir saldırının hedefi olmuştur. Ama, sevindiricidir ki; tüm olanlara karşın gerçek bilmin mumunu söndürme olanağı bulunamamıştır.İlk çağ Atina’sından Sokrates ...Az önce sözünü ettiğimiz Kopernik...Ve Kopernik’in sistemini benimseyen ve yayan Bruno gibi...Sokrates bilgeliği ve bilgi yayıcılığını iş edinmişti. Bilir geçinen Atinalı ileri gelenlerin bilgisizliğine ayna tutarak, onları yeniden doğruyu bulmaya zorluyordu. İnsanlara erdemi, kendini bilmeyi ve herşeyden önce bilmediğini bilmeyi öğretiyordu.Çalışıyordu çalışmasına ama, sonunda onun yaktığı mum ışığından rahatsız olanlar onu ölüm ile cezalandırdılar. Ölüme bilinçli olarak gitti. İnancı uğruna ölmenin yaşamdan daha etkili olacağının örneğini verdi.Bruno‘yu ise, kilise dinsizlikle suçladi. Bruno çaresiz engizisyon'un eline düştu. Mahkemede Bruno'ya " sözlerini geri al " dediler. "Doğru bildiğim sözümden dönmem" diye yanıt verdi ve sekiz yıl hapiste çürüdükten sonra, ölümle cezalandırılmasına karar verilen Bruno, Roma'da Saint Pierre kilisesinin ortasındaki bir odun yığınının üzerinde diri diri yakıldi. Ama yakılmasından 300 yıl sonra, aynı meydana, Bruno’nun heykeli dikildi. Artık karanlık dünyada bilimin ışığı Saint Pierre kilisesini de aydınlatmaktadır.Bilimin amacı anlamak ve algılamak. Bilimsel yöntemin özü ise sorgulama ve sınamadır. Sanat ve bilimin ancak sınama ile doğacağından kuşku yoktur.Aristotales, “Bilim; nedenlerin bilinmesi ve algılanmasıdır.”.diyor ve de ekliyor “ Bilmeyen bir insanı, bilinmeyen herşey şaşırtır, nedenini araştırtır.Hoşunuza gitsin ya da gitmesin bilime gereksinimiz var. İzleyebileceğimiz en iyi yol bilimi anlamak, algılamak ve bilimi olabildiğince iyi kullanmak. Onunla aranızı düzeltip güzelliğini ve gücünü açıkca görmeye başladığınızda gerek somut gerekse soyut gerçeklik açısından kendimiz için yararlı bir iş yapmış olduğumuzu anlayacağız. Spinoza’ya göre “Tutkulara ve köleliğe karşı bilgelik esastır. Anlayan ve algılayan insan ise özgürdür”Bilge kişilerin yolu engel tanımaz. Bu yol yer yuvarlağını bir kuşak gibi sarar sonra da aya, güneşe ve diğer galaksilere dek uzanır. Bir zamanlar insanlar dağların göklere değdiğini hatta yırttığını zannederlerdi. Ama gün geldi, İskenderiyeli Eratosten önce acayip aletlerle açıları ölçmeye üçgenler çizmeye ölçümleri ve çizdikleri ile papirus yapraklarını doldurmaya başladı. Sonra da hiçbir dağa tırmanmadan dağların yüksekliklerini yerden saptamayı başardı. Nirengi noktalarının babası oldu.M.Ö. 600 yılında insan düşüncesinde büyük bir devrim gerçekleşti. Miletus’lu Thales aklını tanrılardan arındırdı ve tarihte ilk kez gökyüzüne ve yıldızlara birer doğa olayı olarak baktı. Onlarında ateş ve topraktan oluşmuş birer doğa parçası olduklarını gördü. Kendine özgü bir toprak parçası olan ayın güneş ile dünya arasıra girdiğinde güneş tutulması olayının gerçekleştiğini ilk söyleyen odur. Ayrıca gökyüzünde ki yıldızları haritalarla saptayarak bunlardan deniz yoculuklarında yararlanılabileceğini, yıldızların inanıldığı gibi birer tanrı olmadıklarını, yerlerini değiştirmediklerini, inanildigi gibi gazaba gelip insanları cezalandırmalarının da mümkün olmadığını da Thales soylemistir.Böylelikle lise çağlarımızda pek çoğumuzun başına dert olan Thales Teoremi ve bu teoremlere bağlı problemlerin yaktığı mum ve İyonyalılar’ın bu muma ilaveleri ile denizcilikte günümüze kadar gelen yıldız sistemi kurulmuş oldu."Gerçeklikle karşılaştırıldığında, bilimde vardığımız düzey ilkeldir. Çocuk oyuncağıdır. Ama yine sahip olduğumuz en değerli şey de yine bilimdir.” diyor Albert EinsteinGunumuza geldigimizde ise ulkemizde :- Halkın bilim alanında eğitiminin son yıllarda zayıflamaya ,- Batıl inanış ve cehalet ürünü etkinliklerin artmaya ,- Karşıt bilim ve sahte bilimin etki alanının genişlemeye başladığını görmekteyiz.- Bir yanda dine aşırı bağlılık ve ucuz ruhbilim, diğer yanda kibir ve dogmatik hoşgörüsüzlük benliğimize egemen olmaya başladı.Oysa ," bilimsel bilgi" ;Carl Sagan'a göre :"Bugun Dunyada ulastigimiz her turlu refah BILIMSEL DUSUNCENIN ESERIDIR". Bilimsel düşünce ise, herşeyden önce yaratıcı ve disiplinlidir. ”Zaten başarısında esas olan da bu özelliğidir. Bilim, bize önceden bildiklerimiz ya da bildiğimizi sandıklarımızla uyuşmasa da, gerçekleri kabul etmeye çağırır. Alternatif hipotezler geliştirip gerçeğe en uygun düşünceleri belirlemeye yönlendirir. Bilimin başarılı olmasının nedenlerinden bir diğeri, belki de en önemlisi ;Karanlık dünyamıza yakılan mum ışıklarının amacı, aydınlık bir dünya yaratmaktır. Tüm insanları mutlu kılmaktır.Bilimsel dusuncenin egemen oldugu parlak yarinlar icin umudumuzu yitirmemek umuduyla...

Prof. Dr. Murat LEKİLİ

6 temmuz 2007